Meriç Bardakçı: Renkli kişiliğiniz ve doğaya olan tutkunuzla bize biraz kendinden bahseder misiniz?
Mehmet Emrah Hamşioğlu: Her şeyin paylaştıkça güzelleşeceğine inanan bir insanım.Yaşam enerjimi doğaya borçluyum. Sabah çok erken güne başlayarak sabahın tazeliğine, kuşların ötüşüne, güneşin doğuşuna çoğu zaman tanıklık edebilmenin büyük mutluluk olduğunu düşünenlerdenim. Bence bir insanın kendine yapacağı en büyük kötülük kesinlikle tembellik ve ötelemek! Eskiler boşuna söylememişler; “Çalışan demir pas tutmaz”.
İnsan çalıştığı, çabaladığı zaman ruhsal ve bedensel olarak kendini çok daha iyi hissediyor. Hayatımda beni mutlu eden birçok şey var, bisiklet, kuş gözlemlemek dalış yapmak gibi. Fırsat buldukça kamp yapmak sergi gezmek konserlere gitmek, yürümek koşmak dostlarımla zaman geçirmek sokak hayvanları için besleme çalışmaları yapmak ve tabii ki kısırlaştırma faaliyetleri bunların hepsine vakit ayırmaya çalışıyorum. Ayda bir defa yaşlılar evine gidip oradaki kimsesiz yaşlılarla zaman geçiriyorum.
Aslında çok yönlü ve renkli bir insanım. Hayat hep öğretir…
Kısaca; bol bol okur ve düşünürüm. Çabalamadan hiçbir şeyin olamayacağına inananlardanım. Bunun içindir ki koşturmacam hiç bitmez.
Oyuncu olarak sahnede var olmak sizin için nasıl bir anlam taşımakta?
Tiyatro emekçisi olduğum için önceliğim her zaman sahnedir. Karakter yaratma aşamasında, samimi ve gerçekçi olması; yani inandırıcı olması için o karakterin çok yoğun bir şekilde araştırma sürecine girerim. Oyunun geçtiği dönem, karakterin duygusal durumu, sosyo/ kültürel ve sosyal ekonomik yapısı, ailesi, yaşamış olduğu çevrenin geleneksel yapısı, bunların hepsini sahneye çıktığımda rol kişisinin hakkını verebilmek adına öncesinde çözümlerim.
Doğru bir gestus yaratabilmek adına titiz bir şekilde araştırırım. Mesleğine âşık bir insanım. İşte benim için tiyatronun anlamı budur.
Bu sene İstanbul Devlet tiyatrosunda sahneye konan sevgili Özen Yula hocamızın yazıp yönettiği “Sonbahara Son Güller” isimli melodram tarzı oyunda; Gaziantepli sinema sahibi Hatta Gaziantep’in ilk sinemasının sahibi olan Osman Germen karakterine hayat vermekteyim.
Tiyatro sayesinde, farklı yaşam biçimlerini, hayatları, mutlulukları trajedileri deneyimlemek ve o duygu durumunun ruh hali içine girmek, gerçekten benim açımdan paha biçilemez.
Tiyatronun anlamı da bu benim için.
Bizleri, ilerleyen süreçte ne gibi projeler bekliyor? Planlarınız neler?
İlerleyen süreçte mutlaka yeni projelerim olacak. Elbette hayallerim var ve bu hayallerimin gerçekleşmesi için çalışmaya, düşünmeye devam edeceğim.
Nuri Bilge Ceylan ve Barış Erdenk ile çalışmayı çok isterim.
Brecht oyununda oynamak rüya gibi olur.
Ve tabii ki Yücel Erten hocamla yeniden çalışmak beni mutlu eder.
Aynı anda 2-3 oyunda oynamak bana keyif veriyor .
Çünkü tiyatroyu çok seviyorum. Tek kişilik oyunum vardı bu bambaşka bir disiplin bana göre.
Tekrar tek kişilik oyunum olmasını çok istiyorum. Belki ben kendim yazacağım.
İlgilendiğiniz başka sanat dalları var mı? Ekranla aranız nasıl, tiyatro oyuncusu olarak?
Tiyatro dışında herhangi bir sanat dalıyla ilgilenmiyorum.
Yazı ve basit şiir denemelerim hariç yokum.
Dublaj yapıyorum arada sırada. Onun dışında bir enstrümanı çok iyi çalmaya gerçekten isterdim. Kıskanç bir insan değilim ama müzisyenleri kıskanıyorum
Beni televizyon ekranlarında her an görebilirsiniz bunun için uğraşan iyi niyetli bir menajerim var. Televizyon dünyasının içinde bulunduğu korkunç kötü durum, niteliksiz yapımlar beni bu anlamda zorlamakta. Ben şahsen bunların bir parçası olmak istemiyorum. Çünkü orada bol bol şiddet ve kötülük var. Sinemaya da aşığım. Şöyle güzel bir festival filmi, derin bir teması olan, gişe kaygısı gütmeyen sanatsal filmleri hayal ediyorum
Genç kuşaklara tiyatro emekçisi olarak söylemek istedikleriniz varsa neler?
Öncelikle sağlıklarına dikkat etmelerini tavsiye ederim. Çevremde ne yazık ki çok arkadaşımızı bu yüzden kaybettik.
Bence bir oyuncu kesinlikle profesyonel bir sporcu gibi yaşamalı.
Çünkü öbür türlü olunca hep aynı olarak kalıyorsun. Çok iyi konsantre olup işimize, role tiyatroya odaklanmak lazım. Zamanlarını çok iyi kullanmak adına planlı ve programlı yaşamaları gerektiğini düşünüyorum.
Elbette olmazsa olmaz, diksiyon bir oyuncunun ne söylediği anlaşılmalı.
Son zamanlarda birçok oyuncunun izlediğim oyunlarında söylemiş olduğu sözlerin çoğunu anlayamıyorum.
Fonetik eğitimi hayati önem taşıyor.
İyi niyetle çalışan, çabalayan bir gün mutlaka başarılı olur.
Son söz olarak belki de insanlık tarihinin en sıkıntılı en zor döneminden geçiyoruz.
Sokak hayvanlarının durumu ve bizi gerçekten fazlaca derinden yaralayan vicdanımızın yükünü ağırlaştıran korkunç boyuttaki bir sürü abuk subuk şey…
Elbette en önemlisi dayanışma içinde olmaya devam edeceğiz.
En büyük silahımız elbette sanattır.
Yaşasın tiyatro!
Bu güzel söyleşi ve anlamlı hoş sorular için çok teşekkür ederim sağ olun var olun; Sevgi ve saygılarımla…