Zeynep Yıldız: Beethoven Club Türkiye yakın tarihinin fotoğraf albümüne bakıyormuş hissi yaşattı. Öykülerin her biri bu coğrafyanın insanına ayna tutuyor. Kişisel deneyimleriniz ve felsefi bakış açınız, karakterlerinizi ve hikâyenizi nasıl şekillendirdi?
Fatih Atila: 1970-80 arası ve sonrası “dekadan” günlerinin, bin bir çeşit faili meçhulün, etnik çatışmaların, katliamların hızlandığı yıllar. Dünya tarihinde eşi benzeri aynı yıllarda, hiçbir ülkede bu kadar uzun zaman sürmemiş, yoğun ve kanlı yaşanmamış, görülmemiştir. Bu bir tek şey söyler bize: Dünya güç mücadelesinde ve muhtemel paylaşımında en önemli coğrafyada olduğumuzu. Bu yoğunluğun içinde derin bir yaşamım oldu, her şey önüme çıktı yazmaya karar verdiğimde. Felsefe tarafgir olmayı, yurdumuzu sevmeyi, özgün bir bakış açısı kazanmama yol açtı. Beethoven Club geriye dönük anılardan, borcun ödenmeye çalışılması çabasıdır. Yaşam hızlı, ölüm kesindir. Yazma bir avuntudur, roman iyiyse insanları etkiler. Bu güzel bir şeydir.
Ülkenin siyasi geçmişi ve tecrübeleriniz, yazma sürecinde sizi nasıl etkiledi? Yeni nesillerin yakın tarihe ve öykülere ilgisini nasıl değerlendirirsiniz?
Çocukken resimle uğraştım. Birkaç sergim açılmıştı. Şiir de yazdım, öykü de. Bir keresinde ödül bile vermişlerdi. Roman daha kapsamlı bir uğraş. Sinema gibi, ama bireysel yeteneğiniz ve kararlılığınız varsa daha basit, kolay ve masrafsız. Bu yüzden yazma kursları çoğalıyor günümüzde. Yeni nesil her şeyle ilgili, sağlam bir altyapı ve bakış açısı gerekiyor.
Kitapta işlediğiniz gençlik hareketleri, askeri darbeler ve felsefe gibi konuları ele alırken hangi perspektifi izlediniz?
Anlatmak güç. Sadece son derece özgür davranmaya, kuralları örnekleri unutmaya, gerçekleri hatırlamaya ve onlara ihanet etmemeye çalıştım. Bunu başardığınızda hayal gücünüz harekete geçer. O konuda sıkıntı çekmiyorum.
Siyasi ve felsefi konuları kurgusal bir hikâyede değil de yaşanmışlıklarla sunmak geçmişe yapılan yolculuklar, sizi nasıl etkiledi? Bugünün şartlarında o günleri anlatırken neler hissediyorsunuz?
Son elli yılımız karanlıktır. Maalesef bundan sonrası da belli değil. Dünyanın sonu da karanlık ve belirsiz. Uzaylılarla karşılaşmak için dua ediyorum. Bütün dünya bir günde kardeş olacaktır inanın.
Karakterleriniz gerçek yaşamdan mı alınma, öyleyse onların hikâyelerine sadık kaldınız mı?
Büyük ölçüde evet. Ama hareketli bir anlatı izledim. Bazı gerçekler yazı değeri taşımayabilir. Ama yazarken birçok şey anlatıya dalmak için zorlar sizi, sezgilerinizle ayıklarsınız. O an yazarlığın öne çıktığı zamandır.
Beethoven Club’ı okurken kitapta geçen müzikleri not alıp dinledim. Shubert Death and The Maiden, Erbarma Dichmeingott, Wieniawsky 9. Sonatı ve Edvard Grieg String Quartet. Bu eserlere yer vermeye nasıl karar verdiniz? Yazarken müzik sizi etkiler mi?
Etkilemez ama iyi geliyor. Ana konu bir başkemancı ve küçük öğrencisi olunca ve anlatıcı yaşlı müzisyenlerin Club’ında kibarca sorgulanırsa olacakları hayal edin. Müzik parçalarını amatörce anlatıya göre seçmeye çalıştım. Başarılı olma ihtimalim zayıftı ama fikir güzeldi.
