Her metin kendi olağan bölgesini belirler ve kurgusuyla iktidar alanını korumak ister. Yazar, nesnellik ve doğallık yeteneğiyle metnindeki karakterlerinin bu iktidar alanlarını sarsar. Mikhail Bakhtin (1895–1975), metin ile karakterlerin farklı yeni seslere açık olma durumunu birbirinden ayırır ve kavram olarak ikincisine dikkat çeker. “Bu anlamda karnavalesk, edebi söylemin yeni seslere kulak vermesini sağlayan bir araç ve çoksesliliğe açılan kapılardan biri olmasıyla da metnin iktidar alanını gösterir.”* Karnaval, toplumsal yaşama ait normların baş aşağı edildiği, kutsallara dokunulduğu, resmi olan veya olmayan hiyerarşik yapıların alaya alındığı mizah ve ironiyle kurulan bir oyun dünyasıdır. Bakhtin, “toplumsal-kültürel dikte ediminde” haddini aşmanın, genleşmenin, değişmenin keyifli bir durumu olarak karnavalı kavramlaştırır.
Karnaval mekânı; her türlü resmi konum ve ciddiyete karşı alay, tüm hiyerarşilerin devrilmesi, davranış kurallarının erotizm, aşağılama, bedensel arzulara yönelik tüm aşırılıkların kutlanması biçiminde kendini dışa vuran bir topluluk bilincinin meydanı olarak tanımlanır. Geleneksel ahlak tabuyla uyum halindedir ve kötülüğün köklerinin anlık zevk tercihinden beslendiğine inanır. Özgürlüğün, neşenin, ölümün ve cinselliğin şiddetini tabular engellemektedir. Ölümün ve erotizmin kutsallığı bunlarla ilgili tabular ihlal edildiği zaman ortaya çıkar. Öldürmeyle ilgili tabu, insanların kendinden geçtiği, vecde kapıldığı, kurban törenlerinde kırılır; neşe ve erotizmin tabusu olan orjilerde, insanlar, doğal içtepileri üzerindeki baskıları yıkarak, vahşi danslarla, çığlıklarla birleşirler. Yalnızlıklarının ötesine geçerler, ötekiyle oluşan sürekliliklerini yaşarlar. Erotik hazlarını ve yaşamsallıklarını sonuna kadar kışkırtarak yücelirler. Çingene karakterlerin yer aldığı edebi metinler incelediğinde, Mikahil Bakhtin’nin “Karnavalesk” kavramına uygunluğu görülecektir.
Sosyo-kültürel yapıları, meslekleri ve yaşam biçimleriyle farklılık gösteren Çingenelerin sosyoloji, tarih, etnoloji, antropoloji gibi pek çok disiplinin ve edebiyatın da ilgi alanına girmemesi kaçınılmazdır. Tarih belgelerin kendilerinden söz etmeye başladığı andan itibaren merakın ve ilginin odağı haline gelen Çingeneler, dünyanın neredeyse her yerinde yaşayan ve Gypsies, Zigeuner, Gitanos, Heiden, Cigani gibi adlarla tanınan etnik bir topluluktur. Çingenelerin, Kabil’in dünyada başıboş gezmekle lanetlenen torunları olduğu en bilinen yaradılış efsaneleridir. İncil’e göre Kabil, kardeşi Habil’i öldürünce dünyayı dolaşmakla lanetlenir. Buna göre toprağı işlediklerinde ürün alamayacaklar ve dünyada bir kaçak gibi dolaşıp duracaklardır. Mısır’dan çıkarken Yusuf ve Meryem’e yardım etmedikleri, Yahuda’ya, İsa’ya ihanet etmesini söyledikleri, İsa’nın çarmıha gerilmesinde kullanılan çivileri yaptıkları için sürekli dolaşmaya mahkûm oldukları en yaygın söylentilerdir. Çingenem Çengi Çengi’deki anlatıya göre de Hz. İbrahim’i ateşe atmayı başaramayan Nemrut’a Şeytan yardım eder. Bunu başarabilmek için biri kız diğeri erkek iki kardeşin ensest ilişkiye girmeleri gerektiğini söyler. Efsaneye göre Çingene sözcüğü Cin ile Kan adlı bu iki kardeşten gelmektedir.
