Zengin, tuhaf, insanı çepeçevre kuşatan bir hayal dünyasının ürünü olduğunu insana neredeyse her satırında yaşatan Endişe Karnavalı, Mehmet Taşdemir’in Lejand Yayınları’ndan çıkan yeni romanı. İnsan kitabı okumaya başlamadan önce ‘endişe’yle ‘karnaval’ kelimelerinin nasıl yan yan gelebileceğini merak ediyor. Ama romanı okumaya başlar başlamaz bu zıtlık ışık hızıyla zihni terk ediyor. Çünkü roman sadece bir endişe veya endişeler karnavalı değil, aynı zamanda katmerli dertlerin içine kendini gizleyen şiirsel bir dünyanın eşlik ettiği dönüşümlerin trajik ve kapkara bir mizahla anlatımıdır. Romanın iki baş kahramanından biri olan Cebrail’in uzun uzun konuştuğu bölümler, günahkâr bir kullukla başlayıp, çoğu zaman aynı derecede günahkâr ve tutkudan başı dönen bir peygamberin zihin dünyasının sınırlarında bitiyor. Neredeyse yirmi yıldır diline astığı kilitlerin pas tuttuğu Cebrail, romanın asıl baş kahramanı olan Resul’ün karşısında önü alınamaz bir sel gibi konuşuyor. Aslında bunlar bir bakıma konuşma ama yerinde tanımlamayla bir suç dökümü, kusma ve artık içinde tutmaya gücünün yetmediği püsküllü günahlardır. “Unutma Resul kardeşim, günah ve suç pay edildikçe hafifler. Bir kişi bu dünyanın yükünü tek başına taşıyamaz. Hiç günahı olmayan insanlara da işlenmiş günah ve suçlardan avuç avuç dağıtmak için yıllardır kıvranıp duruyorum. Çünkü başka türlü iflah olmayacağımı biliyorum. Pay edilmiş günah kadar, çıkarılmış günah da insana nefes aldırtır.” Cebrail deyim yerindeyse, Allah’ın bile yaratıp unuttuğu bir uzak sınır kasabasında tüccarlık yapan bir adamdır. Cebrail eğer her tüccarın yaptığını yapsaydı, biz romanda onu okurken çok fazla ilgimizi çekmeyecekti. Hayat hikayesi ne kadar renkli olsa da. Oysa Cebrail bir günah alıcısıdır. Günahları üstlenme ve günah alma uzun yıllar sadece bir fikir olarak aklında yer edinir. Günün birinde Resul’le karşılaştığında, bu fikri eyleme geçirme zamanı gelmiştir diye düşünür ve Resul’ü de girişeceği bu eyleme ortak eder. Resul da en az Cebrail kadar suçluluk psikolojisiyle kıvranan biridir. İstemeden bir genç kızın ölümüne sebep olmuştur. Bir süre hapis yatmıştır. Hasta anasıyla yoksulluk içinde kıvranmaktadır. Cebrail’in ortaklık teklifine bir kurtarıcı gibi sarılır. Hapisteyken kütüphaneler dolusu kitap okumuştur. Cebrail’in ortaklık teklifi pek de ona göre değildir ama meteliğe de kurşun atmaktadır. Cebrail Resul’le gittiği ilk köyde Resul’ü bir ermiş gibi sunar insanlara. Cebrail’in para ve zenginlik hırsı, peygamber gibi görülme duygusuna çabucak bir çalım atar ve bu yüzden inandırıcı olması için Resul’ü öne sürer. “Ben ve Resul kardeşim tam da sizin bana layık gördüğünüz günah keçiniz olmaya geldik aslında. Bu akşam Resul kardeşle gelmemizin sebebi de bu. Buradan ayrıldıktan sonra da gece gündüz demeden bütün köyleri dolaşacağız. Size nasıl anlatsam, bilemiyorum. Şu Resul kardeşe iyi bakın. Tepemizdeki şu düşük voltajlı ampulün aydınlatmaya yetmediği bu yüze dikkatle bakmanızı tavsiye ederim. Ben onu görür görmez içimizden biri olmadığını anladım. Tam iki yıldır tanıyorum onu. Bu kadar zamanda onun bir