İkimizin Yerine
Öykü

İkimizin Yerine

Buket Uçar

Sonnuurrr!

 

 

 

 

Ne zaman duydun ki sen beni? Zorda olmasam çağırmazdım ablacığım. Şu durumda, kime seslensem nafile ama duyamayacağını bile bile ben seni dilime dolamışım.

 

Küçükken annem seni çağırdığında da kıpırdamazdın yerinden. Ne bileyim, gerçekten de duymazdın belki. Annemi kızdırmamak için senin yerine ben koşardım. Elime yapıştı bu saç kurutma makinesi. Ayağımın altı da şıpır şıpır su. Kaç volt çeker bu alet? Mübarek, elimde Azrail oldu. Fizik dersinde anlatmışlardı lisedeyken ama o kadar geriye gidemem şimdi. Ayaklarım yere sabitlendi. Mıknatıs gibi çekiyor beni yer. Senin derslerin benimkilerden daha iyiydi ablacığım, hadi deyiver. Leb demeden leblebiyi anlardın sen. Ben, biraz uğraşmak zorunda kalırdım. Hazır banyodayken, saçımı da kurutup öyle çıkayım dediydim. İşin bittiği mi var? Aha şu kapıdan çıkar çıkmaz yapacak işler sıralı. Yemek vardı ocakta, altını kısmıştım ama buradan çıkamazsam yanar canım ev. Borcunu ne zorluklarla ödedik. Kaç kere dedim eniştene: “Bu gider, suyu çekmiyor.”  Sağına soluna baktı bakıştırdı, bir şeyler yaptı kendince. Çeker gibi oldu, geri döndü bu hale. Tesisatta bir sorun var sanırım. Çekemedikçe duş kabininden de su sızmaya başladı. Oldum olası şu suyun gücüne hayranım. Ev eskiyecek diye endişem. Neyse şuradan bir kurtulayım, o hallolur.

 

Sonnuurrr!

 

Tut elimden ablacığım. Kapının arkasındaki dolabın sol yanına dayalı oklavayı al da gel. Baklavalar, börekler açtığımdan değil, çeyizden. İşe yarıyor bazı zaman. Elimin uzanamadığı yere uzattım bir iki. Birkaç defa da çocukları kovaladım. Doğruluğu yanlışlığı tartışılır, öyle gördüm, varsa bir cezası anneme kessinler. Televizyonda çıkardı eskiden. “Elektrik tutarsa birini, elinizi hemen uzatıvermeyin,” derdi hani şıkır şıkır giyimli bir hatun. Evde en kolay bulunacak tahta eşya, oklava olarak gösterilirdi. Onu gördükten sonra, sokakları istila eden direklerin yanından geçerken ağaçtan dal kırar alırdık elimize. Bak onun da günahı var değil mi? Demirlere “tak tak” vururduk. Şakacıktan “Bomm!” der, üstüne yürürdüm. Dalı atar, yanımdan kaçardın. Ben kimi çağırıyorum ki şakasından kaçan, gerçeğinde elimden tutar mı? Gerçi o yaşımızda ölüm gidilecek yer değil, korkulacak şeydi. Bir de evi havadan havadan süpürürlerdi, o neydi ki? Tamam buldum! Gaz kaçağı olursa diyeydi. Kokuyu duyacaksın da o telaşla süpürgeyi bulacaksın da pencereye de varacak elin, sonra süpürgeyle evi süpürür gibi yapacaksın. Bak saçlarım dolandı bu aletin içine, parmağımın altındaki düğmeyi bulup kapatamıyorum bile. Canım saçlarım cayır cayır yanıyor. Bunu da enişten tamir etti. Evin borcu belimizi epey büktü. Yenisini almak yerine tamir edip edip kullanmak işimize geldi. “Kalsın,” dedim. “Kendi kendine kurusun.” “Hasta olursun,” diye çıkıştı. Hiç kıyamaz bana. “Yenisini alalım o zaman,” dedim. Gerek yokmuş, çalışıyormuş daha. Bu kadar müsrif olmamalıymışım. Hayallerimde bile iktisatlı olmam hususunda tembihliyim. Başlarda iyiydi, cazır cazır etti sonra. Korktum. Çocukların saçını kurutmadım korkumdan. El altından sipariş verdim netten. Bugün yarın gelir.

 

Oldum olası saçlarım kısacıktı. Annem bit düşecek diye kestirirdi saçlarımı. Oğlan çocuğuna benzerdim. Sen hiç oralı olmaz, uzatırdın. Bitlenmezdin de. Her seferinde ağlardım, kafamın üstünde kalan bir avuç saça sarılır, hıncımı onlardan çıkarırdım. Senin upuzun saçlarına hayrandım. Ömür yerine koyardım saçlarını, hep benden uzun yaşarsın sanırdım. Rüyalarla çocukluğu karıştırmışım birbirine. Senin saçlarını okşayarak seven teyzelere yan yan bakardım. Ellerinde daha bir uzardı saçların. Bakışlarımdan, seni sevmediğimi sanırdın. Ablalar kardeşlerini çok sever ablacığım. Ablalar, kardeşlerini seven teyzeleri sevmezler. Senin anlayacağın zararım kendimeydi benim. Büyüdükten sonra hep uzattım saçlarımı. Keşke uzatmasaydım. Şimdi elimde kaldı hepsi. Kapı çalıyor zırıl zırıl. Çalan zil de kapı demek adet olmuş. Gelen kargocudur belki, siparişi getirmiştir. Kapıyı açacak kimse yok evde gördün mü? Kapılara da bakmazdın sen, annem dellenmesin diye ben koşardım. Ağırlardım geleni, gideni uğurlardım. Yaranamadım, kadınlarla oturmaya meraklıya çıktı adım. İşleri hiç bitmezdi annemin. Ben anneme koşturdukça senden uzaklaştım. Zil, ısrarla çalıyor. Çocuk uyanacak. Elimi de bırakmıyor şu canı çıkasıca makine. Su da benimle birlikte akıma kapıldı. Çocuk beni göremezse korkar şimdi ablacığım.