Fransız ressam Fragonard, XIX. Yüzyıl edebi metinlerinde ve resimlerde çingene kadın karakterlerin benzerlikler gösterdiğini söyler: “Bakışı parıltılıydı, duruşu şehvetliydi; hareketleri anlamlı ve hızlıydı. Bazen saçları dağınık, ateşli gözlerle, yere yorgunluktan yığılıncaya kadar sanki delirmiş gibi kan ter içinde kalıncaya kadar dans ederdi. Yeşilimsi zeytine çalan yüz rengiyle, bakır teniyle, siyah gözleriyle, genç delikanlıların ruhunda gerçek bir hayranlık uyandırırdı.”**
Fragonard’ın tanımına uygun edebiyatın en bilinen çingene kadın karakteri Prosper Mérimée’nin Carmen karakteridir; sadakatsiz olması, cinselliğini kullanarak erkekleri yoldan çıkartıp felakete sürüklemesi karnavalesk kavramının tüm özelliklerini gösterir. Carmen; Afrodit, Kirke, Lilith, Kleopatra ve Hermès gibi ölümcül tanrıçalarla aynı özelliklere sahiptir. Özgürlüğüne düşkün olan Carmen, tıpkı Lilith gibi karanlık ve ölümle iç içedir; “kendisi ölümcül bir tuzak ve tehlikeli bir maceradır”; toplumun farklılık, ötekilik, vahşet, özgürlük, doğaüstü ve dizginsiz cinselliğinin sembolüdür. Carmen toplum ve otorite karşısında kadınca gücünü gösterirken, Victor Hugo’nun 1831’de yayınlanan Notre Dame’ın Kamburu metninin karakteri Esmeralda ise zayıf ve kadercidir. Notre Dame’ın Kamburu Quasimodo’nun ise Çingeneler tarafından kral seçilme ritüeli Bakhtinvari Karnavalesk öğelerinin tüm özelliklerini gösterir.
Türk edebiyatının ilk çingene karakteri, Ahmet Mithat Efendi’nin 1886 yılında yazdığı “Çingene” isimli metinde görülmektedir. Çingenelerin konu edildiği ilk kurmaca metin olmasının yanında taşıdığı bazı kurgusal özelliklerle de tekliğini sürdürmektedir. Metnin başkarakteri Şems Hikmet’in, güzelliğinden etkilendiği Ziba ile tanışması ve sonrasında çevrenin tepkilerine rağmen yaşadıkları ilişki konu edilir. Çevresinin tüm tepkilerine rağmen Şems Hikmet, Ziba’dan bir hanımefendi yaratma düşüncesinden asla vazgeçmez. Ziba tamamen Çingene yaşamını, adetlerini, doğuştan getirdiğine ve değiştirilemez olduğuna inanılan karakter özelliklerini bırakarak hanımefendi olmayı başarır. Şehir yaşamına uyum sağlar, kibarlaşır, güzel sesini musiki eğitimi ile doğru kullanmayı ve dönemin genç hanımefendilerinden beklenen davranışları yerine getirir. Fakat tüm bu gelişmelere rağmen iki karakter kavuşamaz. Şems Hikmet ailesinin baskısına dayanamaz ve intihar eder. İki gencin birleşmesine mani olmaya çalışan yakın çevredekilerin Çingene kızına olan ön yargıları da ancak Şems Hikmet’in ölümüyle ortadan kalkar. Çingene bir kadına duyulan aşkın insanı ancak felakete ve hatta ölüme sürükleyecek şekilde kurgulanması, Carmen ve Esmeralda karakterleri ile örtüşür.
Osman Cemal Kaygılı’nın, “Çingeneler” romanının başkarakteri İrfan’da, Şems Hikmet ile benzerlik gösterir. İrfan’ın zaafı hem harmancı Çingenelerden hem de şehirli Çingenelerden farklı kadınlara ilgi duymasıdır. Kadınları eğitmek, onlarla “musiki talim etmek” ister, başaramaz. Kimi seveceği konusunda asla karar veremez. Metnin sonuna kadar geçecek birkaç yıl içinde yakın arkadaş çevresinin kendisinden uzaklaşması, annesinin rızasını bir türlü kazanamaması dramatik bir süreci oluşturur. Birkaç yılda Çingenelerin peşinden sürüklenirken zevk ve sefa âlemlerinde de tüm servetini tüketir. Sonunda şehirli Çingenelerden Emine ile evlilik hazırlığındayken kadına göz koyan bir adam ile kavgaya tutuşur ve cinayet işleyip, hapse düşer. İçeriden çıktığında annesi ölmüş, sevdiği kadın başkasıyla evlenmiştir. İrfan arık sokaklarda yaşamını sürdürmeye çalışan bir meczuptur.
