“Gerçek dostluk karanlık ve cehaletten bağımsızdır. Gerçek bilgiye sahiptir.”
Henry David Thoreau
“Gerçek dostluk karanlık ve cehaletten bağımsızdır. Gerçek bilgiye sahiptir.”
Henry David Thoreau
Yaşamı bütünlüklü görebilmek hiç kolay değil ama etik perspektiften bakabilirsek eğer yaşamda tekil olanın kolektif olandan kolektif olanın da tekilden bağımsız olmadığını görürüz. Kolektif ve tekil etkileşiminin tarafları, eyleme gücünden koparılırsa yaşama gücü azalır, eyleme gücü çoğalıp akışkan bir direnç sağlayabilirse de yaşamı çoğaltan gücüne yeniden kavuşur. İşte Fred Uhlman’ın “Kavuşmak” öyküsü, bu etkileşimi, tekil/ kolektif bağı aracılığıyla kolektifin yarattığı öteki nefreti ve onun karşısına direnç olarak çıkan tekilin yarattığı güçlü bir dostluk üzerinden anlatan bir öykü.
Öteki nefreti ve dostluk temalarının ana iskeleti oluşturduğu “Kavuşmak” öyküsü, Nazizmin yükseldiği günlerde farklı etnik kimliğe sahip iki genç arasındaki dostluğu konu alır. Öykünün iki karakteri Konradin Von Hohenfels ile Hans Schwartz, çocukluktan ergenliğe geçişin karmaşık günlerinde, birbirine tutunan iki karakter olarak çıkar karşımıza. Hans, Konradin’i daha ilk gördüğünde etkilenir ondan. Aslında tüm sınıf etkilenir çünkü diğer öğrenciler daha orta halli ailelerin çocuklarıdır, Konradin ise asil bir ailenin oğlu. Dahası yakışıklılığıyla da dikkatleri hemen üzerine toplar. Tüm sınıf, Konradin’le asil sınıftan olması nedeniyle arkadaş olma yarışına girerken Hans’ı etkileyen onun asilliğinden çok zarafetidir. Konradin de diğer gençlerin isteğine rağmen Hans’ı seçer Çünkü her ikisi de birbirlerinde olan içtenliği sezmiştir.
Aynı ilgilere sahip Konradin ve Hans, zamanla her şeyi paylaşmaya başlayan ayrılmaz ikili olurlar. Bu iki genç arasındaki ilişki, zamanla tüm sınıfsal farklılıkları kıran, kimliği parçalayan bir dostluğa dönüşür. Onların dostlukları sadece eksikliklerin sunulup yaraların açık edilmesiyle kurulan, kendi içine gömülmüşlüğün, bencilliğin ifadesi şeklinde olan sözde bir dostluk değil, Ulus Baker’in söylediği gibi “başka bir kendin olma ve onun erdemini gözlemlerken kendininkini görüp tanıma çabası.”dır. [1] Öyle bir dostluk ki ideolojilerin katı ilkeleriyle boğulmaz.
İdeolojilerin katı ilkeleriyle boğulmayan dostluk dedik ama ne yazık ki kolektif kötülük tekil olanı boğar ve bu yakınlık, bir süre sonra dönemin Nazi politikalarının her yere yayılan sert rüzgârlarına dayanamaz. Çünkü Konradin’in ailesi Hitler yanlısıdır, Hans ise bir Yahudi. Konradin’in annesi şöyle belirir öyküde: “Yahudilerden nefret ediyor. Yahudilerin varlığını kabul edemiyor, kölelerden bile daha aşağıda, baş belası, dokunulmaması gereken insanlar olarak görüyor onları”. Konradin’in annesi ve onun gibi düşünen insanlar için Hans, uzak durulması gereken, “kirliliğin” taşıyıcısı olarak kurgulanmış bir öznedir.
Edward Said, bu kurmaca kahramanın duyduğu nefretin sadece Nazi Almanya’sına has olmadığını anlamamızı sağlayacak netlikte açıklar bu meseleyi: “Özne” – “öteki” ilişkisinde, “özne”, aktif ve her şeyi bilen/tanımlayan konumundayken; “öteki” rolündekiler pasif ve tanımlananlar kimliğindedir. “Özne”, “hariçteki”nin kendinden farklılıklarını bir tür sosyal damga”ya dönüştürerek sunar.“Özne”nin bundaki esas amacı, “hariçteki”yi itibarsızlaştırmaktır.” [2] Oysa Hans kendi Yahudi kimliğinin farkında bile değildir. Doktor olan babası her tür fikre açık kendini Yahudi kimliğiyle tanımlamayan bir adam, annesi de Alman kültürüyle yetişmiş bir kadındır, Hans, böyle bir evde büyümüştür. Konradin ise Hans’ı kırmayı ve bu güzel dostluğu bitirmeyi hiç istemese de ailesinin olumsuz tavırları nedeniyle Hans’tan uzaklaşır. Aslında böyle davranarak Hans’ı korumaya çalışır. Bu çaba öykünün kurgusunda şöyle aktarılır: Konradin, ailesiyle gittiği bir konserde Hans’la karşılaşır. Hans’ı gördüğü halde selam vermez. Bu duruma alınan Hans ona neden selam vermediğini sorduğunda Konradin, “Annemin Yahudiler hakkındaki görüşü nedeniyle seninle birlikte geçirdiğim her saat için kıran kırana mücadele vermem gerektiğini bilmelisin. Ve daha da kötüsü dün seninle konuşmaya cesaret edemedim, çünkü seni kırmaktan korktum.” (Ulhman, 78) Yerleşik temsiller siyasetinin verili pratikleriyle henüz tanışmamış, onun acımasız çarkından geçmemiş ikisi de. Ağır bedeller sonra ödenecektir.
