“Ben dünyanın en mesut insanıyım, Sokrates’i de severim, ben tüm filozofları severim zaten insanların, dünyanın püf noktasını en iyi onlar bilir. Elim kalem tutsa ben de insanlar üzerine bir eser yazmak isterdim. Ama öyle filozofça değil karınca kararınca herkesin anlayacağı gibi. Derdim ki: Ey birbirinin gözünü oyan, birbirine kazık atmaya çalışan insanlar, ey aciz karıncalar, ey gafil köstebekler! Zaman nehrinde hiçliğe doğru yol aldıklarının farkında bile olmayan *hebennekalar. Yirmi yıl sonra hepiniz hiçleşeceksiniz. İyisi mi el ele verip iyi geçinin bari yaşadığınız müddetçe mutlu olun. Vapurunuz karaya bindirinceye kadar kardeşçe şarkı söyleyin, birbirinize güvenin.” Haldun Taner, bu alıntısında söz ettiği gibi yaşamı boyunca adaletli, kimsenin öteki olmadığı, özgürlükle anlam kazanmış yaşamlar dilemiş, bu dileğini de tüm yapıtlarında anlatmaya çalışmıştır. İşte size bu yazıda söz edeceğimiz Taner öyküsü, onun bu yaşam dileğini dile getiren öykülerden biri, Konçinalar öyküsü. Taner,’in Konçinalar öyküsü üzerine oldukça fazla inceleme yazısı mevcut. Bu nedenle biz burada bir öykü incelemesi yapmayacağız. Farklı bir şey deneyerek Taner’in “ben tüm filozofları severim zaten insanların, dünyanın püf noktasını en iyi onlar bilir.” sözünden yola çıkarak onun kimsenin kimseden üstün olmadığı bir yaşam idealini, “bir birey nasıl yaşamalıdır “sorusuyla birleştireceğiz. Bunun için de bireylerin yaşamıyla özellikle ilgilenen iki büyük filozof Spinoza ve Nietzsche’den yardım alacağız. Bize esin kaynağı olan Michel Juffe’nin Freud-Spinoza Mektuplaşması kitabından yola çıktığımız bir oyun kurgulayıp onların Konçinalar öyküsünü okuduklarını ve Taner’e birer kısa öneri mektubu yazdıklarını hayal edeceğiz. Önerilerde üreteceğimiz çözüm, iddialı bir çözüm değil, bir edebiyat ve felsefe okuyucusunun kendince aktarımı olacak. Tabii Taner’in dile getirmek istediği sorunu anlayabilmek ve mektupların içeriğini de kavrayabilmek için önce öyküyü size kısaca anlatalım.
Konçinalar, Taner’in 1953 yılında yazdığı Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu adlı öykü kitabında yer alan iskambil kâğıtları üzerinden sınıflı toplum yapısını anlatan, oyun içinde oyun yaratmış bir öykü. Taner, bu öyküsünde iskambil kâğıtlarını sembol olarak kullanıp kurguyla güzel bir oyun oynamış, ironik ve mizahi bir dille insan tipleri ve oyun kâğıtları arasında benzerlikler kurmuş. İskambil destesindeki kâğıtlar, oyundaki hiyerarşik yapıya bağlı olarak en itibarlı kâğıtlardan başlanarak en küçük kâğıtlara her biri için bir hikâye oluşturularak anlatılmış. Öyküde neşe ve canlılığıyla dikkat çeken jolly joker dışında her kâğıt
*hebenneka: aptal, ahmak olduğu halde kendini becerikli sanan (TDK).