Ekrem Koçu’nun “Esircibaşı” metninin son bölümünde görülen Çingene güzeli Bal’ın saçları Muhsin Çelebi tarafından kesilir. Muhsin Çelebi’nin amacı, kızı Hintli kölelere benzetmek ve devletin en üst kademesindeki paşalara kiralamaktır. Esircibaşı’na âşık olan Bal, özgürlüğüne bağlı olduğunu gösterircesine saçlarının kesilmesi karşısında hırçınlaşır ve kendisinin bir köle değil, özgür bir kadın olduğunda ısrar eder. Ancak Muhsin Çelebi’nin altın dolu bir keseyi kızın ayaklarına fırlatması ile bu direniş sona erer. Kız para karşılığında özgürlüğünden vazgeçer. Ancak aynı günün sabahında patlak veren Patrona Halil İsyanı ile dönem bir anda değişir; Muhsin Çelebi bütün mal varlığını kaybeder. Kendisine âşık olan Bal ise onun hayatta kaması için elinden gelen tüm çabayı gösterir. Romanın sonunda görünüşü değişen/ değiştirilen Muhsin Çelebi’dir; artık köy, kasaba kahvelerine gidip ayı oynatarak milleti eğlendiren bir Çingenedir.
Melih Cevdet Anday’ın “Raziye” metninde, kimliği üvey babası tarafından değiştirilen, gözlerden saklanan, inkâr edilen genç bir Çingene kızı başkarakterdir. Romana da adını veren bu Çingene kızının asıl adı Raziye olmasına rağmen, kendisini evlatlık edinen ve bir Anadolu kasabasında yaşayan üvey babası ona Vedia adını vermiştir. Adam çok küçük yaşlarda evlat edindiği kızın istediği gibi yetişmesi için onu şehirdeki yatılı okula göndermesine rağmen, kız oradaki yaşama ayak uyduramayıp kasabaya geri döner. Adam kızın çeşitli Batı dillerini, Batı müziğini, şehirlilere yakışır el işlerini öğrenmesi için çabalasa da kız bu eğitimlerin hiçbirinde gerekli gelişimi gösteremez. Diğer yanda babası, kızı kendilerinden evlat edindiği oba Çingenelerinin kasabalarına yaklaşmaması için diğer bütün kasaba sakinlerini karşısına alarak tek başına mücadele eder. Şehre gitmek üzere kızı evde yalnız bıraktığı bir gün, Çingeneler gizlice eve gelerek Vedia ile iletişime geçerler ve ona geçmişi hakkında gerçeği söylerler. Kız bunu babasından saklayarak yaşamına devam ederken bir yandan da adeta kan çekercesine Çingene adetlerini yaşamında uygulamaya başlar. Metnin sonunda dönmemek üzere üvey babasını ve şehri terk eder; Çingenelerin arasına karışarak aslına döner.
Yukarıdaki örneklerden de görüleceği üzere, edebi metinlerde Çingeneleri başarıya ulaşamayacak bir asimile etme sorunu bulunmaktadır. Laisney Vincent, 8. ve 19. yüzyıl Fransız edebiyatında yer alan çingene kadın karakterleri tanımlarken, Mikhail Bakhtin’in, “Karnavalesk” diye adlandırdığı kuramı da açıklamaktadır: “Adı ister Carmen, veya Esmeralda olsun, toplumsal bir sindirmenin edebiyattaki ifadesidir çingene karakteri; kötü bir vicdanın pençesindeki tüm toplumun farklılık, öteki, vahşet, özgürlük, doğaüstü ve sınırsız cinselliğin sembolüdür.” He ne kadar Bakhtin, kuramını Dostoyevski metinleri üzerinden kavramsallaştırsa da edebi metinlerdeki çingene arketipi olmadan “Karnaval” kavramı eksik kalacaktır.
Kaynaklar:
Dostoyevski Poetikasının Sorunları: Mikhail Bakhtin; (Çev. Cem Soydemir), İstanbul: Metis Yayınları. 2004
*Karnavaldan Romana / Edebiyat Teorisinden Dil Felsefesine Seçme Yazılar; Mihail M. Bakhtin; Çeviri, Cem Soydemir; Derleyen, Sibel Irzık; Ayrıntı Yayınları
Avrupa’nın Vatansızları Çingeneler: Ali Arayıcı, Kalkedon Yayınları, İstanbul, 2008.
**Rönesanstan Günümüze Resim Sanatının Öyküsü: Anna Krausse; çev. D. Zapçıoğlu; İstanbul: Literatür Yayınları. 2005
Carmen: Prosper Mérimée, Çev. Semih Tiryakioğlu, Oda Yayınları, 1991
Çingene: Ahmet Mithat Efendi; Sel Yayıncılık, 2009
Çingeneler: Osman Cemal Kaygılı; Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2022
Esircibaşı: Reşad Ekrem Koçu; Doğan Kitap; 2016
Raziye: Melih Cevdet Anday; Everest Yayınları; 2023