Platon Devlet adlı eserinde “Tiranlık, dostlarını yok etme, dostsuzlaşma ve yalnızlaşma sürecidir” [3] diyor. İnsanları yalnızlaştıran ama kendi de sonunda yalnızlaşan tiranlık. İşte dönemin Nazi politikalarının yarattığı sistem. Naziler güçlendikçe Hans için de kötü günler başlar, Nazilerin kendisinden olmayana karşı yönelttiği nefret onun tüm gündelik yaşamını etkiler. Tüm bunlar yaşanırken Konradin’in sessiz kalması ise Hans için en büyük yıkım olur. Kalbi kırılır, yalnızlaşır. Öte taraftan öteki olarak düşünülen herkese karşı önyargılı tutumlar tüm şiddetiyle kendini gösterir. Okulda arkadaşları Hans’a karşı cephe alır. Hans’ın oturduğu masaya “Yahudiler Almanya’yı berbat etti. Uyanın Ey halkım” yazan kâğıtlar yapıştırılır. Eskiden çok sevdiği öğretmenleri bile ona sırt çevirir. Hans, nefret deneyiminin en yıkıcı biçimlerinin yükünü omuzlarında taşımaya başlar çünkü nefret çok basit bir şekilde rasyonelleştirilip ve gündelik söylemde birçok kılığa girerek tehlikeli bir biçimde her yere yayılmıştır.
Nazi politikalarının şiddeti arttıkça öteki olarak kabul edilen hiç kimseye yaşama alanı bırakılmaz. Ötekileştirilen herkesin yaşamı tehlikeye girer. Hans, ailesi tarafından Amerika’ya gönderilir. Kendini kuşaklar boyu Alman hisseden ve yapılan kötülükleri ‘bir insan olarak’ kabullenemeyen babası tanık olduklarına inanamaz ve umudunu yitirmek istemez. Babasına göre Almanya bir hastalık geçirmektedir ve bunu atlatacaktır. Yanılacaktır, şiddet, baskısını gittikçe arttırır. Kendisi de Nazi kamplarını deneyimlemiş Jean Améry’in “Suç ve Kefaretin Ötesinde” kitabında belirttiği gibi “işkenceye yenik düşen kişi bir daha asla dünyaya ısınamayacak.”tır.[4] Sonunda Hans’ın anne ve babası da öldürücü baskılara dayanamayıp intihar ederler.
Yıllar sonra Almanya’dan II. Dünya Savaşı’nda ölen gençler için yapılacak bir anıt için uzun süredir Amerika’da yaşayan Hans’a katkı çağrısı gelir. Bu çağrıyla beraber bir de savaşta ölenlerin listesi gönderilmiştir. Hans, listede Konradin’in adını bulur. Eski arkadaşı Hitler’i öldürmek için yapılan komploya dahil bir muhalif olarak idam edilmiştir.
Bu sürprizle yazar bizi de Hans’la beraber düşünmeye sevk eder. Belki de Konradin’in bu muhalif grupta yer almasında dostu Hans’la kurduğu güçlü dostluğun etkisi vardır. Tekil olan, kolektif kötülüğe dostluğun gücüyle karşı çıkmıştır. Hitler’i öldürememiş olsa da buna niyet etmiş Alman askerlerden biri olması, sırf Yahudi olduğu için arkadaşından uzaklaşan Konradin’i tekrar ona ve bize yaklaştırır.
KAYNAKÇA:
Ulhman, Fred. Kavuşmak. İstanbul: Kolektif Kitap, 2017
[1] Demirtaş, Mustafa. Dostluk, Felsefi, Politik ve Toplumsal Tezahürler. İstanbul: Otonom Yayıncılık, 2021
[2] Okçul, Mustafa. “Öznenin Hariçtekini İtibarsızlaştırma Uğraşı: Ötekilik”. Mecmua Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl:6, Sayı:12, 2021
[3] Direk, Zeynep. “Derida’nın Dostluk Politikaları”. İstanbul: Birikim, s.60, Sayı: 326-327, 2016
[4] Amery, Jean. Suç ve Kefaretin Ötesinde, Alt Edilmişliğin Üstesinden Gelme Denemeleri. İstanbul: Metis Yayınları, 2022