Loris ve 1.2.3.4
Öykü

Loris ve 1.2.3.4

Aysun Doğan T.

Kapı pervazında anahtarlar. Türlü çeşit. Büyük küçük. Kırmızı halı boydan boya sarı siyah çiçeklerle bezeli. Kavanozda kirli su, içinde irice yeşil kurbağa. Buhurdanlıkta çıra. Çıra kokan hol. Daracık merdivenler. Aşağıda, eski bir ahır, beton zemini yarık içinde. Yarığın içinden boy vermişsarı bir gül. Meni dolu yalağın içinde bembeyaz bebek. Zırıl zırıl. Ahırın ahşap kapısının önünde bir kadın. Saçları gece siyahı. Meyan siyahı.Abanoz. Bilekleri kuş gibi zarif. Beli bi sarımlık, ince. Üstünde geceliği. Alnında bir kurşunluk delik. Bir kurşun.

 

Sustu. Nargilesinden bir nefes aldı. Koluna doladığı yılanını serbest bıraktı. Tepsinin içindeki kumda parmaklarını gezdirdi, beliren sembolleri okudu. Üfledi.Bir sağına baktı, bir soluna. Rüzgâra kapılan yaprak gibi titredi. Gözleri yanıpsöndü. Karnı davul olup şişti. Canı ha çıktı ha çıkacak. Dudaklarının arasından “Ücretini bırak çık tatlım, ben gördüklerimi söyledim” sözleri döküldü. Alnındaki teri sildi. Atletini çıkardı, demir iyeyle kollarına, karnına masaj yaptı. Latince dualar mırıldanmaya başladı. Gül evinde yapılacak matine öncesi rahatlamaya çalıştı.

 

Uyandı. Elini yüzünü yıkadı. Kremlendi. Gözlerinin üzerine siyah eyeliner çekti, altına mekanik gri kalem. Kırmızı bi tişört bulup üzerine geçirdi. Uğurluğunutaktı. Loris’in verdiği el yazması amülete baktı. Onu da boynuna taktı. Saçlarınıözenle kıvırdı, beğenmedi. Atkuyruğu yaptı. Telefonunun kamerasını açtı. Farklı açılardan birkaç fotoğraf. Hesabını açtı, beğendiklerini yükledi.Çalışmaktan yorgun gözler”, ikinciye “ Böyle de güzelim ama” üçüncüye, “ Bir de bu açıdan görün” dördüncüye “ Yeter mesaja boğmayın beni”, beşinciye “ Ne olursa olsun gülmekten vazgeçmeyin” sözlerini ekledi ve çıktı. Telefonu kaldırıp attı sonra. Birkaç damla yaş döküldü gözlerinden. Fırlattığı yerden yeniden aldı telefonunu, mesaj kutusunu yokladı. Tek bir mesaj bile yoktu. Defalarca kaydırdı ekranını. Henüz gören olmamıştı. Canı sıkıldı. Aynaya baktı. Güzel olduğuna emindi.Dolabına yöneldi, daha önce hiç giymediği bir bluz arandı. Hepsini giymişti.Bilgisayarını açtı, tarot kâğıtlarında gezindi. Sonra sevdiği butikten yeni bir bluz siparişi oluşturdu. Tam o sırada bir bildirim sesi yankılandı oturma odasının içinde. Alev emojisi, ardındanHarikasın” diye biten bir mesaj.

 

Neşelendi. Dans ederek mutfağa geçti. Bulaşıkları yıkadı, kuruladı, kaldırdı. Boğazına kadar dolu çamaşır makinesinin düğmesine bastı. Makine çamaşırları yıkamıyor onları çiğniyor, sonra da tükürüp atıyordu. Anlamadı. Bir mesaj daha, “Tüm üyeler akşam 7’de Gül Evindeki matineye davetlisiniz”

Eprimiş kadife pijamasının sünen paçaları klozetin altında biriken su yüzünden ıslaktı. Islaklığı umursamadı. Musluktan akan soğuk suyu avuçlayıp yüzüne götürdü. Üç defa tekrarladı. Doğruldu, dikine çatlayan aynanın düzgün yerlerinden yüzüne baktı. Saçlarının tamamı beyazlamış, gözaltlarındakahverengi benekler birikmişti. Ağzını açtı, arka üst dişlerinden ikisi eksikti. Parmağı boşluğu yokladı. Kuyruğu kapıya sıkışan köpek gibi, boğuk sesiyle iç çekti. Burun delikleri büyüdü, genişledi. Aklına kocasının nicedir eve geç gelmeleri geldi, yüzü bir tuhaf oldu. Alt dudağını hırsla ısırırken aynadaki su lekelerine takıldı gözü. Koluyla sildi. Banyodan çıktı. Şifonyerin üzerinde duran örgü işleri kitabını aldı eline. Kedi motifi ve tosbağa figürlerini işaretledi keçeli kırmızı kalemiyle. Dudağına götürdü sonra. Tırnaklarını da boyadı. Mutfaktan ilahi sesi geliyordu, içeri yöneldi. Telefonu açtı. “Çok şükür iyiyim. Maaş mı? Yattı, yattı. Yeter, yetmez mi?  Ucuz, ucuz.  Aman yok, kırmızı etsiz de olur, tavuk aldım ya işte. He. Loris’ e de para ayırdım. Bilinmeyeni bilir o, bilmez mi. İlmi, irfanı büyük.. Öyle öyle.” Telefonu kapattı. I love you yazan battaniyesinin altına girer girmez uyudu.