toplumsal düzeni temsil etmiş. Oyuncu neşenin kaynağı Jolly Joker’e ise oyunlarda ne yazık ki çok az yer alabilmiş. .”İskambil destesinin en sevdiğim kâğıtlarından biri, üzerinde Jolly Joker yazılı, o delişmen, o uçarı, o biraz cambaz, biraz sihirbaz, bir miktar da düzenbaz ama neşe dolu hayat ve hareket dolu, kanı sıcak delikanlıdır. Ne yazık ki Jokerlere, Kanasta’dan, Kumkang’dan, Remi’den başka oyunlarda pek yer verilmiyor. Verilse, her girdikleri oyuna renk ve hareket, canlılık ve şaklabanlık katarlardı.” (Taner,34)
İskambil kâğıtlarından oluşan sınıfsal yapı öyküde dört grupta incelenmiş. İlk olarak hiyerarşinin en tepesindeki kral havası, padişah cakası satan, egemen, hükümran ve mutlak üstünler, aslar tanıtılmış. Aslardan sonra Kupa, Karo, Maça ve İspati ailesine yer verilmiş, her ailede büyükten küçüğe sırayla Kız, Papaz, Bey tanıtılmış. Resimli kâğıtlardan oluşan aile de değerli kâğıtlardan çünkü girdikleri her oyunda itibar görmüşler. Resimli kâğıtlardan sonra onlular, dokuzlular, sekizliler ve yedililere sıra gelmiş, bu kâğıtlar, üst sınıfta yer alanlara yaranmaya çalışan uşaklara, ulaklara, bahçıvanlara benzetilmiş. Sayılar azaldıkça her birinin değeri düşmüş. Bütün kâğıtlar arasında en son sıra konçinalara gelmiş. *Konçina, ikiliden altılıya kadar olan iskambil kâğıtlarına verilen isim. Hiç değer biçilmeyen, neredeyse yok sayılan bu kâğıtlar, öyküde varlıklarını belli edemeyen, oyununa giremeyen kâğıtlar olmuş. ”Üzgün ve küskün, oyunu dışarıda seyrederler.” (Taner,37) Bir türlü oyuna giremeyen konçinalar, değişmeyen oyun kuraları içinde kendine yer bulamamış, arama gücünü de kendinde görememiş.” Fakat olmuyor beyler. Aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet, Papazlarda o bütün güvenini sakaldan, asadan, baltadan alan azamet varken, o güdük, o sümsük, o boynu bükük Konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar.” (Taner,37) Konçinalara oyunda verilmeyen yer, öykünün sonunda tüm kâğıtlara eşit şans tanıyan pasiyans (fal) açılarak aranmaya çalışılmış. “Bunu anladığım günden beri yeni oyunlar aramaktan, eskilerini de oynamaktan vazgeçtim. Her kâğıda eşit değer tanıyan biricik oyun olduğu için şimdi yalnız pasiyans açıyorum.” (Taner,37).
Demokratik, eşitlikçi, herkesin kendine yaşam alanı bulabileceği ideal bir toplum arayışındaki Taner,’in büyük çoğunluğu temsil eden konçinalar sembolü, değişmeyen sınıflı yapı içinde adaleti bulamayan ezilenlerin temsili, eşitlik sorunu eleştirisi, bir idealin gerçekleşememesinin hüznü olmuş. Şimdi de gelin Taner’in dileği olan bu ideale yol gösterebilecek hayali mektuplarımıza göz atalım.
*konçina: konçina kelimesinin kökeni Rumcadır. İskambilde oyuna katılmadığı için çıkarılan ikiliden altılıya kadar olan kâğıtlar. (TDK).
Benecdictus De Spinoza’dan Haldun Taner’e
Sayın Taner,
Bu eğlenceli, mizahı güçlü öykünüzü iki kez okudum. Hem güldüm hem düşündüm. Kültürünüze ait bazı yerleri özellikle resimli kâğıtlarla ilgili olan yerler, pek anlayamasam da özellikle jolly joker ve konçinaların durumuna üzüldüğünüz açık. Ne yazık ki içine doğduğumuz kültür inançlarımızın neredeyse tümünü belirler. Farkına bile varmadan benimsediğimiz varsayımlarımız, bunlardan türeyen inançlar, bizi sorgulamadan, buna bağlı sevinçten uzaklaştırabilir bunun nedeni aşkıncı düşünce anlayışıdır. Aşkıncı düşünüş, her zaman varlıklar arasında sizin öykünüzde anlattığınız gibi bir önemler hiyerarşi oluşturmuştur. Maalesef aşkın bir varlık oluşturduğumuzda sorgulama ortadan kalkar. Bilgece bir yaşam her türlü aşkıncılık tavrından uzaklaşmayı gerektirir. Konçinalarla temsil ettiğiniz insanların hatta öykünüzdeki tüm kâğıtların hayatı coşkuyla kabullenerek insanın özgürlüğünün ancak ve yalnızca kendisini belirleyen zorunlulukların, nedenselliklerin ya da en genel anlamda etkileşimlerin farkına varmasıyla gerçekleşebileceğini anlaması gerekir. Bir başka deyişle insan tam da çepeçevre belirlendiğini kavradığı ölçüde özgürdür. Acil bir dönüşüm yerine dingin bir kavrayış ve etkin bir farkındalık…Olmakta olan her şeyin neden öyle olduğunu anladıkça etkilerle yetinmeyip o etkileri doğuran nedenleri kavradıkça ortaya çıkması beklenen dingin bir sevgi. Evrensel nedensellik zinciri doğru anlaşılırsa doğru yaşam kurulabilir. Yaşamlarımızda kendiliğinden oluşan sevinçli yolculukları kavradıkça güçlenir, güçlendikçe de sevincimiz artar ve dönüşürüz. Konçinaların da öyküde anlattığınız diğer temsili kâğıtların da yolu bu dönüşümü kavradıklarında açılacaktır.
Tüm iyi dileklerimle.