 

Sonnuurrr!

 

Hiç duymadın adını sen, adını mı sevmedin yoksa? Önce doğduğum için İlknur, benim adım olmuş. “Mavi gözlerini bana verirsen adımı veririm sana,” der delirtirdim seni. Hey gidi günler hey! Ne kolay değiştirirdik her şeyi. Çocukluk işte. Sen ellerini iki gözüne sıkı sıkı bastırır, bağırırdın. Ben vazgeçmezdim pazarlıktan. Çekişirdik. Annem hemen biterdi yanımızda. Onu görünce sarılırdık birbirimize. Bizi öyle görünce “Kardeş kardeşin olduğunu da öldüğünü de istemez,” derdi. Olduğunu istemedim ablacığım, öldüğünü hiç istemedim. Oturduğumuz evlerin birinde, alt kattaki komşu amca ölmüştü. Sen hatırlamazsın, küçücüktün o zamanlar. Ben bile zar zor hatırlıyorum. Annem yanındaki kadınlara, “Adam öldü, adammm.” dedi.  “Bu kadın, başında adam olmadan ne yapar?” Babamın annem için çok kıymetli olduğunu düşündüm. O olaydan çok sonra, teyzemin oğlu ölmüştü, onu sen de hatırlarsın. Bir gündü ömrü. “Olsun,” demişti. “Yine olur,” diye eklemişti annem. Teyzeme teselli olun diye demişti belki ama bende gömülü kaldı o sözler. Alındım. Senden sonra hiç de dediği gibi olmadı. “İmanı olmazsa delirir insan,” dedi. Ağzı kapandı bir müddet. Seslere tepki vermez oldu senin gibi. Babamı da gözü görmedi. Delirdi. Delirdikçe daha bir imanlı oldu sanki. Bugün gelecekti. Kapıda bekleyen o mu ki? İnşallah odur. Ortalığı ayağa kaldırır, beni kurtarır anacığım.

 

Sonnuurrr!

 

Merak ettim, sen hiç duydun mu beni? Çağırır çağırır ayağına gelir de derdim, diyeceğimi. Hatırladım ablacığım. Geceleri yatağımızda yatarken aniden uyanıverirsem yanına gelirdim. “Sonnur,” der demez, hemen duyardın beni. “Öte git,” deyince ikiletmezdin. Sıcak yerini bana bırakıp, arkanı dönerdin. İnsan sıcaklığı ne güzel şey. Bazen de sen benim yanıma gelirdin, sarılırdım hemen sana. Çok özledim ablacığım. Sabahın ilk ışıklarıyla yatağa sığamadıkça birbirimize,  “öte git,” diye attığımız tekmeleri de özledim. Annem bizi aynı yatakta görünce ne çok kızardı. Annem bir tek babama kızmazdı. Senden sonra hiç kızmadı bana.

 

Sonnuurrr!

 

Senin geleceğin yok. Su da alev almaya başladı. Ateş, suyu söndürdü. Ben dedim benim adama: “Sen tamirci misin? Her işin bir ehli var, bırakalım onlar yapsın.” Olmazmış, her iş gelirmiş onun elinden. Yapamasaymış neyseymiş. Hem tamir edecek eleman mı kalmış piyasada. Hepsi okul yolunda çarık eskitiyormuş. Âlim olacakmış cümle âlem! Bunlar iyi günlerimizmiş. Yarın bir gün ot gibi yetişen nesil ottan ev yaparmış artık üstümüze. Güldüm. Ayol, bu kadar mühendis, mimar yüksek duvarların ardında ne güne yetişiyor? Kedi ya bizimki, ciğere ulaşamıyor misali. Benim dayanacak gücüm kalmadı ablacığım. Kız okulda nasıl olsa. Oğlan uyuyor ama annem gelecekti şu sıra. O, bir yolunu bulup içeri girer. Yanmadıysa evde yemek de var. Evi temizleyip öyle banyoya girmiştim. Tam da annemizin istediği gibi. Bir yere giderken burnumuzdan getirirdi. “Ölün de gelir eve, dirin de,” der, evi bize iyice kırklatır öyle çıkarırdı bizi evden. Çamaşırlar askıda kaldı, çıkınca katlayacaktım. O sorun değil de kıyafetlerimin bedeni XL. Giydiğimiz beden de biz kadınların mahremiyeti, görürlerse ayıplarlar şimdi. O kadar uğraştım, aldığım kiloları veremedim. Seviyorum yemeyi. “Ölümlü dünya,” dedim dedim yedim. İyi ki de yemişim. Derlerdi de inanmazdım, hayatım film şeridi gibi geçti gözümün önünden.

 

Sonnuurrr!

 

Annem şimdi ikimizin yerine kimi koyacak? Bu saatten sonra yenisi de gelmez yerimize. Daha bir delirecek. Duanın koynuna daha bir büzülecek şimdi. İmanı iki ile çarpılacak belki. Dini, imanı biz olacağız.

 

Sonnuurrr!

 

Ver elini ablacığım. Yerini ısıtmışındır sen, öte git hadi.  Alacağın olsun kız, o kadar çağırdım hiç oralı olmadın, beni yine ayağına getirdin.