Yüzünüze limon suyu sürdünüz mü hiç? Denemelisiniz, yüzü görünmez kılıyor, yani başkaları yüzünüzü göremiyor! Elbiselerinizden filan tanırlarsa o başka! İnanmadınız mı? İnanın inanın, inanmadan olmaz bu işler! Deneyip başaramadıysanız, yeterince inanmadığınızdan ya da kullandığınız limonun yamukluğundan olabilir! Bir olasılık da şu: O suyu yüzünüze sürerken değdirmediğiniz bir nokta olabilir. Bilirsiniz: Eski Ege’de tanrıça Thetis, bir ölümlüden olma oğlu Akhilleus’u ölümsüz kılmak için bir topuğundan tutarak Styks Irmağına batırır. Troya Savaşı’nda Alexandros’un (Paris) attığı ok tam da suyun değmediği o topuğa isabet ederek ölümüne neden olur. O olmasa, ‘tez ayaklı’ Akhilleus daha çok insan kesecekti…
Limon suyuna dönelim, ünlü bir olaydır: 1995’te McArthur Wheeler adlı kişi, yüzüne limon suyu sürerek bir arkadaşıyla birlikte banka soyar! Kısa zamanda yakalanıp kamera kayıtları gösterilince, hayretle “ama ben limon suyu sürmüştüm” der! Gücüne o denli inanmasına ve ‘görünmez mürekkep’ etkisine rağmen Wheeler nerede hata yapmıştı? Olabilir tabii… ‘Görünmez mürekkep’ var aslında, hatta evde yapabiliyorsunuz, organik! (Kimya ne şenlikli bilim, değil mi?)
Bu işin ‘ruh’uyla ilgilenen iki psikolog, ‘Dunning-Kruger Etkisi’ adlı bir kuram geliştirmiş. “Cahil cüretkârdır” sözünde karşılık bulan davranışı işaret eden bu kurama göre: Bir alanda yetersiz olan kişiler, yeterli kişilere oranla daha çok özgüven taşır! Bu, hep karşılaştığımız bir durum değil miydi zaten? Bertrand Russel’ın şu sözü ünlüdür: “Dünyanın tüm sorunu, aptal ve fanatikler hep küstahça kendilerinden eminken, bilgili insanların bunca kuşku içinde olmalarıdır.” Bu durum daha öncesinde İngiliz hiciv ustası Alexander Pope’un, ‘Eleştiri Üzerine Bir Deneme’ adlı manzumesinde yer alan ve şarkıdan romana birçok esere ilham kaynağı olmuş “Çünkü aptallar koşar meleklerin adım atmaktan korktuğu yere”(For fools rush in where angels fear to tread) dizesinde de dile gelmiştir.
‘Aptal Dağı’nı bilir misiniz? Bu, herhangi bir coğrafyada öylesine ad konulmuş yerlerden değil; yine ‘cahilin cüreti’ ile ilgili kuramı geliştiren psikologların dikkatimizi çektikleri bir noktadır. Aptallığın kibirle birlikte yükseldiği ‘tepe noktası’! Dünya, öbür ucuyla anında iletişim kurduğumuz ‘küresel köy’ olalı beridir, malûm dağ giderek büyüyor. Çünkü aptallığın, Pope’un ve ondan esinlenen Forster’ın yazdıkları gibi aristokrat veya zenginlere ait bir şey değil, her kesimde bolca ürediğinin farkına varıldığı bir zamandayız. Tahsin Yücel’in ‘Salaklık Üstüne Deneme’de: “… bir yanda (yukarıda) üreticileri vardır, bir yanda (aşağıda) tüketicileri” dediği gibi de değildir artık. Çünkü sosyal medya birçok hususta olduğu gibi bu konuda da insanları “eşitlemiş” görünüyor. Ama Yücel’in haklı olarak söylediği gibi: “Öte yandan, salaklığı tüketmek, ona gülmek, onunla eğlenmek değildir yalnızca, onu onaylamak, onu üstlenmek, onu yinelemek, ona öykünmektir de.” Siyasetçilerin ardından sürüklenen ‘sessiz’ kitlelerden sosyal medya ahalisine, sayısız örnek bulunuyor. Evet, ‘ünlü sözler/şiirler’ gibi sitelerden gösterişli fotoğraflarla birlikte paylaşılan çoğu yalan yanlış içeriklerden çeşitli tarz ve düzeydeki yorumlara, ‘cahil cesareti’nin kibirle buluştuğu yığınla örnek!
Diğer yandan aptallık, müthiş ikiziyle daha bir görünür oldu: Kurnazlık! İkincisi insanın tarihi boyunca daha ‘kârlı’ bir ‘marifet’ olmuştur tabii… Kapitalizmin, her şeyi mali karşılığıyla ölçen ve vurguna (ticari spekülasyon) dayanan piyasalarında hep “daha büyük bir aptal” vardır, hatta bunun anlı şanlı bir ‘teorisi’ bile var: “The Greater Fool Theory”! Sözgelimi bir müzayede ortamında ‘belirlenmiş’ fiyatının çok üzerinde bir tablo satın alan kişi onu daha büyük bir paraya, daha enayi birine satmaya çalışır. Tabloya biçtiği abartılı değer sanatsal değil spekülatiftir. Tabii daha ‘büyük para’ uman vurguncunun ‘son aptal’ durumuna düşmesi de söz konusudur!
Düşünsenize, aptallık ve kurnazlık üzerine kurulu bir düzen!