Sıfır Sayı
Tehlikeli Metinler

Sıfır Sayı

Bayram Sarı

Sıfır Sayı, gazete ve dergilerin pilot sayısına verilen isimdir. Umberto Eco, Sıfır Sayı adlı son romanında da okurlarına farklı ufuklar açarak, asla çıkmayacak olan bir günlük gazetenin hazırlanışıyla geçen bir yılın öyküsünü, yozlaşmış haberciliği, şantajın gücünü ve yönlendirici medyanın iç yüzünü büyük bir kaos kurarak anlatır. İdeolojik sapkınlıkların doğurduğu tuzaklara metnin her sayfasında değinilmektedir. Sıradan okur etrafında olup bitenleri izlerken, Umberto Eco önüne konan haberlere neden kuşkuyla bakması gerektiğini ısrarla yazar ve neredeyse otoritenin yarattığı algılardan kurtulması için şiddetle sarsar.

 

1992, gerçekten de İtalya için önemli haberlerin yaşandığı bir dönem, şubat ayında savcı Antonio di Pietro “Temiz Eller” operasyonuna girişmiş ve siyasi yozlaşma ve rüşvet ağını ortaya çıkartmaya başlamıştı. Gazetenin 1992 yılının nisan ayında başlayıp haziran ayında sonlanan yazı kurulu toplantıları ekseninde medyayı soruşturan kitap için mekân olarak Milano’yu seçen Umberto Eco, İtalya tarihinin 1945 sonrasını da irdelemektedir. Bu yüzden romanın geçtiği aylar İtalya haberciliği için çok önemli bir dönemdir.

 

Yeraltı dünyasının patronu Vimercate, üst sınıfa alınmak için şantaj mektubu olarak kullanmayı amaçladığı bir gazete çıkartmayı istemektedir. Görevlendirdiği gazeteci Simei ise işler ters giderse bu süreci kitaplaştırarak kendi şantaj mektubunu hazırlayıp cebini doldurmak niyetindedir. Simei’nin iyi kahraman olarak yer alacağı kitap için onunla anlaşan Sıfır Sayı’nın birinci tekil şahıs anlatıcısı Colonna’nın bir diğer işi de yazı işleri müdür yardımcısı gibi bir şey olarak yazı kurulu toplantılarına katılmaktır. Colonna, çeviriyle hayatını kazanıp ansiklopedi düzeltmeleri yapan ve kendini kaybedenlerden biri olarak gören elli yaşında bir adamdır. Üçüncü sayfa habercisi Cambria, gizli servislerle ilişkisi olduğu düşünülen Lucidi, bilmece bulmaca sayfacısı Palatino, eski matbaa çalışanı Costanza, skandal açıklamalar hafiyesi Braggadocio ve onurlu gazetecilik yapma hayaliyle orada bulunan dedikodu gazetecisi Maia ise işe alınan diğer gazetecilerdir. Okuma boyunca her birinin deneyimi, deneyimsizliği üzerinden bir gazetenin nasıl yönlendirici haber yapabileceği tartışmalarına tanık olunmaktadır.

 

Umberto Eco, kitabın son sayfasını kapattığında okuru trajik bir kaosun içinde çelişkilerle tek başına bırakmaktadır. 90’lı yıllara ait olan bu hikâyeye 2010’lu yıllardan bakıldığında yazarın önermeleri okura, okurun zihin açıklığına göre, net bir gerçeklik ya da bulanık bir yarı gerçek yarı kurgudan ibaret gelebilir. Bu sıfır sayı çıkacak gazetenin nasıl olması gerektiğinin tartışıldığı, daha doğrusu gazete patronunun görevlendirdiği yayın yönetmeni tarafından dikte edildiği yazı kurulu toplantıları adeta bir gazetecilik okulu gibidir. Bir gazetenin nasıl olmaması gerektiğinin madde madde işlendiği kitap, kötü gazeteciliğin nasıl yapıldığının da kanıtıdır.

