Hayat kocaman bir toplam ama neyin toplamı acaba? Ünlü matematikçiler hayattan bir denklem oluşturmaya çabalamışlar mıdır acaba? Genel de ileriki yaşlarda anımsadıklarımız, hafıza depolarımızda sergi materyali anılarımız ve anımsamaktan çekindiğimiz kendimizi, çevremizi tekrar tekrar benzer hüzünlere çekmek istemediğimiz, istenmeyen ama yaşanmış olaylar bütünüdür desek matematikçilere yardımcı olmuş olur muyuz?
Sabah daracık mutfaklarda günaydınlarla başla, kahvaltı da damağında zihninde beyninde hazlarla destekle, durakta seni bekleyen yalnızlığınla hasbihal ol, önden bilet basan kıza aşık ol, olmazsa olmaz senin yolunu gözleyen acılardan tat, hayal kırıklıklarınla savrul, zorda kaldığında boyun eğ, çok mu bunaldın al sana bir başkaldırı nedeni git üstüne dağıt, zaten gün nedir ki on altı tam saat, iste gelsin iyi geceler nakaratı…
Mutluluktan ölme, havalara da uçma, hayal kırıklığının yanına bile uğrama, acı çekme ve çektirme, umudunu yerlere atma ki süpürmesinler. Tüm bunları bir şekilde eğreti teyellerle birleştirebilirsin. Önünde uçsuz bucaksız sonu belirsiz bir yaşama zemin açarsın. Yaşadığının farkına vardığında, dokunduğunda hissettiğinde, hissettiğini sevdiğine dile getirdiğinde, gördüğünü yok saymadığında evrenin mutlu bireylerinden biri olmaya adaysın.
Bu lacivertleri bürünmüş görücüye çıkmaya hazır kentte, deniz ışınlarının karşı kıyıyı aydınlattığı, şıkır şıkır balıkçı lokantalarına ev sahipliği yapan kıyıdan kendine bakışını elinde sesli harfleri bolca sözcüklerin yardımıyla deniyorsun. Hafif yana kaykılmış, sakin rahat ama içsel huzursuzluklarınla baş başasın. Doktor tavsiyesi diyaframını taze oksijen havasıyla doldurmak için derin derin nefesler çekiyorsun, dayanabildiğin kadar içinde tutup son saniyede dışarı püskürüyorsun. Bunu üç dört kez tekrarladığında hafif oksijen sarhoşluğuyla başın dönüyor kendini bir iyi hissediyorsun. Sözcükler oynaşta, sana kafa tutup bildikleri yola gitmeye çalışır durumdalar. Gece, yaşamla ölümün sınırlarını aynı kalemle çizmekte ısrarlı. Sokaklar canlı yaşam kokarken birden soğuk cansız bedenlerin resmigeçidini hayal ediyorsun. Susuşlar hâkim sokağın diline, beyaza boyanmış siyah susuşlar. Herkesi ve her şeyi susturmaya ayarlanmış zaman, zamanı takipten sıkılmış saatlerin tik takları rutinden ayırıyor yaşamı, ölümün nabız atışlarının sesi kaldırım taşlarından ayak altına sıkışmış tak taklara karışıyor. Sessizlik soğuruyor avare sözcüklerin arasında karanlığı yırtan sesleri.
Rüzgâr önüne katmış sahipsiz ölüleri. Nehirlerin azgın akıntılarında kendilerine sahipsiz bir liman arama telaşına düşmüş. Doğanın tepkisine uygun kıyafetini an be an değiştiriyor. Kimsenin ağzını bıçak açmıyor. Bilinmezliklere sürüklenmenin adı özgürlük olmuş buralarda. Kimse kendi başına birey olarak yapacaklarının ve gücünün farkında değil. Varsa yoksa kitle, kalabalık, birliktelik, omuz omuzalık. Tamam sizin dediğiniz gibi olsun ama açıklayın hiç olmazsa bu yolun sonu nereye çıkar. Bizim hedefimiz yaşama ulaşmak mı, yaşamdan kaçmak mı?