Birçok kuram ve ekolün oluşmasının arkasındaki güdü sizce nedir? Sizdeki yerini buldu mu?
Bu güdü insanın anlam arayışıdır. İnsanın söylemek istediği, “söz”ün çabasıdır. Asıl bunların altında yatan ise sanatçının bir derdi olmasıdır.
Sanatçı insanla ilgili bir dertle kıvranmaktadır. Bu güdüsü aracılığıyla bir anlam oluşturma çabasındadır.
“İnsanlıkla ilgili bir derdim var” diyorsanız ilk sanat tohumunu atmışsınızdır. Ben de hayat ile olan dertlerimi yetkin olduğum ölçüde tiyatro aracılığıyla aktarma yolunu seçtim.
Tiyatro ile nasıl ilişkilendiniz? Bize, serüveninizden bahseder misiniz?
Tiyatro ile ilişiğim üniversite sonrasında başladı. Ankara Deneme sahnesi ekolünden geliyorum. Usta çırak geleneğinin olduğu, göstermeci üslubun daha çok tercih edildiği, amatör bir tiyatro ekolü… Ancak amatör ile acemi kavramı karıştırmamalı.
Amatör; belli bir ticari kazanç güdüsü olmayan, belli bir ekol ve kurama girmeden sürekli yeni şeyler deneyendir. Arayandır. Son on yıldır bu alanda kendimi gerçekleştirme çabası içerisindeyim. Şimdi ise büyük bir kamu kurumunda uzun yıllardır tiyatro yönetiyorum. Profesyonel tiyatro çalışmalarımda bile bu amatör ruhla hareket etmeye çabalıyorum. Daha sonra Çevre Bakanlığında bir tiyatro kurdum. Burada da birçok oyunlar yönettim ve oynadım.
Ortak sanat yapıtı ve çok yönlü olma gibi konulara vurgu yaptınız. Tiyatro dışında başka işlerle de uğraşıyor musunuz?
Dediğim gibi tiyatro hayattan beslenir. Bunun için hayatta birçok şeyle uğraşmak beni mutlu ediyor. Ben uzmanlaşma kavramını pek sevmiyorum. Marks’ın bunun için çok güzel bir kavramı vardır; “Yabancılaşma etkisi.” Eğer bir işçi işinde uzmanlaşma için hep aynı işi yaparsa üretim süreçlerinden kopar. Üretim sürecinin bütünü görememeye başlar. Sadece motor fabrikasında 50 yıl boyunca çivi yaptığınızı düşünsenize. Motor üretimiyle ilgili artık hiçbir fikriniz olmayacaktır. Artık sadece çividen anlayan bir uzmansınızdır. İşte bu yüzden üretim sürecine yabancılaşan insan sanat alanında da yaratıcılık ve kollektif bir üretimin parçası olamayacaktır.
Ben bunun için tiyatroda bir rejisörün; oyunculuğu, dekor, kostüm, makyaj gibi teknik öğeleri ve diğer birçok unsuru anlamasını da yeterli görmüyorum. Bir rejisör hatta oyuncu bile, edebiyattan, şiirden, resimden, sinemadan, fotoğraftan, teknolojiden, sanat tarihinden birçok şeyden beslenmelidir. Bu alanlarda uzman olması gerekmez. Ana uzmanlığı tiyatro olabilir ama diğer sanat dallarından da beslenmelidir.
Ben de sinema yönetmenliği, videografi, video editörlüğü, fotoğrafçılık, şiir ve oyun yazarlığı gibi birçok alanla uğraşıyorum. Ama bu alanlarda bir uzman olmak gibi çabam yok. İyi bir rejisör olmak, derdimi sahneye düzgün anlaşılır şekilde aktarabilmek için diğer sanat dallarından beslenmeye çalışıyorum.
Şu anda neler yapıyorsunuz? Sanat anlamında?
Bu sıralar 2023 yılında çektiğim Nosedive (Dibe Vuruş) adlı diyalogsuz kısa filmim ile uluslararası kısa film festivallerine katılıyorum. Şimdiye kadar 16 Uluslarası kısa film ödülü aldı. Hala yarışmaya devam ediyor. Ayrıca iki yeni kısa filmin ön hazırlık aşamalarını ekibimle çalışıyoruz. Yıl sonuna kadar çekimleri bitirmeyi planlıyorum. Bununla birlikte fotoğraf ve video çekimleri yapmaya da devam ediyorum. Senaryo ve oyun metinleri çalışmaları da yapıyorum. Bu kadar yoğunluktan doğan enerjinin beni beslediğini düşünüyorum.
Ayrıca Ankara’da Hayali Kumpanya ile Şoför Nebahat adlı Barış Bölükbaşı’nın yazıp yönettiği oyunumuzu sergiliyoruz. Çok şanslıyım ki bu güzel oyunda yer aldım ve bu güzel ekiple yoluma devam ediyorum. Birkaç tiyatroda daha şu an oynadığım oyunlarım da var. Bakalım yeni sezonda Şoför Nebahat ile birlikte diğer oynayacağım yazacağım oyunlar, çekeceğim filmler bana neler katacak…
Karnaval Dergi olarak bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.