Çocuk Edebiyatında Babalar: Babamın Battaniyesi
- 14 Haziran 2025
1882’de Kensington’da (Londra) doğuyor Virginia Woolf. Babası Victoria devri yazarlarından Sir Leslie Stephan. Dünyayı birçok yönden etkilemiş bir devir. Woolf, Victoria çağının o görkemli manzarasıyla hesaplaşan, başkaldıran bir yazardır. Britanya sanayi devriminin yükseldiği sıralarda ona göre hiçbir şey göründüğü gibi değildir. Farklı ilginçlikler de oluyor bu çağda. Örneğin bir iki asırdır unutulan Shakespeara yeniden hatırlanıyor. Sanki yeniden keşfediliyor. Babası öyle bir dönemin yazarı. Edebiyat eleştirmeni. Woolf’un çocukluk yılları İngiltere’de kız çocuklarının okula gönderilmediği, evde kendi kendilerine eğitildiği bir dönemde geçiyor. Woolf da babasının kütüphanesinde tamamlıyor denilebilir eğitimini. Geniş bir kütüphane. Bilinçli bir şekilde yazar olmaya karar veriyor o yaşta. Yirminci yüzyılın modern dünya edebiyatının önemli isimlerinden biri oluyor. İlk kitabı olan Dışa Yolculuk-1915’ten 1941’e ölümüne kadar yazmaya devam ediyor. Ancak 2. Dünya savaşının etkileri Woolf’ta ağır geçiyor. Kişiliği gereği çevresindeki olaylardan çok çabuk etkileniyor Woolf. Zamanla onun bu karamsar yapısı bilinç akışına uyan bir yapı oluyor. Woolf da en üretken eserlerini bu teknikle yapıyor. Ruhsal yapısına denk gelen bilinç akışı, edebiyat eleştirmenliği bilgisinin de bütünleşmesiyle sistematik bir yapıya dönüşüyor.
Kafasında belli bir konumda olan batı medeniyetinin İkinci Dünya Savaşı ile yerle bir olması Virginia Woolf da ağır bir travma yaratıyor. Daha sonra savaşın gittikçe kızışması onu intihara sürükleyen nedenlerin başında gelecektir. İnsanlık idealinin çökmesi, Viktorya çağının görkeminin sönmesi, ideal Avrupalı, üst insan olgusunun kaybolması Woolf’u da dönülmez bir yola sokuyor.
Virginia Woolf, ölümünden kısa bir önce yayıncısına bir mektup gönderiyor. Son kitabı Perde Arası ile ilgili bu mektubu. Yazdıklarını henüz basılmaya değer bulmadığından, bir yıla yakın bir süreye ihtiyacı olduğundan bahsediyor. Fakat mektup yayıncısının eline geçmeden 28 Mart 1941’de paltosunun ceplerini çakıl taşlarıyla doldurarak Sussex’deki evinin yakınlarındaki Ouse Nehrinde intihar ediyor.
Son romanı Perde Arası, ölümünden kısa bir süre sonra 17 Temmuz 1941’de yayınlanıyor. İlk baskısında şöyle bir not yer almış: “Virginia Woolf öldüğü sırada bu kitabın el yazmaları tamamlanmış, ancak basıma hazırlanmadan önce son okuması gerçekleştirilmemişti. Böyle bir fırsatı olsaydı bile kitapta ciddi değişiklikler yapmazdı, diye düşünüyorum. Yine de muhtemelen, son okuma kopyalarını teslim etmeden önce çok sayıda küçük düzeltme yapardı.” *
Eşi Leonard Woolf’un da söylediği gibi oldukça titiz bir yazardır Virginia Woolf. Hayatı edebiyat olarak yaşayan yazarlardan. Gündelik yaşam ve yazımla iç içe bir hayat onun ki. Bir yazarın eseri, onu ortaya çıkaran şartlar, geçirdiği birtakım süreçler, kişiliği, kimliği ve yaşantısı ile paraleldir. Woolf için bu durum daha da fazladır. O hayatı eserlerine sızan bir yazardır. Üstelik bunu bilinçli yapar. Öykü ve romanları olduğu kadar, eleştirmenliği hatta yayıncı yanıyla da edebiyatın içindedir. Eşi Leonard Woolf tarafından kendisi için kurulmuş bir yayınevinin olması avantajını iyi kullanmıştır. Kadın kimliği birçok işte olduğu gibi yazarlıkta da o dönemin İngiltere’sinde büyük bir sorundu. Hatta tüm dünyada öyleydi, denilebilir. Eylül 1929’da yayınlanan Kendine Ait Bir Oda adlı deneme kitabında bu konuyu ele almış, her kadının kendine ait bir odası olması gerektiğini anlatmıştır. Kendine Ait Bir Oda, Woolf’un en kolay okunan kitabıdır aynı zamanda. Çünkü konu bellidir. Kadınların da büyük eserler verebilmeleri için kendilerine ayıracak yalnız kalacak zamana ihtiyaçları vardır. Shakespeare ve kız kardeşini örnek verir. Neden erkek kardeş bu kadar ünlüyken kız kardeşini kimse tanımıyordur, diye sorar. Çünkü o sırada kız kardeşi bulaşıkları yıkıyordur, diyerek durumun güçlüğünden ve üzücülüğünden bahseder. Hayatı boyunca yazarlığı kadar feminist hareketin de içinde olan yazar, ardından onlarca kişiyi sürüklemiştir. Virginia Woolf, çok iyi bir tarih okurudur aynı zamanda, oradan kadın meselesine odaklanır. Kadının tarihteki rolü, geleneğin karşısında, hukukun karşısında kadın nerede duruyor, o süreçleri İngiliz tarihi üzerinden çok iyi analiz etmiş, kadın gözüyle, kadın bakış açısıyla bunu tüm dünyaya anlatmaya çalışmıştır.
