İnsanlığın Durumu Üzerinden Kadına Bakış
Kitap İncelemeleri

İnsanlığın Durumu Üzerinden Kadına Bakış

Gülser Kut Arat

Çağdaş Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Andre Malraux metinleri kadar yaşamıyla da ilgi çeken bir yazardır. Çelişkili siyasal görüşleri hümanizm anlayışını değiştirmemiş, hangi ideolojiye ilgi duyarsa duysun, insan özgürlüğünü her şeyin üstünde tutarak yazarlığının bağımsızlığını savunmuştur.

 

1901 yılında Paris’te doğan Andre Malraux, tanınmış bir burjuva ailesinden geliyordu. Condorcet lisesine girdi. Arkeoloji ve sanat konusundaki araştırmalar onu büyülemişti. 1923’te genç arkeolog Malraux, Asya yollarındaydı. Çin Hindi’ne uğradı, orada Fransız yetkilileriyle çatıştı. 1925’te Çin’e gidip oradaki devrim hareketine katıldı. Bu serüvenlerini İnsanlığın Durumu’nda yazdı. 1934’te Almanya’da faşizme karşı Dimitrov’un tarafını tuttu. İspanya İç Savaş’ında Cumhuriyetçilerin Hava Kuvvetlerinde çalıştı. Umut romanını buradan esinlenerek yazdı. 1939’da savaş patlayınca yurduna döndü. Almanlara tutsak oldu, kaçmayı başardı. Yaşamının bu bölümünü Les Temps Du Mepris’de dile getirdi. 1942’de Fransa işgal edilince, yeraltı hareketlerine katıldı. İkinci Dünya Savaşında kurulan De Gaulle kabinesinde devlet bakanı oldu. Kültür işlerini idare etti. Kültür bakanlığı sırasında tiyatro, mimarlık, müzecilik konusunda büyük işler başardı. Bu hareketli yaşamını ve eylemciliğini romanlarında yansır.

 

Malraux, romancılığının yanında denemeci ve sanat tarihçisi olarak, savaş sonrası yazdığı en büyük eseri olan Pyschologie de L’art 1947-1950’ de inceleme ve denemeciliğini ortaya koymuştur. Malraux eserlerinde çağın hastalığını (mal du siecle) irdeler. Düşüncelerini ve siyasal inanışlarını propaganda aracı olarak romanında kullanmamıştır. Gerçekleri bir düşünür gibi değil, hayal gücü olan bir yaratıcı gibi okura iletir. Çağının öğretilerini reddederek, metinlerini onun buyruğuna sokmaz. Onun kahramanları, mutluluğun açlığı içindedirler. Ölüm anında bir şimşek çakar gibi, yaşamın anlamını düşünürler.

 

Andre Malraux’nun İnsanlığın Durumu[1] romanında okurun gözüne çarpan ilk tema kadın karakterlerin silik olmasıdır; bu durum yazarın “kadın düşmanı” olarak, algılanmasına neden olabilir. İlk eşi Clara’nın, Nos vingt ans başlıklı biyografik kitabında, o yıllarda henüz yirmili yaşlarının başında olan Malraux’dan, “Hayat arkadaşım bir kadın düşmanıydı “ diyerek söz etmesi de  Malraux’nun bu  imajının oluşmasına önemli katkıda bulunmuştur. (Çevirmen Bertan Onaran’ın önsözünden). Kurmaca yapıtındaki kimi eril söylemleri, Andre Malraux’ya atfetmek dar bir bakış açısı olabilir. Bu tespit Malraux’yu yargılamak değil, karakterlerin üzerinden, cinsiyetçi söylemleri saptamaktır. Oysa, İnsanlık Durumu romanında iki tema: Yaşamın saçmalığı ve ölüm olgusu okuyucuyu çarpar.

