Öyküyü diğer edebiyat türlerinden ayıran özelliği anlatılmayan, saklı kalan alanlarının olması. Böylece okur öykünün içine çekiliyor ve kendi zihninde öyküyle bir diyaloğa giriyor. Ustalık gerektiren bir iş. Bir labirentte elindeki yapbozlarla dolaşan karakterler, ellerinde yapboz dolaşan başka karakterlerle rastlaşıyor. Sözcüklerle sonu gelmeyecek oyunlar oynamakta yatıyor öykünün heyecanı. Ve tüm bunları düşünüp yazıya dökmek gerçek bir cesaret istiyor.
Duygu Terim’in ilk kitabı Aslında Her Şey Yolunda hakkında bir söyleşi yaptık. Bu yazarın ilk kitabı. İpuçları ve detaylarla bir yumak gibi örülmüş öyküler canlı ve duru bir Türkçeyle yazılmış. Kendine has bir dil oluşturan Duygu Terim’le tanışmanızı isterim.
Dilek Şimşek: Türk edebiyatında öyküye olan ilginin artış gösterdiği belli. Bu eğilimi siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin öykülerinizin yeri neresi?
Duygu Terim: Öykü oyunbaz, okuruyla cilveleşen bir tür, net bir tavrı yok, yanılmıyorsam Tomris Uyar’ın dediği gibi susku noktalarından oluşuyor. Kısalığı ilk bakışta okuru aldatabilir. Her şeyin hızlandığı bugünde okur okudum bitirdim demek için öyküyü seçiyorsa, afallayabilir, umduğunu bulamayabilir. Öykü hakkındaki fikirlerim böyle, öykülerin yerine okur karar verecek. Ben bir kitap yazdım, Türk edebiyatı’nda damga vuracak gibi bir arzum hiç olmadı.
Yazma gereksinimi nereden kaynaklanıyor?
Yazmak doldurulamayan bir boşluktan, bir arayıştan, bir kaçıştan kaynaklanıyor benim için. Kafamın içindeki karışıklıkları dışarıya yeğlediğimden oraya sığınıyorum. Dış dünyayla bağlantımı kesip kurmaca dünyasında vakit geçirmekten hoşlanıyorum. AVM’ye gidip vitrinleri seyretmek yerine, okuduğum kitaplardaki karakterleri seyretmeyi, onlarla konuşmayı tercih ediyorum.
Çocukluğunuzda yazar olacağınız aklınıza gelir miydi?
İlkokulda cumhurbaşkanı, ortaokulda tarih öğretmeni, lisede gazeteci olmak istiyordum. İçinde kütüphane olan bir eve doğmadığım için bilinçli okumayla geç tanıştım. Hepimizin zaman zaman kendisine sorduğu ben neredeyim, ne yapmak istiyorum sorusunu bankacılığın onuncu yılı dolmak üzereyken, 34 yaşında fazla ciddiye aldım sanıyorum, o günden beri ne yapmak istediğimin farkındayım.