Virginia Woolf çok iyi bir edebiyat eleştirmenidir aynı zamanda. Doğru edebiyatın nerden beslendiğini teorik olarak bilen, planlı programlı bir şekilde bunu uygulayan bir yazardır. Yaşadığı evden, içine doğduğu kütüphaneye kadar her şey onun etrafında edebiyatına hizmet eder adeta. O nedenle daha baştan itibaren kuralları doğru koyan bir yazar olmuştur. Nasıl yazması gerektiğini bilen bununla ilgili güçlü fikirleri olan Woolf, hayatın edebiyatı nasıl beslediğini de iyi bilir. Kendi biyografisini eserlerinde başarıyla edebiyatlaştıran bir yazardır. Onunla eserleri ile arasında sağlam, güçlü bağlar vardır. Yazar, eleştirmen Jale Parla’nın, yirminci yüzyıl romanı için “saatin tik taklarına savaş açmış bir roman” tanımlaması modernist romanın içeriğiyle son derece uyumludur. Çünkü modernist romanın tutunamayan roman kişileri, zamana da ayak uydurmakta güçlük çekerler. Woolf da bu zamanı bireyin zihninin içinde nasılsa olduğu gibi öylece verir.
Bu dönem yazarlarının hem zamanı kullanış biçimleri hem de içinde bulundukları anla ilgili bir hesaplaşmaları vardır. Modern dünya yeni insan eliyle kurulacak bir cenneti vadederken insanı, bireyi öne çıkartır. Tek bir zamandan büyük bir ana sıçrama. Aslında savaş döneminde yaşanan büyük bir travmanın dışa vurumudur.
Virginia Woolf bir ya da birkaç dakikalık meseleyi sayfalarca anlatabilir, yaşanan zamanla kahramanın yaşadığı zaman arasında bir köprü kurar okuyucusuna. Bu atlayışlar özellikle Orlando romanında -1928- oldukça başarılıdır. Erkek cinsinden kadın cinsiyetine geçiş kadar garptan şarka yöneliş de aynı hızdadır. Londra’da başlayan Orlando’nun macerası İstanbul’da kadın olarak devam edecektir. Burada erkeğin kadın olduğunda karşılaştığı zorlukları başarıyla anlatır okuyucusuna Woolf. Nesne, mekân, zamanla kurduğu ilişkisi değişmiş bir birey vardır karşımızda. Nesnenin katılığı ile bilincin akışkanlığı aynı anda ilerler. Dönem için çok yeni olan bu tekniği Woolf karakterinden de gelen bir özellikle bilinçli olarak seçiyor.
İngiliz diline, roman ve öykü tekniğine çok hâkim olması bunun yanında eleştirmenliği, bunların üzerine kafa yorması da bilinç akışında başarılı olmasını sağlıyor. Katı Nesneler adlı öyküsü, buna iyi bir örnektir. Öykü gelecek vadeden politikacı John’un günün birinde aniden cansız, taş gibi “katı” nesneleri takıntılı bir halde toplamaya karar vermesi ve bu nesnelerin giderek John’un bilincini gerek asıl itibarıyla gerekse metaforik olarak “ele geçirerek” yeni bir gerçeklik oluşturmasından bahsetmektedir. Bir tür katı bir nesneye bilinci aktarma da denilebilir.