 

Karamsar dünya görüşü, metnin en belirgin özelliğidir. Roman, Şanghay’da düzenlenen toplumcu devrimin, gerçek tarihi üzerine kuruludur. Ancak devrim girişimi Kızıl Ordu’nun desteğine rağmen başarısızlıkla sonuçlanacaktır.  Bu romanda okurun dikkatini, erkek kahramanların kadınlara karşı tutumları ve ilişkilerdeki erotizmin ağırlığı büyük ölçüde çekecektir.

 

İnsanlığın Durumu’ndaki bildiri şöyle özetlenebilir. Zaferi kazanan ölümdür, kahramanlar, devrimciler galerisinden çıkıp gelmiş trajik tiplerdir. Kyo ile May’in durumları, ünlü suikastçı Katov sonu. Romanın en ilginç kahramanlarından biri olan Kyo bir filozof olmamasına karşın düşünceleri ve dünya görüşüyle başkalarını etkiler. Kyo’nun babası Fransız Gisors, Alman eşi May, Banker Ferral, terörist Çen devrimin karakterleridir. Malraux’ya göre yalnız gidilmedikçe ölüm daha çok çekilir bir sondur. “Ölüm kardeşliği” kavramı romanın imgesidir. Bütün bu karakterler devrimci eylem içinde kişilerin sorunlarını temsil eden,  çağdaş edebiyatın en güçlü kahramanlarıdır.

 

İnsanlığın Durumu romanında devrimcilerin yeraltı hastanesinde doktor olarak çalışan Kyo’nun karısı May ve zengin bir kadın terzisi olan Valerie dışında birinci derecede önemli bir kadın karaktere rastlanmaz. Metinde devrime aktif olarak katılan tek kadın May, kadına geleneksel olarak biçilen kimi rollerin yansıtıcısı gibi yorumlanmıştır. Bu yüzden zamanında geleneksel bir Japon kadınıyla evlenmeyi seçen Kyo’nun babası Fransız Gisors, gelinin devrimci mücadelede özgürlük ve cinsiyetler arasında eşitlik istemesini anlamakta güçlük çeker.

 

Malraux’nun, roman evreninde kadın öncelikle “öteki”dir. Karısı May ile konuşurken, bakış açılarının ne kadar farklı olduğunu gören Kyo, bu düşünceyi şöyle dile getirir. “O bir kadındı. Bir tür erkek değil… Başka bir şey.”[2]  Yani erkeğe yabancı, anlaşılması ve kavranması güç varlık. Kadın, ötekinin figürüdür, anlaşılmaz ve bilinemezdir. Erkek roman kişilerinin gözünde kadınlık, zayıflıkla özdeşleştirilmiştir ki,  Metindeki kadın karakter May, devrim hareketi içinde erkekleştikçe değer kazanır:

 

“Hapse girmek, ölümü göze almak, yüksek bir amaç uğruna yapılabilecek şeylerdir.” Eğer May, Kyo ile hapse girmeye, onunla ölüme gitmeye razıysa bu daha çok devrime değil, Kyo’ya olan bağlılığındandır. Malraux’nun romanında erkek roman karakterlerinin aksine, uğruna savaştığı dava için can veren, işkenceye uğrayan bir kadın kahraman olmayacaktır.

 

May’in Kyo’ya olan bağlılığı onun hastaneden iş arkadaşı olan Lenglen’le yatmasına engel olmamıştır. Aşk söz konusu olmadığı için bu durum May’in gözünde bir ihanet değildir. Kyo’nun öğrendiği zaman canının sıkılabileceğini düşünse de Lenglen ölmek üzere olduğu için, onun bu dileğini kabul etmiştir.[3]  Kyo ile cinsellik konusunda birbirlerine özgürlük alanı tanımışlardır. May bugüne kadar bu alanı kullanmamıştır. Ancak May’in bu itirafı Kyo için çok yaralayıcı olur. Çan-Kay-Şek’e karşı yürüttükleri mücadelenin bu en kritik anında böyle bir itiraf karşısında, “Başka bir günü seçebilirdin,“ diyecektir Kyo.[4]  May’in ihaneti, o andan itibaren Kyo’ya her şey anlamsız görünür. Ölümüyle sonuçlanabilecek tehlikeli bir göreve giderken, intikam alır gibi kendisiyle gelmeye hazırlanan May’i yanında götürmek istemez. May itiraz eder: Korunmak isteyen bir kadın olarak mı yaşadım ben diyen May’e, Kyo ani bir kararla dönecek ve May’i de yanında götürecektir. Ancak yolda beklemedikleri bir anda Kyo’nun tutuklanmasıyla, ölüm yolunun sadece erkeklere mahsus bir ayrıcalık olarak kaldığı anlaşılır.