 

İki dakika sonra aynı ilahi sesi evde çınlamaya devam etti. Bir hışımla üstündeki battaniyeyi yere attı, mutfağa koştu. Arama bitmişti. Sinirlendi. Kilerdeki turşu dolabına yöneldi, kapağı açmasıyla kavanozlardan biri beton zeminle buluşup paramparça oldu. Aldırmadı.  Gülümseyip, ”Nazar çıktı, nazar” diye söylendi.  Telefonunu eline aldı. “ Tüm kursiyerler akşam 7’de Gül Evi’ndeki matineye davetlisiniz”

Avm’nin girişinde durdu. Çantasından bir poşet çıkarıp içine kustu, kusmuklu poşeti çantanın derinliklerine yolladı. Birkaç meraklı insan “İyi misin yavrum” diye sordu. Cevap vermedi hiçbirine. Telefonunu açtı ve notlar kısmına; Öğlen prozacla alkol aldım, iyiyim. Konuşamıyorum. Loris yasakladı diye ekledi. Yüzüne düşen perçemlerini düzeltip Avm’den içeri girdi. Porselen mağazasının önünde durdu,  mağazanın camına yansıyan mor renkteki ceketine, ona uyumlu vintage saatine, alnına düşen aslan yelesi saçlarına baktı. Boynundaki amulet parlıyor, her şey kusursuz görünüyordu. Mağazadan içeri girdi. Dört kişilik yemek takımı, tencere seti, ahşap sunum takımları, tasarım fincanlar ve yoğurt yapma makinesi satın aldı, kasaya adresini bırakıp aldıklarının evine gönderilmesini not etti. Dudak büküp, kolay gelsin demeden çıktı.  Elleri siyah paltosunun cebinde yürüyen merdivenlere yöneldi. Acelesi yok gibiydi. Ayakkabıdükkânlarının olduğu kata indi. Vitrinde duran botlara takıldı gözü. Bir vitrine, bir de ayağındaki yeni deri ayakkabılara baktı. Sağ ayağını iki yana büktü. Cüzdanını çıkarttı, içindeki kredi kartlarını saymaya başladı. Sekiz, dokuz, on.

 

On iki, on üç. Ayakkabı mağazasına girdi. Bir çocuk merakıyla tüm rafları gözleriyle yalayıp, yuttu. Birkaç tane giydi, yürüdü, beğenmedi. Çanta reyonununönünden geçerken elini ağzına götürdü. Her an kusabilirdi. Çantasının içini yokladı, başka poşet kalmamıştı. Telefonunu buldu. Bildirimleri sırayla kaydırdı. “ Tüm üyeler akşam 7’de Gül Evindeki matineye davetlisiniz” mesajını gördü.

“Hoş geldiniz hoş geldiniz! Ay, var ya birtanesiniz. Ah bu ne güzellik, bu ne güzellik. Maşallah! Gelin kızlar. Sıcacık pişiler. Sıcacık.” Cıvık hamurdan parçalar alıyor, yuvarlıyor, kızgın yağın içine atıp seri halde kızartıyordu. Her öne eğilişinde, uzun sarı saçları onunla beraber öne düşüyor, sonra tekrar kalkıyordu. Leoparlı bandanası, türlü çeşit altınları, polar eşofmanı ritmik halde ona eşlik ediyorlardı. Beyninin içinde durmadan Loris’in sesi yankılanıyordu, “Amuletlerisakın çıkarmayın kızlar!” Hamurun tamamını kızartmıştı. Acelesi varmış gibi tuvalete doğru koştu. Kapıyı kilitledi. Korsesini indirdi. Lastik izlerini sevdi, kızaran karnını okşadı. Elini biraz daha aşağıya indirdi. Göbeği kasıklarının üstünü kaplamıştı. “Hamur gibi” diye düşündü. Güldü. Okşamaya devam etti. Parmakları kaybolmuştu. Kalbi ve parmakları hızlandı, başını geriye attı. Tavanda asılı duran iri örümcekle göz göze geldi. “ Bi sen eksiktin heh.” Tadı kaçtı. Pijamasını sinirle yukarı çekti. Parmaklarının ucunu suya tutup dışarı çıktı.

