Roman Kahramanları’ndan Çağrı
- 06 Eylül 2024
Nietzsche 180 Yaşında ve hâlâ haykırışını sürdürüyor: “Benim Ağzım, Sizin Kulaklarımıza Göre değil!”
‘Zeynom’a
Yapıtlarıyla ve ‘Buyruğu’yla Bir Düşün-Eri
Müziğin Özünden Ağlatının Doğuşu (1872), Zamana Aykırı Düşünler (1873), David Strauss: Gizaçımı ve Yazar (1873), Tarih Üzerine: Yaşama İçin Tarihin Yararlılığı-Yararsızlığı (1874), Eğitimci Olarak Schopenhauer (1874), Richard Wagner Bayreuth’da (1876), İnsanca, Pek İnsanca (1878), Böyle Buyurdu Zerdüşt (1882), Şen Bilim (1882), İyinin ve Kötünün Ötesinde/ Öbür Yüzü (1886), Törenin Soykütüğü Üzerine (1887), Dionysos Dithrambosları (1888), Wagner Olaya (1888), Putların Alacakaranlığı (1889), Yalancı Yalvaç (1895), Nietzsche Wagner’e Karşı (1895), İşte İnsan (1908) adlı yapıtları yazan Friedrich Wilhelm Nietzsche, şöyle de buyurdu: ‘Tanrı Öldü!’
Bir Kralla Aynı Günde Doğmanın Anlamı ve
‘Arlı Kızlar’la Başlayan Bir Yolculuk
Friedrich Nietzsche’nin (15 Ekim 1844- 25 Ağustos 1900) adı, Prusya kralı 4. Friedrich Wilhelm’le aynı günde doğduğundan verilmiştir kendisine. Protestan bir din adamı olan babası Friedrich Ludwin’in 1849’da ölmesinden sonra, annesi, kız kardeşi, iki teyzesi ve anneannesiyle (‘Arlı Kadınlar’la) 1850’de Naumburg’a yerleşir. Devletten ödenek almak koşuluyla, 1858’de, bir Protestan yatılı okulu olan Schulpforta’ya yazılır. Orada üstün başarı gösterir; eski Yunan ve Roma soyyapıtları üzerinde öğrenim görür, inancını sorgulamaya başlar. Aile geleneği doğrultusunda, okulunu bitirince, papaz olmak üzere Bonn Üniversitesi’ne yazılır. Ünlü dilbilimci Friedrich Wilhelm Ritschl’in etkisiyle soyyapıtlara, Robert Schumann’ın etkisiyle de coşumcu müziğe ilgi duyar; bu yönde çalışmalarda bulunur. 1865’te Leipzig Üniversitesi’ne geçer ve Ritschi’in yönettiği Rheinischer Museum dergisinde, yetki belgesi olmayan tek kişi konumunda yazılar yayımlar. Ve… ‘frengi’ye yakalanır…
Hoş Geldin Sayrılık…
1867’de orduya yazılır; (yetkililerin, onun pos bıyıklarından etkilenmiş olmalarından olsa gerek) atlı topçu alayına alınır. ‘Fransız- Alman Savaşı’nda Prusya askerlerine hastabakıcılık yapmak için savaşa katıldığı sırada dizanteri ve difteri’ye yakalanır; askerliği, ‘liyakat madalyası’yla sonlanır. Frengi’den sonra, dizanteri ve difteri, Sayrılığının sacayağı oluşturur. Sıra ‘kare’yi tamamlamaya gelmiştir…
Ve Wagner ve Cosima ve Aşk ya da ‘Dört Paslı Çivi’
Ünlü besteci Richard Wagner‘le ilk buluşması, 1869’da (25 yaşındayken) gerçekleşir. Tutkulu hayranlığı, salt Richard Wagner’in besteciliğine değil, Franz List’in kızı olan Cosima Wagner’e de duyduğu aşkla sürer. Besteciye olan bağlılığı, onu bencil ve aşırı milliyetçi bulması ve yoğun kıskançlıkla sevdiği Cosima’nın kendisini aşağılamasıyla son bulur: Sayrılık karesi, ruhuna ve aklına çivilenmiş dört paslı çividir artık…
