Aydınlar ve Toplum
Edebiyatın İzinde

Aydınlar ve Toplum

İbrahim Berksoy

Ortak akıl çoğu zaman katılımcı toplum düzeninin temel ögeleri arasında sayılır. İlk bakışta kulağa hoş gelir: “Sorunlarımıza ortak akılla çözüm bulmalıyız” denilir. “Ortak akıl”ın zaman içinde önce “ortalama akıl”a, oradan da hızla “orta akıl”a dönüştüğü çok olmuştur.

 

Çoğulculuğun benimsendiği demokratik toplum düzenlerinde ortak akıl, farklı da olsa, her biri kendi içinde tutarlı görüş ve önerilerin “bileşke”si olarak değerlendirilir. Bu yönüyle ortak akıl son derece değerlidir. Hem toplumsal barışa hizmet eder, çeşitli toplum kesimlerinin barış içinde bir arada yaşamasına olanak sağlar, hem de toplumsal sorunların çözümlenmesinde en geniş mutabakatın sağlanmasına ortam hazırlar. Çoğulculuk yerine çoğunlukçuluğun benimsendiği toplum düzenlerinde ise ortak akıl hızla vasıfsızlaştırılarak “orta karar” bir akla dönüşür. Kültür endüstrisi ürünleriyle, kitle iletişim araçlarıyla, kitlesel yönlendirmelere açık sosyal medya platformlarıyla, kendini devlet yerine koyan iktidarın ideolojik aygıtlarıyla “vasıfsızlaştırılmış” ortak akıl, hemen her alanda çoğunluğun iradesini meşrulaştırmanın aracı olarak kullanılır.

 

Toplumun ortak aklının göz göre göre yozlaştırılmasının önüne geçebilecek en etkili güç örgütlü toplum ve o toplumun organik aydınlarıdır. “Organik aydın” terimine ilk kez Gramsci’nin bir kitabında rastlamıştım. 80’li yılların ortalarıydı. O yıllarda üniversite sıralarındayken elimize ne geçerse alıp okuyor,  okuduklarımızdan yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorduk. Gramsci’nin Aydınlar ve Toplum’unu işte o günlerde alıp okumuştum. Kitap, Vedat Günyol’un Çan Yayınları’ndan çıkmış. Sene 1967. Böylesi bir kitabın o yıllarda seçilip yayınlanması doğrusu büyük bir ileri görüşlülük. Kitaptaki denemelerin çevirmenleri Vedat Günyol, Ferit Edgü ve Bertan Onaran. İtalyan Komünist Partisi üyesi Antonio Gramsci’nin Faşist Mossolini hapishanelerinde sansürden kaçınabilmek için oldukça çetrefilli bir dille yazmak zorunda kaldığı yazıların dilini çözmedeki yetkinliklerinin hakkını teslim etmek için belirtme gereği duydum bu değerli edebiyatçı aydınlarımızın adlarını.

 

Gramsci, Hapishane Defterleri’nde yeri geldikçe ısrarla “organik aydın”dan söz eder. Toplumun eli, ayağı gibidir organik aydın. Neden eli, ayağı? El, yapıp etmeye yarar. Değer üretir. Ayak, o değerin yerinde saymasını önler, yürütür, ilerletir. Ayak, elin ürettiğini özgürleştirir. Bir organizmada eyleme dönük bu yaşamsal organlar kendiliğinden ortaya çıkmaz. Bünye, zamanla kendi yaşamsal ihtiyaçları için bu organları üretir. Bir kez üretildikten sonra artık bu organlar bünyenin ayrılmaz birer parçası olur. Toplumun kendi bünyesinden ürettiği organik aydınlar da böyledir. Toplumun eli ayağı olurlar.

 

 

Aydınlar ve toplum arasındaki etkileşim karşılıklıdır. Kaderini halkın kaderiyle birleştirmiş aydınlar, Yakup Kadri’nin Yaban’ında anlatıldığı üzere, kendi bünyesinden çıktığı toplumun “yaban”cısı olmaz, kendi toplumuna yabancılaşmazlar. Toplum da kendi bünyesinde yetiştirdiği aydınlarına yabancılaşmaz, onları bağrına basar. Ancak bu ilişki hep böyle olmamıştır. Halkına yabancılaşmış aydınlar olduğu gibi zor zamanlarda yalnız bırakılmış, yalnızlaştırılmış aydınlar da olmuştur. İnsanlık tarihi bunun acı örnekleriyle doludur.

 

“Ortak akıl”ın vasıfsızlaştırıldığı toplumlarda aydınlar ve toplum arasındaki ilişki pamuk ipliğine bağlıdır. Böylesi toplumlarda çoğu zaman aydınlar, anlaşılabilirlik uğruna, kolay okunabilirlik uğruna, kulağa hoş gelen popülist söylemlerle medyatik olma uğruna “aydın sorumluluğu”nu bir kenara bırakıp vasıfsızlaştırılmış ortalama akla teslim olurlar. Akıntıya karşı olan aydınlar ise ya baskıyla, ya itibarsızlaştırılarak, ya “yaban”cılaştırılarak toplumdan soyutlanmaya çalışılır. Toplum ise bilinçli bir tercihle kendi bünyesine katılmaya, onun eli ayağı olmaya hazır aydınına kuşkuyla bakar, onu bir türlü bağrına basmaz. Tarih boyunca aydınlar ve toplum arasındaki bu derin uçurum göz ardı edilemez.

 

Bir yolunu bulup aydınlarla toplumu “kucaklaştırmak” gerek. Aydınlarla toplumu kucaklaştırabilmenin en etkili araçlarından birisi hiç kuşkusuz “edebiyat”tır. Yüzyılların birikimine yaslanarak, sözü söze, düşünceyi düşünceye ekleyerek, yerelden evrensele bir büyük anlatının izini süren, kitlelerin duygu ve düşüncelerine hitap eden edebiyatçı gücünü aydın olma bilincinin ona yüklediği sorumluluktan ve ortaya koyduğu sonsuzluğa akacak yapıtlarından alır.

 

Şiir olsun, deneme olsun, öykü ya da roman olsun; ne zaman elime bir kitap alıp açıp okumaya başlasam aklıma hep Gramsci’nin Aydınlar ve Toplum’daki yazdıkları gelir. Aydın, toplum, okur, yazar, yapıt… Bu zincir böyle uzayıp gider…