benzerine rastlamadım. Ben içinizden biriyim diyenleri baş tacı ettiniz şimdiye kadar. Oysa içinizden biri sizin gibidir, sizin hayatınızı nasıl değiştirebilir?” Endişe Karnavalı, insana basit olduğunu düşündürten bir giriş ve anlatımla başlıyor ama roman ilerledikçe okur kendisini bir labirentin içinde buluyor. Labirent belki çıkışsızlığı veya kolay olmayan bir çıkışı anlatıyor ama Taşdemir’in romanda inşa ettiği kurgu, romanda çıkışa doğru koşmayı ama koştuğunun da farkında olmamayı yaşatan bir metin. Bu yüzden okumaya başlamak belki çok kolay ama bırakıp gitmek için sanki bütün kapılar kapatılmış. Roman, dilinin berraklığı içinde okura hissettirmeden, hem çok insani dertler hem de insanı ezelden beri kavurup duran sorunlarla yüzleştiriyor. İşte o bölümlerden biri Resul’ün ağzından şöyle dökülüyor satırlara: “İnsan bir taraftan cennete gideyim derken yaşamaya kalem çeker. Cehennemde yanmayayım diyerek de yasaklarla çevrelenmiş bir fanusun içine hapseder kendini. Şu soluk gökyüzünün altında yaşamımız kötü bir paranteze benziyor. Herkesin inancı kendi hapishanesi. Şu yamaçta, sabah rüzgârını içimize çekerek nefes almak bir mucize değil mi Cebrail? Yaşamayı neden uzakta arıyoruz? Cehennem de cennet de burada. Kış gelip geçecek, kuş bakışı gördüğümüz şu tarlalara tekrar buğdaylar ekilecek. Sonra ekinler ağır ağır boy verecek. Rüzgâr buğday tarlalarını dalgalandırdığında içimiz mutlulukla dolacak. Bıldırcınlar yuva yapacak oraya. Güneşin altında sarı sarı parlayacak başaklar. Bir tarla kuşu çığlık çığlığa ‘cennet burada avanaklar’ diye bağırdığında biz yine de bildiğimizi okuyacaksak işte cehennem odur Cebrail. Oysa her şey gelip geçici. Ömür bir ağacın gölgesinin altından bir atın sırtındayken geçme süresi kadar.” Endişe Karnavalı, iktidarların gülünç ve temelsiz inşalarının bir tasviri aynı zamanda. Cebrail’in Resul’ü saf dışı bırakıp, kendisine bir iktidar alanı yaratması, romanın günümüz Türkiye’sine tuttuğu merceğin de hikayesi bir bakıma. Romanın en özgün kahramanlarından biri de Koço’dur. Ortağı olduğu gazinonun yerine yapılan cami, aslında yeni bir rejimin ayak sesleridir. Koço yerini geri almak için umutsuz bir mücadeleye girişir. Herkes ona karşıdır. Bütün kasaba onu davadan vazgeçirmeye çalışır. Kalabalıklar üzerine çullanır. Koço’nun çığlığını kimse duymaz. “Temelinde adaletsizlik olan hiçbir şey affedici olamaz.” Mehmet Taşdemir’in Endişe Karnavalı’nda yarattığı her şey çabucak bir karakter halini alıyor. Cebrail’in ‘hurda mezarlığından çıkıp gelmiş’ yetmiş dokuz model Reno’su bunlardan biridir. Okurken bazen Cebrail’in veya Resul’ün ne yapacağından çok Reno’nun akıbetini merak ediyor insan. Cebrail’in köpeği Kofti’nin hikayesi ise kelimenin tam anlamıyla yürek dağlayıcı. Mehmet Taşdemir acıyı da trajediyi de arabeskleştirmeden anlatan bir yazar. Endişe Karnavalı, bu yüzden sahiciliğiyle insanı zıt duygular arasında dolaştıran bir roman diyebilirim. Roman bitiren okur, davet edildiği şölenden sersemlemiş halde çıkabilir, yeni, tuhaf ve zengin bir dünyanın bilgisini de cebinde taşıyarak…
Roman Kahramanları’ndan Çağrı
- 06 Eylül 2024