Aheste Bir Ruhun Gözlemi Yavaş Seyahat
Kitap İncelemeleri

Aheste Bir Ruhun Gözlemi Yavaş Seyahat

Ayşegül Atılgan

Yola bir düşüldü mü ömür boyunca gidilir

Ekmeğin ve şarabın peşinden, turnaların peşinden

Büyük şehirler büyük aşklar çığlık çığlığa terk edilir.

Attila İlhan, Abbas Yolcu

Gökhan Kutluer imzalı gezi kitabı Yavaş Seyahat Aheste Bir Ruhun Gözlemleri Yitik Ülke Yayınları tarafından 2024 yılında yayımlandı. Kitap “Kendine Bir Paris Bulamayanlara” giriş kısmıyla “Yola Çıkarken”, “Mola” ve “Günlükler” bölümlerinden oluşur. Yazar, 3. Baskısını yapmış olan Türkiye’den Gitmek gezi kitabında daha yoğun duygularını aktarırken bu kitapta duygularının ülkelerin önüne geçmesini istemediğinden duygularıyla arasına mesafe koyuyor.

 

Yazar kendisini hayat kulağından tutup çekene kadar yürümeye, görmeye, tatmaya devam etme niyetinde olan bir flanör (aylak gezgin) olarak tanıtır. “Kendine Paris Bulamayanlar” girişinde kitabını kendine bir Paris bulamayanlar, Hemingway gibi huzursuz ruhlarıyla bir şeyleri yerinden oynatmak arzusuna sahip olanlar için yazdığını söyleyip okurları yola çıkarıyor. Okurlarına sosyal medyanın da etkisiyle popüler olan turistik yerleri tercih etmemelerini söyleyerek her gezginin kendi ayak izinin olduğuna dikkat çekiyor. Kitabı okudukça yazarın turistik yerleri pek de tercih etmediğini fark edeceksiniz. Kendi ayak izim varsa kendi keşfettiğim bir yerde ânı ölümsüzleştirmek daha güzel olurdu, yazara katılmadan edemedim. Sosyal medyada birbirinin aynısı pozları görmekten sıkılmamış mıydık?

 

Yazar,  “Mola” bölümüyle Berlin’deki gözlemlerini anlatıyor. Yazarın ikinci evim dediği Berlin’de güzel detayları keşfetmek için aramak gerekiyor çünkü İstanbul gibi telaş çağında yaşayan şehirde aheste aheste dolaşmak hayli zor. Yazar, havasından, suyundan, dağından, taşından, insanına varıncaya kadar gözlemlerini sizinle paylaşıyor. Yazarın Türklere karşı ön yargılı olan insanları yargılamadan onlarla gözlemlerini paylaşıp anlatması, yabancısı olduğunuz yerlerde sağduyulu olmanızı örnek göstermesi açısından çok yerinde bir davranış. Dünyanın farklı ülkelerinden Türkiye’ye gelen öğrenenlere Türkçe öğreten biri olarak sağduyulu davranmanın zaman zaman hiç kolay olmadığını da biliyorum.

“…dokunmaktan bahsettim bir kere. En yakınlarımın bile dokunamayacağı şeyler elbet ki sadece zihnimde olanlar yani hatıralarım.” (s.118).

 

Yazar,  “Günlükler” bölümüyle okuru Brüksel’den yeniden yola çıkarıp onlarla hatıralarını paylaşıyor. Hatıralarını İtalya’nın şehirleri, kasabaları, köyleri ile Almanya’nın şehirlerinden biriktiriyor. Yazar için hatıra ve insan biriktirmek para biriktirmekten daha önemli. İtalya ve Almanya arasında mekik dokurken Litvanya’da Vinius’a; Türkiye’de İstanbul’a uğruyor. Gezip gördüğü yerleri günlüklerindeki sırasıyla aktarıyorum, bir turist, gezgin ya da flanör gibi değil tabii ki… Cortina d’Ampezzo, Bergamo, Puglia, Salento, Toskana, La Maddalena, Münih, Bergamo, Bologna, Floransa, Napoli, Sorrento, Napoli, Salerno, Vietri Sul Mare, Salerno, Bologna, Ferrara, Bologna, Montre Baldo, Berlin, İstanbul, Bergamo, Mileno, Vilnius, Volterra, Palermo, Cefalü, Berlin, Roma. Okur olarak -kendi ayak izimle- yazarın gittiği her ülkede şarap tadımı yapmasından, bazı ülkelerde şair ve yazarlardan bahsetmesinden oldukça etkilendim. Yazarın resmettiği bulutların sarıp sarmaladığı küçük bir İtalyan kasabasında oturup bir kadeh eşliğinde Sait Faik’i okurken buldum kendimi. Sorrento’da MFÖ’nün Sait Faik Abasıyanık’ın “Sivriada Geceleri” kısa hikâyesinden esinlenip yazdığı “Sanatçının Öyküsü” nü alıntılıyorum:

Bütün kabile kızar bana/ Derler bu adam çalışmaz mı?
Bu adam hep düşünür mü?/ Bir kuş ölmüş diye üzülür mü?
Gündüz böyle diyenler / Gece olunca

Ateşler yakılınca/ Denizler coşunca

Ben bir şarkı söylerim yorgun insanlara

Bakın bakın martılar uçar/ Bakın bakın yıldızlar koşar
Bakın ne güzel bir hayat var dünyamızda

Bir hüzün çöker, bir garip olur insanlar

Yaklaşırlar birbirlerine/ Şarkım sürer sabaha kadar
Melekler uçar üstünüzde

Bu sabah uyandırmamışlar beni/ Ava giden dostlar
Ne güzel”
(s.102).

 

Ve Sait Faik Abasıyanık’ın kendisini flanör bir öykücü olarak tanıttığını, öykülerinde genellikle bunu anlattığını biliyor muydunuz? Goethe’nin İtalya Seyahati kitabından bahseden yazarın Sait Faik’i anmasının tesadüfi olmadığını düşünüyorum.

 

Yazar, La Via Degli Dei (Tanrıların Yolu) Apenin Dağları’ndan geçerek Bologna ve Floransa şehirlerini birbirine bağlayan yolu beş günde yürüyerek tamamlar.

 

“Çok gezen mi çok okuyan mı?” bilir sorusuna gözlemci gezgin cevabını veren yazarı, pandemide dışarıya çıkamamak tam anlamıyla kafese konan bir kuş gibi hissettirir. “Penceremden Dünya” bölümüyle bu hislerini içtenlikle paylaşır.

 

“Bir kitabı okuyup bitirdiğinizde kitabı yazan keşke çok yakın arkadaşım olsaydı da canım her istediğinde arayıp konuşabilseydim diyebiliyorsanız o kitap gerçekten iyidir.” Gökhan Kutluer iyi bir yol arkadaşı, yola çıkmanız dileğiyle…