Bu durum Virginia Woolf’un çağdaşı Sigmund Freud’un “Yas ve Melankoli” (1917) metninde ortaya attığı melankolinin ilksel bir kaybın yol açtığı ve adeta beyhude bir çabayla yitirilen nesne ile özdeşleşmemizin aslında “cansız olana geri dönme” dürtümüzü bastırmaya çalıştığımız fikriyle de örtüşmektedir. Woolf’un bu öyküsü üzerinden yapılmış birçok akademik araştırma da bulunmaktadır.
Reddedilmiş ve bitmiş bir geçmiş, arada bir dünya savaşı, daha sonra oluşan bir boşluk. Onu doldurmak gerekir Woolf’a göre. Freud’un bilinçaltını keşfetmesiyle yazarların bunu kullanması paraleldir. Woolf’un romanlarında en çok bu melankoli öne çıkar. Yas tutmak ve melankoli arasındaki ince çizgiyi Woolf iyi ayarlar. Melankoli, kaybın ne olduğunu bilmemek, onun için yeni bir şey koymaktır yerine. Tıpkı Woolf’un da yaptığı gibi. Onda bilinç akışı olarak dışa vurur. Mrs. Dalloway, -1925- Deniz Feneri -1927- Dalgalar (1931) adlı romanı bilinç akışının en yoğun hissedildiği romanlarıdır. Bilinçdışı ile bilinç arasında gidip gelirken hayatında düşsellikle besleniyor Woolf. Çok zeki olduğu biliniyor. Bireysel olarak da zor bir karakter olduğu söyleniyor. Varoluş anları Woolf için de oldukça önemli.
Feminist hareketin en önemli temsilcilerinden olan Virginia Woolf gün geçtikçe daha da artan okuyucu kitlesiyle dünya edebiyatında ayrıcalıklı yerini daha uzun bir süre koruyacak görünmektedir. Kendine Ait Bir Oda birçok genç kızın başucu kitabıdır günümüzde hâlâ.
Virginia Woolf, romanla yazma ile ilgili bir yazısında şöyle demektedir: “O halde adlandırılmamış çeşitlilikteki roman türü yaşamdan geri çekilerek yazılmalıdır; zira bu sayede daha büyük bir görüş açısı, romanın bazı önemli özelliklerinden elde edilebilir. Roman düzyazı biçiminde yazılmalıdır; çünkü ayrıntı ve gerçeklerle dolu bir yükü taşımak zorunda olan düzyazıyı birçok romancının üzerine yığdığı bir araba dolusu yükten kurtarırsınız, düzyazı tek bir hamlede değil de geniş bir kapsamda yerden kalkma gücünü ve aynı zamanda günlük yaşamda insan karakterinin zevkleri ve tuhaflıklarıyla etkileşimde bulunma gücünü gösterecektir.” (**)
Sonuçta şunu söyleyebiliriz ki; Virginia Woolf, edebiyat kuramına yaptığı katkılarla modernist akımın öncüsü, bilinç akışıyla insan ruhunun gizli bölmelerini bize açarak edebiyatın anlatı dilini zenginleştiren usta yazar, feminizmin ayrılmaz bir parçasıdır.
(*) Perde Arası, Virginia Woolf; Çeviri: Tomris Uyar, 2004, İletişim Yayınları, s.12
(**) Granit ve Gökkuşağı, Virginia Woolf; Çeviri: İlknur Güzel, 2010, İletişim Yayınları, s. 294 s.
Meliha Yıldırım
Meliha Yıldırım Kırıkkale’de doğdu. Ankara’da Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi ile Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Fakültesi’ni bitirdi. Vakıfbank’ta çalıştı ve şube müdürü olarak emekli oldu. Öykü Gazetesi, 14 Şubat Dünyanın Öyküsü, Çağdaş Türk Dili, Lacivert, Edebiyat Ortamı, Hece, Patika, Mavi, Karahindiba, Roman Kahramanları, Üvercinka dergilerinde ve Prolog, Edebiyat Haber, Edebiyat Nöbeti, Zorba gibi internet ortamındaki dergilerde öyküleri ve inceleme yazıları yayınlandı. “Sarıkadı Çıkmazı -Altındağ’da Üç Kuşak Dört Kadın-” adlı öyküsü Altındağ Belediyesi’nde ikincilik (2016), “Batık Bir Kıl” öyküsü Fakir Baykurt Mansiyon ödülünü (2017) aldı. Kasım 2019 yılında H2O Yayınlarından Zaman O Zaman Değil adlı ilk öykü kitabı çıktı. Ekim 2022’de Alakarga Yayınlarından Remil adlı romanı yayınlandı. Bir kızı olan yazar, halen Ankara’da yaşıyor.