 

İlk cinsel deneyimini bir hayat kadınıyla yaşamış Çinli Çen’in kendisine sonrasında ne hissettiğini soran Gisors’a  verdiği yanıt, gurur olur. Gisors ona “erkeklik gururu mu?” diye sorduğunda Çen hor gören bir tavırla, ”Kadın olmama gururu,” diyecektir.[5]  Diğer çarpıcı bölümde, romanda Çan-Kay-Şek’in Polis şefi König, kendisine işkence yapan ve aşağılayan komünistlerin önünde bir kadın gibi ağladığını söyler.

 

Bu arada çevirmen Bertan Onaran’ın, Andre  Malraux’nun aşk anlayışı için yazdığı bölüm çok dikkat çekicidir. Ondaki aşk anlayışı D.H.Lawrence’ın tam karşıtıdır. Lawrence’ta fiziksel olan aşk onda zihinseldir. Aşkın şiddeti, gerilimi orada oluşur. Andre Malraux bu konudaki düşüncelerini Choderlos de Laclos’un Tehlikeli İlişkiler’ine ve D.H.Lawrence’ın Lady Chatterley’in Sevgilisi romanlarının Fransızca çevirisine yazdığı önsözde açıklamıştır. Bu önsözde, erotizmi, “zamanın insanlarının içinde bulunduğu insanlık durumundan kurtulmanın tek yolu,” olarak gördüğünü yazar.

 

Malraux’nun romanlarında erotizm sadece insanlık durumundan kaçmanın bir yolu değil aynı zamanda insanın kendisini kanıtlamasına ve güç kazanımına olanak sağlayan bir alandır.

 

Metresi Valerie tarafından küçük düşürülen Ferral’ın aklına gelen ilk şey, karşısına çıkan ilk geneleve uğramak olacaktı. “Bu gece bir kadınla yatmalıydı.”[6]  Emrine hazır bedenler bulunduğundan emin olmak ona en azından şimdilik yetiyordu. Ferral’ın başka bir bedeni aşağılayarak, az önce yaşadığı aşağılanmanın duygusunu unutmaya ihtiyacı vardı. Beraber olmadan önce kadının müşterisine şarkı söylemesi, sohbet etmesi ya da içmesi için ona afyon çubuğu hazırlaması uzak Doğuda değişmeyen bir ritüeldir. Ferral’in yaptığı gibi, seromoniyi atlayıp, doğrudan ondan soyunmasını istemek ise hakarettir. Ferral kadını küçük düşürerek yaşadığı aşağılanmanın intikamını ondan almak ister.

 

Eksikliklerine, eleştirdiğimiz cinsiyetçi yaklaşımlara karşın usta işi, güçlü bir roman var karşımızda. Kyo, Katov, Çen, Ferral devrimci eylem içinde,  kişilerin sorunlarını temsil eden çağdaş edebiyatın en güçlü roman kahramanlarıdır. 1933’te yayınlanan “İnsanlığın Durumu” Fransa’da yayınlandığında eleştirmenler, 1919’da Proust’un yapıtından bu yana okuduğumuz en büyük metin, diye selamlamışlardır.

 

 

Kaynakça:

Malraux, Andre, İnsanlığın Durumu, Çev., Bertan Onaran, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi ,1970

[1] Andre Malraux, İnsanlığın Durumu, Çev. Bertan Onaran, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi,1970

[2] A.g.e. s.64

[3] A.g.e. s.58

[4] A.g.e. s.60

[5] A.g.e. s.73

[6] A.g.e. s.259