Frida Kahlo’nun Otoportrelerinde Arketip İmgeler
Tehlikeli Metinler

Frida Kahlo’nun Otoportrelerinde Arketip İmgeler

Bayram Sarı

Otoportre ve mekân arasındaki ilişki Frida Kahlo’nun yapıtlarında mekânsal izler, çeşitli arketipsel imgeler halinde gruplanır: “Hayvan, Çiçek ve Örgü Figürlü”, “Doğum, Çocuk ve Yatak Figürlü”, “Ölüm, Acı, Beden ve Yara Figürlü” ve “Giysi Figürlü” olmak üzere dört gruba ayrılan imgeler, Kahlo’nun yaşamı ve sanatının mekân olgusu üzerinden retorik bir özeti olarak öngörülebilir.

 

Sanatçının kendiliğinde önemli bir yorumlama aracı olan otoportrelerin, bir gelenek olarak özellikle Rönesans döneminde oluşturulmaya başlandığı bilinir. Toplumsal bir yaşayış biçimi olarak sanatçı, otoportre ile kendi varlığının gerçekliğini tanımlamaktadır. Bu konuda Foucault, Gutman ve Hutton kendine hem bir öteki olarak dışarıdan bakabilmenin hem de kendini bir nesne olarak inceleyebilmenin önemini vurgular; bu bağlamda otoportreler sunduğu içsel açıklık ve saydamlık ile resim sanatında geçerli bir temsil türü haline gelmektedir.  Resim sanatında portre, sanatçının gerçek nedir sorusuna aradığı yanıt olarak değerlendirilmektedir. Otoportre ise, portrede aranan “gerçek nedir” sorusunu anlamlandırmaya çalışan sanatçı için çok yönlü bir açılım anlamındadır. Çünkü otoportreler, sanatçının kendine ve bedenine bakışı olarak, izleyicisine “ben” kavramına yüklenen anlamı sunmaktadır.

 

Frida Kahlo’nun yatağına yerleştirdiği aynanın varlığı, Frida’nın Frida’ya karşı olma durumunu tetikleyen ve sanatçıyı iç dünyasıyla yüzleştiren sembolik bir anlamdır. Bakewell’e göre, Frida Kahlo, topukları üzerinde yükselerek Meksika’nın biçimlendirdiği yeni bir kimlikle varlığını oluşturur. Kahlo’nun otoportreleri, Meksikalı olmanın, kadın olmanın, duygusal ve fiziksel acılardan dolayı sakat kalmanın gerçeklerini araştırırken, trajik yaşamındaki bedensel ve ruhsal acılarını ortaya koyan karmaşık ve aykırı bir ruhu simgeler. Yapıtları ile acı içinde olmanın sadece dış görünüşe ait olmadığını, aynı zamanda kendini gizleme ve kendine sürgün olma arasında salınan bir durum olduğuna dikkat çeker.

 

Kendi gerçekliğini tüm yalınlığı ile ortaya koyan Frida Kahlo, acılarından kurtulmak için ölümü arzulayışını, kaybettiği çocuklarına duyduğu özlemi ya da eşi tarafından aldatılmış olmanın kederini bir takım arketip imgelerle izleyicisine aktarır. Bitki örtüsü, hayvanlar, elbiseler, çiçekler, doğum, fetüs, ölüm, kadın, yatak, aile, doğa, ayna, saç, beden, gerçekler, beklentiler olarak sıralanabilecek tüm arketip imgeler; sanatçının iç dünyası ve onun otoportrelerindeki mekânsal atmosfer ile ilişkili görülür.

 

“Self-portrait with Necklace of Thorns” (1940) otoportresinde Frida Kahlo,  Mesih’in çarmıha gerilirken giydiği tacın dikenlerini kolye olarak takar. Boynuna kazınan dikenler, eşi Diego’yla olan boşanmasının acısını simgelemektedir. Sol omzunun üstünde, kötü şansın ve ölümün simgesi olan siyah kedi, sağ tarafında ise şeytanın sembolü olan ve Diego’nun armağanı olan evcil maymun görülmektedir. Frida Kahlo’nun anne olmaya duyduğu özlem; yaşamı boyunca papağan,  maymun ve köpek gibi birçok evcil hayvan edinmesinin nedenidir. Otoportrelerinde yer alan maymunlar, bu özlemin bir yansımasını göstermektedir.  “Self-portrait with Monkey” (1940) otoportresinde yer alan maymunun kolunu nazikçe Frida’nın boynuna dolaması koruyucu bir tavır olarak algılanır.

 

Seçili otoportrelerin tümünde arka planın tezatlık barındırmak yerine çok benzer tropik görünümlerde ve yeşil ağırlıklı olması, tekrar eden bir atmosferin oluşmasına zemin hazırlamaktadır. Söz konusu tropik görüntü, Frida’nın yaşadığı acı deneyimlerin bir kaçış alanı olarak dış- açık mekânda gerçekleşmesidir.