 

Demokratik gazeteciliğin ana ilkesi, olayların görüşlerden ayrı tutulmasıdır. Sıfır sayı olarak adlandırılan bu gazetede ise bunun tam tersinin nasıl çaktırmadan yapılacağı tek tek tartışılıp belirlenmektedir. Başkasının ağzından söylemek için tırnak işaretinin önemi, yalanlamak, tekzip, okur mektuplarına yanıt, ima ederek haklı çıkmanın yöntemleri, kültür sanat sayfasının gereksizliği, en basit bulmacalar, herkesin kendini bulacağı burçlar, ölüm ilanları, ölen halka mal olmuş birinin ardından hemen haber yapabilmek için hazır tutulan dosyalar ki, bunlara timsah gözyaşları diyorlar; asıl haberi enformasyon ortamında boğmak sıfır sayının alt başlıklarıdır. Çevre ve atmosfer sorunları, tarikatlar, Tapınak Şövalyeleri, petrol, ilaç, eğlence gibi sektörler, mafya, siyasetçiler, askerler, gizli örgütler, cinayetler, suikastlar, bombalar ve 1945’te Mussolini yerine dublörünün öldürüldüğünün iddiasının detaylıca işlendiği toplumsal konular kitabın ilginçliğini arttırmaktadır. Aşkı ve bireyin kendini bulma sürecini, kaybeden olmanın kazandırdığı zaferi de sayfalarında buluruz sıfır sayının.

 

Kitapta “Alimliğin hazları, kaybedenlere mahsustur,” diyen Umberto Eco, hikâyeyi niçin sakıncalı bir karakterin bakış açısından anlatmayı seçtiğini anlatırken; kaybedenleri merkeze koyduğunu söylemektedir: “Dostoyevski kaybedenler hakkında yazıyordu. İlyada’nın ana karakteri Hektor bir kaybedendi. Kazananlar hakkında konuşmak son derece sıkıcı. Gerçek edebiyat, daima, kaybedenlere dairdir. Madam Bovary bir kaybedendir. Julien Sorel bir kaybedendir. Ben de aynı işi yapıyorum, hepsi bu. Kaybedenler daha büyüleyici. Kazananlar aptaldır. Çünkü şans eseri kazanırlar.”

 

Umberto Eco medyanın en çirkin yüzünü okuruna göstermektedir:

 

Eğer bir gazete yarının haberini yazıyorsa, spekülasyon yapıyordur, haberleri kendi istekleri doğrultusunda manipüle ediyordur. Bu durum özellikle bu günlerde romanı okuyacak olanlara çok anlamlı gelecektir. Medyanın manipülasyon gücü, şantaj ve komplo teorileriyle yaratılan paranoya ayrıca siyasi bir güç oluşturmaktadır ve Umberto Eco kitabında asıl buna dikkat çekmektedir.

 

Sıfır Sayısından Sonuç:

 

Dürüst ve güçlü gazeteciliğin önemini bugünlerde daha iyi anlamaya başlamamız gerekirken, ne yazık ki öyle olmuyor. İçinde yaşadığımız onca felaketten sonra görmemeyi ve gönüllü kandırılmayı ısrarla istemekteyiz.

 

Madalyonun ön yüzünde gerçek gazeteler, gazeteciler yaşanan çoğu felaketin başlıca sorumluları olarak gösterilmektedir. Yaptıkları haberler, yazdıkları yazılarla aydınlığı getirmeye çalışıyorlar, biz bu gerçekleri öğrenmek istemiyoruz. Üzerimizde yaratılan sahte cennet algısıyla mutlu olmayı seçtiğimizi sanıyoruz. Dürüst gazete ve gazeteciler yayımladıkları haber ve yazılarla gerçeğin ortaya çıkması için uğraşırlar ve yaptıkları işler, erk sahiplerinin damarına bastığı, oyunlarını bozduğu, planlarını karıştırdığı için hakarete maruz kalır, aşağılanır, hapsedilir ve öldürülürler.

 

Kötü yönetimin faturasının gazetelere, gazetecilere kesilmeye başlandığı yerde basın özgürlüğünün sonu gelmiştir. Basın özgürlüğün bittiği yerde de çıkar gazeteciliğinin önü açılmıştır. Gücün ve güçlünün yanında yer alan, görevi ise alkışlamaktan ibaret olan bir gazetecilik anlayışı türer ki, sıfır sayı olan gazetelerin en sadık okuru olmayı bilinçli seçimimiz zannederiz. Sıfır sayılı medyanın, sıfır bilinçli takipçileri olarak, yalan tek doğrumuzdur artık.

 

[1] Umberto Eco,Sıfır Sayı, Çev.,Eren Yücesan Cendey,(İstanbul:Doğan Kitap,2015)