Benecdictus de Spinoza
Friedrich Nietzsche’den Haldun Taner’e
Sayın Haldun Taner,
Konçinalar öykünüzü okudum belli ki siz de benim gibi yazdıklarınızda semboller kullanmayı seviyorsunuz. Ben de özelikle Böyle Buyurdu Zerdüşt kitabımda ve birkaç diğer eserimde aynı yöntemi kullanmıştım. Yapmak istediğiniz eleştiriyi oyun kâğıtları üzerinden oluşturmanızı takdir ettim. Öykünüzde yer alan jolly jokerin, ‘hayata evet’ demiş karakterler olduğunu, gerçeği kahkahayla bulduklarını, çileci ve kederli bir kutsallıktan kaçıp bunun yerine sevinçli bir dünya sevgisi benimsemiş olduğunu gördüm. Ne yazık ki büyük kalabalıklar neşeyi hafife alma konusunda ısrar ederler, belli ki bu nedenle de sizin delişmen jokerinizi oyuna almak istememişler. Konçinalara gelince maalesef sizin Konçina’ya benzettiğiniz, sürü insan tipidir. Sürü insanı tiplerinin ahlakı köle ahlakıdır. Sürü insanı kendini geliştirmekten, riske girmekten, yeni deneyimler kazanmaktan yoksundur, düşüncelerine ve eylemlerine yön veren değerleri kendi yaratmamıştır. Değer yaratmak bir yana mevcut değerleri hiçbir zaman sorgulamamış, eleştirmemiş, yalnızca itaat etmiştir. Sürü insanının bu durumundan kurtulabilmesi için gücünü artırması, çabalaması gerekir. Peki, bu gücü nasıl sağlayacak? derseniz. Bu çaba, yaşamdaki tüm itici güçler, güç istencidir. Güç istenci, insanın kendini gerçekleştirme, varlığını sürdürme, gücünü artırma, yetkinleştirme çabasıdır. Bu amaç, üstün insandır. İnsanın üstün insana ulaşabilmesi için sürünün tepkisel istencinden kurtularak etkin bir güç istencine sahip olması gerekir. Böylece insan, dünyanın anlamsızlığı karşısında kendi değerlerini ve dünyasını yaratarak, yani kendini yeniden yaratıp üstün insana ulaşarak yeryüzünü anlamla dolduracaktır. Özgürlük, etkin bir güç istenciyle değer yaratarak insanın kendi kendisinin efendisi olması demektir. Konçinalar ancak koşullanmışlıklardan sıyrılarak özgürleştiğinde, gerçekleri gördüğünde ve mücadele ettiğinde yani köle ahlakından kurtulduğunda varlığını ortaya koyabilecektir.
Dostlukla.
Friedrich Nietzsche
Taner, tüm bu sorunların çözümünün farkında değil miydi? Elbette farkındaydı ancak sorunlara çözüm üretmek, sanatçıların, yazarların görevleri değildir, böyle bir sorumlulukları da olmamalıdır. Onlar daha çok sorunlar konusunda biz okuyucularda duyarlılık ve farkındalık oluşturmaya çalışırlar. Bizim de bu yazıda niyetimiz, yazar bu sorunlara çözüm bulamadı, biz bulalım değildi elbette bu kibirli bir davranış olurdu. Biz sadece felsefeyi seven, yaşama karşı duyarlı, adalete, özgürlüğe inanmış bir yazarı, “İyisi mi el ele verip iyi geçinin bari yaşadığınız müddetçe mutlu olun. Vapurunuz karaya bindirinceye kadar kardeşçe şarkı söyleyin, birbirinize güvenin.” dileğini aktarabilmesi adına yine aynı duyarlılıktaki, ‘özgürlük varsa eşitlik ve mutluluk’ vardır, diyen Spinoza ve Nietzsche gibi filozoflarla karınca kararınca bir araya getirmek, hayali bir dostluk oluşturmaktı. Dostluk en güçlü siyasetse bizim hayalimizde da bu olsun.
KAYNAKÇA
Balanuye, Çetin. Spinoza’nın Sevinci Nereden Kaynaklanıyor? İstanbul: Ayrıntı Yayınları, 2016
Juffe, Michel. Freud-Spinoza Mektuplaşması. İstanbul: Metis Yayınları, 2018
Nietzsche, Friedrich. Böyle Buyurdu Zerdüşt. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2017
N Merkit, Nietzsche’nin ‘Son İnsan’ının ve Cesur Yeni Dünya’nın Mutluluk Anlayışı Üzerine Bir Değerlendirme. Birey ve Toplum Sosyal Bilimler Dergisi, 2021- dergipark.org.tr
Spinoza,Benedictus. Ethica. İstanbul: Dost Kitabevi Yayınları, 2014
Taner, Haldun. Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu. İstanbul: YKY,2024
Yalçın, Sıddıka Dilek. Haldun Taner’in Hikâyeleri ve Hikâyeciliği. Ankara: Bilgi Yayınevi,1995