 

Kızarttığı pişiler bitmiş, tabaklar kaldırılmamıştı. “Misafir ağırlamak değil, hamallık benimkisi. Sözde, koskoca polis karısıyım, düştüğüm hale bak. Yengesi, görümcesi, eltisi hep doluşmuşlar evime. Bunlar benim neyime? O kör olasıca gelse de, işimizi görse. Varsa yoksa nöbet, kovuşturma, cart curt. Loris bir muskada bunun için yazar mı acep, ayıp mı he?” Kimse duymadı onu. Kapının eşiğine oturup, bi sigara yaktı, dumanı kıvrılarak göğe yükseldi. O ara telefonuna bildirim geldi. “ Tüm kursiyerler akşam 7’de Gül Evi’ndeki matineye davetlisiniz.”

 

Gül Evi iyileşme Atölyesi’nintüm kadınları o gece ünlü falcı Loris’inmekânındaki matine için şıkır şıkır giyinmişti. İncecik tül çoraplar, saten elbiseler, dikine, çapraz desenlerle bezeli hoş etekler. Özel kokular. Hepsi birbirinden güzel görünüyordu. Onlar için ayrılan yere nazikçe oturdular. Şarap isteyene şarap, çay isteyene çay, su isteyene su ikram edildi. Kimi hiçbir şey içmek istemedi. Kimi tek kadeh şarapla yetindi. Yemekler servis edildi. Yalı yatkınını izlendin mi aşkım sesine, çekiyorum gülümseyin kızlar karıştı. Kadehler tokuşturuldu, tövbeler çekildi. Gözler merakla kapıya çevrildi. Loris, saçındaki küçük topuzu, kulağından aşağı sarkan küpeleri, yerleri süpüren uzun etnikhırkasıyla içeri girer girmez bir anda çığlıklar koptu. Beyaz ışık huzmeleri de gölge gibi onu takip etti. Gül Evi’nde bulunan diğer konuklar da büyülenmiş gibiydiler. Geleceğin hâkimi, geçmişin ve bugünün efendisi Loris, görünüşüyle konukları etkilemişti. Kimse hareket edemez, düşünemez olmuştu. Cüzdanlarını masaların üzerine bıraktılar ve el öpme sırasına girdiler. Loris, mavi gözlerini sağa sola devirerek bu törenden memnuniyet duyduğunu belli ediyordu. Konuşma yapmak için ona ayrılan yere geçti;

 


Değerli Kadınlar!

Artık amuletlerinizi boynunuzdan çıkartabilirsiniz. Hepiniz, benim öğretilerim ve rehberliğimle nihayet iyileştiniz, ruhunuz arındı, paklandı. Arınmış bir ruh, bir daha kirlenmez. Eğer böyle düşünmeyen varsa, ya cahil, ya da kötü niyetlidir. Ya da bir Şeytan. Cahiller, iyileşmiş ruhlara tahammül edemedikleri gibi sizi cahil ve aptal olmakla suçlarlar. Onlara aldırmayın, gülün geçin. Ancak, iyileştiğinizi bilinçli bir şekilde kullanmak yerine, bununla övünmemeye özen gösterin. Kibirden sakının.

 

Bir anda ortadan kaybolan eşleriniz, ödenmeyen maaşlarınız, gelmeyen mesajlarınız üzerine üzülmeyin. Salın, özgür bırakın kendinizi. Ancak unutmayın, libidonuzu kaybetmemeye özen gösterin. Çünkü libidonuz düşerse, yaşlanırsınız. Ve yine sizler paranızı gereksiz alışverişlere harcamayın, ihtiyacı olan bir başka ruha amulet yazdırarak onu iyileştirin.

 

Sizler yine, ruhunuzu kötülüklerden korumam adına, yastık altınıza vereceğim amületleriyazdırmak için düzenli olarak gelin. Biliyorsunuz, bu benim için zorlu bir görev, ancak size olan sevgim ve bağlılığım için bunu yapıyorum. Sizlere adadım kendimi.

 

Unutmayın, iyileşmek sadece bireysel bir çaba değil, aynı zamanda bir topluluk olarak birbirimize destek olmakla mümkündür. Birlikte güzeliz, birlikte güçlüyüz!

 

Sıra şifalı su törenine gelmişti.

Loris, konuşmasının ardından ellerini yukarı kaldırdı ve latince duasını tekrarladı.  Boğazını temizler gibi yaptı. Ağzının içinde şifa suyunu biriktirdi, mırıldanarakönce bir numaralı hanımın yüzüne, sonra iki, üç ve dört numaralı hanımlarının yüzlerine şifa suyunu püskürttü ve Amine dedi. Kadınlar yerine oturdu. Programbaşladı, orkestra ekibi Latin ezgilerini sabırla en yüksek tempodan çaldılar. Kadehler tokuşturuldu. Bardaklar doldu boşaldı. Orada bulunan   kadınlar şifa  suyunun etkisiyle bir kez daha büyülenirken saat gece yarısını çoktan geçmişti..

 

*amulet: Muska