‘Dâhi’den ‘Deli’ye Yolculuk…
25 yaşında Profösörlük… Hristiyanlığa bayrak açma… Yeni ahlak anlayışı… “Tanrı’yı öldürme…” Çağıyla ve çağdaşlarıyla ‘düşünsel boğuşma…’ Yollar-yerler… Kitaplar, kitaplar, kitaplar… Beyinde-bedende-ruhta çoğalan ‘derin acı…’ Ve ‘Kamçılanan ata gözyaşı…’ : Bir dâhinin delilik yolculuğundaki dörtnala koşuşu…
“Yığın” Değil; “Birey…”
‘Üst-insan’dır Nietzsche’ye göre ‘yığın’ı kurtaracak olan; “yığın anlayışsızdır ve sürüdür” çünkü… Ve “Hristiyanlık, her şeyin ölçüsü olarak, önemsiz insanların ahlakıdır; o, sürünün ahlakıdır, köle ahklakıdır.” Böyle bir ahlakın yaratıcısı sorulduğundaysa, “Tanrı öldü” der. Bir başka deyişle, Papaz olmak için yola çıkarılan filozofun, Tanrı’yı öldürme serüvenidir buncası… Babası ve annesi yüzünden yaşadığı zorlu ve bunalımlı yılların ve sayrılıklarla geçen bir yaşamın bir dâhiyi nasıl deliye dönüştürdüğünün serüveni: Yığın olmamak için, kendi/birey olmak için, “insanca, pek insanca” soluk almak için…
“Birey”den ‘Bitkisel Yaşam’a…
1879’da hastalığı yoğunlaşan Nietzsche üniversitesindeki görevini zorunlu olarak bırakır. Sağlık nedeniyle emekli edilir ve bundan sonraki yaşantısı seyahat ederek geçer ve…
Richard Osborne’un, “Felsefe” adlı kitabında Nietzsche için şu tümcelere denk düşülmektedir “Nietzsche’nin psikosomatik olduğunu düşünebileceğimiz kronik sayrılıkları vardı. Sürekli ilaç kullanıyor, çevresindeki herkesle sürekli tartışıyordu. Giderek artan bir yalnızlık içinde Avrupa’yı dolaştı ve 1889’da delirdi. Bu deliliğin nedeni sonradan çok tartışıldı…”
Dostu Franz Overbeck’in yardımıyla İsviçre ve Almanya’daki akıl hastanelerine yatırıldıktan sonra, Weimar’daki kırmızı tuğlalarla örülü evde gözetim altında tutulur. Düşünsel yetileri, görme ve konuşma konumu, yerini suskunluğa bırakır… Son günlerini, annesi ve kız kardeşinin yanında bitkisel yaşam biçiminde soluklanır… (Bu dönemde, kız kardeşi Almanlarca baskı görerek filozofun ürünlerinde değişim yapılmasına göz yumar: Nietzsche’nin “üst-insan” düşününü “üstün insan”a dönüştürürler ve bir öğretiymişçesine yayılmasını sağlarlar ki, us yitimine uğrayan Nietzsche’nin bundan haberi yoktur…)
Ve… 25 Ağustos 1900 yılında, Tanrı’yı öldüren filozof da ölür…
“Benim Ağzım, Sizin Kulaklarınıza Göre Değil…”
Thomas Mann, Herman Hesse, Andre Gide; Stefan George, Max Scheller, Karl Jaspers; Martin Heidegger, Michael Foucault, Sigmund Freud; Alferd Adler ve Carl Gustav Jung gibi kuramcıları, düşünürleri ve edebiyatçıları etkileyen, 21. yüzyılda, şimdilerinde dahi yâni 180 yaşında bile anlaşılmasında güçlük çekilen Nietzsche’nin duygusal, düşünsel, bedensel sayrılıklarla örülü yaşamı, acıyı bal eyleyen yüreği ve öznel düşünceleri, us ve yürek zarlarımızı yırtarcasına haykırışını sürdürmekte:
“Benim ağzım, sizin kulaklarınıza göre değil…”