Beethoven Club katmanlar halinde önümüze açılıyor. 1968 ve sonrası oldukça hareketli ve siyasal çalkantılarla dolu bir dönemdi. 12 Mart Muhtırası, Öğrenci Hareketleri, Sol-Sağ Çatışması, 12 Eylül Darbesi, 1 Mayıs 77. Binlerce kişi tutuklanmış, işkence görmüş veya sürgüne gönderilmişti. Onca haksızlık, kıyım… Karadeniz gibi çalkantılı, şiddetli bir dönemi aklımızın kıyısına vuran sakin bir dalgayla anlatmış, okuyucuya başka bir yol olabildiğini göstermişsiniz adeta. Bir yandan o dönemi incelikli, nokta atışı verilmiş detaylarla anlatırken bu kadar nefret ve kin duygusu olmadan nasıl yazdınız?
Evet, zincirleme trafik kazası gibi bir geçmiş. Bir zamanlar ‘farkındalık’ modaydı. Şimdi romanda da ‘çok katmanlı’ olma… Bu biraz anlatı yollarının çoğalması, roman türünün bunlara olanak vermesiyle ilgili, bir de algılamanın zenginleşmesiyle sanırım. Öte yandan bütün sanatlar, anlatı ve sunum özelliklerini zorluyor, bu özlerinde olan bir şey. Katmanlı olma tercih nedeni, beğeni sebebi olamaz. Bütün bir tasarımın ölçülü ve dengeli olması katmanlı olmasını güçlendirebilir.
Nefret ve kinin uzağında olmak çocukluktan gelen sanatsal bakış açısı ve aileden kalan özle ilgili. Anne babamız, köyümüz insanları ateş parçasıdırlar ama birileri mutlaka araya girer ve barış hâkim olur. Öyle gördük, öğrendik.
Türkiye’de sivil toplum ciddi bir darbe aldı. Toplumsal dayanışma iyice zorlaşıyor. Temel hak ve özgürlükler sistematik şekilde ihlal ediliyor. Bugünün Türkiye’siyle kıyaslarsanız 68 kuşağı ruhu tekrar yakalanır mı? Beethoven Club’la okuyan, popüler kültürün dışında kalabilen yeni kuşaklara ulaşmak nasıl bir duygu.
Haklısın. 68 kuşağı geri gelmez. Tıpkı Köy Enstitüleri’nin geri gelemeyeceği gibi. Ama çok daha büyük kapsamlı dönüşümler beklemek gerek. Zihni açık bir toplumumuz var. Gençliğin yenilikçi ve özgür olabilme karakteri var. Tek ihtiyaç önderlik. O da çok olanaksız değil.
İnsanları, şehirleri… Bu coğrafyada en çok neyi özlüyor ya da arzu ediyorsunuz?
Ülkemizde on yıl silah patlamasa, bir kadın bir erkek cinayete kurban gitmese, Almanya’yı yakalar ve geçeriz. Bu istenmiyor.
Dekadan günleri biter mi sizce? Horst ve graben dengede durur mu ya da durmalı mı?
Dekadan günleri beş yıl, on yıldı. Kalıcı hale getirildi. Bu dünyadaki savaşın ve çöküşün ne kadar yaklaştığını gösteriyor bize. Horst ve graben doğal bir eylem. Ama insanoğlunun hayatında da geçerli.
Size göre yazarlık, yazmak konzermaisterliğe benziyor mu? Hem çalan hem yöneten yazar mı?
Beethoven Club’da biraz benzedi sanırım. Ama farklı ve zor işler.
Son olarak “İyi anlatıcılar hikâyenin yarısını anlatırlarmış” eski Yunan’da. Beethoven Club’ı okuduktan sonra diğer yarıyı merak ediyor insan…
Bu konuda bir şey söylemek zor. Ancak konu kapanmış gibi durmuyor sanırım
Fatih Atila: 29 Mayıs 1953’te Uşak Karahallı Bekiköy’de doğdu. 1965-68 yılları arasında Adapazarı Ali Dilmen Ortaokulu’na devam eden Fatih Atila ilk kişisel resim sergisini bu dönemde açtı. Lise öğrenimini Mamak Lisesi’nde tamamladı. 1974 yılında Hacettepe Üniversitesi Ekonomi Bölümü’ne kaydoldu. Ancak mezun olamadı, 1974 yılının sonunda Ankara’dan ayrıldı. 1980 yılında tutuklandı ve askeri gözetim altına alındı. Serbest bırakıldığında fotoğrafçılık yapmaya başladı. 1984 yılında Ankara’ya dönerek ODTÜ Felsefe Bölümü’ne kaydoldu. 1989 yılında ODTÜ’den mezun oldu, reklamcılık yapmaya başladı.
Akdeniz’in Kıyısında (1987), Alaturka Rapsodi (1998), Ölü Canlar (2003), Dargeçit (2008), Beethoven Club (2023) yazarın yayımlanmış romanlarıdır.