“Sinağrit Baba” * Üzerine İç Konuşmalar
Yazılar

“Sinağrit Baba” * Üzerine İç Konuşmalar

Hülya Soyşekerci

Günlerden bir gün Sinağrit Baba ölmeye karar verir; ölümü kendi seçimiyle olacaktır. Ölümünü kendi kontrolü altında bulundurmak onun açısından bir özgürlük alanıdır. Ölümünün ne zaman ve kimin oltasına takılarak gerçekleşeceğini seçme özgürlüğüdür bu.

 

“Seçmek, ötekileri dışarıda bırakmak demektir aynı zamanda. Seçimlerimiz özgürlüğümüz olduğu kadar, bizi sınırlayan birer eylemdirler. Seçmek; bütünü bırakmak, yaşamı tekile indirgemektir…”

 

Sinağrit Baba, yaşlanmanın ürkütücü sonuçlarından kaygılanır. Ölümü muhteşem olmalıdır; yaşadığı muhteşem ömre yakışan bir ölümdür istediği. Deniz dibindeki kayalık sarayında bir kral gibidir o.  Denizdeki dünyadan deniz üstüne çıktığında öyle güzel bir ziyafet sofrasına kurulmalıdır ki yaşamındaki ve ölümündeki ihtişamın bir anlamı olsun.

 

“Zamana karşı koyamayız asla; her şeyin bitişi vardır. Yaşam bir anda, bir noktada tükenir zaman yolculuğunda. Bu tükeniş, kendi varoluş sorunumuzun odak noktasıdır. Kendi seçimimiz olsun ya da olmasın, ölüm bir gizemdir. Ölümün gizemini çözmek için ölmüş olmak gerek. Ölüme geçenler bu yöne bilgi ve haber iletemezler; kanallar kapalıdır artık. İki taraf da derin bir gizemi yaşar kendi içinde. Ölümün ihtişamı onu dıştan gören içindir elbette; ölümü yaşayan için ihtişam diye bir kavram ya da duygu var mıdır acaba?”

 

Deniz dibi inanılmaz bir dünyadır; bu büyülü dünyada ışığın, gölgenin, dalganın, yosunun, taşların, kayaların yansımaları çoğalır durmadan. Gün ışığının yansımaları, ay ışığının donuk beyazlığına dönüşür; aslolan o sonsuz yaşam döngüsüdür. Balıklar sessizdirler. Kendilerini aldatan ışıltılı oltalara takılıp avlanıverirler birer birer. Onları uyarmak istemez Sinağrit Baba. Ona göre, birliğin gücünün, beraberlik bilincinin olmadığı bir mekândır deniz altı dünyası. Balıkların bu bilinci kazanamadıklarının farkındadır. Bu farkındalık, gizli bir kibir taşır özünde.

 

“Deniz üstü de böyledir biraz; insanlar arasındaki beraberlik bazen öyle zayıflar ki… Herkes kendi havasındadır; kendi küçücük kaygılarıyla kuma gömer başını. Hiç kimse gerçekleri görmek istemez; görse bile çıkarları nedeniyle umursamaz. Bazen kibirli bir acımasızlığı yeğleyip, tehlikeye koşanı uyarmazlar. Birbirlerinin mutsuzluklarıyla da beslenir deniz üstü dünyasındakiler. Kocaman ağızlar kurtlar sofrasında açılır…”

 

Deniz üstü dünyasında her türden insan vardır; zayıflıkları, iyilikleri, güzellikleri, kötülükleri, kusurlarıyla bin bir çeşit insan… Sinağrit Baba görmüş geçirmiş, bilenmiş sezgileriyle oltaların sahiplerini de tanır birer birer. Gururlu, kibirli, kıskanç, açgözlü, içinden pazarlıklı, korkak, edepsiz, külhani bulur olta sahiplerini. Ona göre, kusurlu ve zaafı olan insanlardır hepsi de… Hiçbirinin oltasında ölmeyi bilgeliğinin şanına yakıştırmaz. Ve… Kocaman ışıltılar saçan bir oltaya ümitle atılır; hiç tanımadığı birinin oltasıdır bu. Birden atıldığında ne kadar korkunç bir insanın oltasına yakalandığını anlar; bu adam hiç sınav geçirmemiş, her devirde şansı yaver gitmiş ikiyüzlü bir insandır. İkiyüzlülüğün erdemsizliğinin kendisi bile farkında değildir adam; bunu bir yaşama biçimi olarak içselleştirmiştir. Sinağrit Baba, yakalandığı o meşum anda görür bu gerçeği. Çok geçtir artık. İsyanlar içinde, çırpına çırpına ölür. İkiyüzlülük, bilgeliği bile gafil avlamıştır ne yazık ki.

 

“Sınav geçirmek, ikiyüzlülüğün perdesini yırtar, maskeleri söker atar bir anda. Sınav geçirmemişlerin maskeleri yüzlerinde durur; insanları aldatırlar durmadan. Bilgeliğin ikiyüzlülüğe av olması ne denli acıtıcı ve ne denli trajik… Her şeye karşın içtenliğin ve sevginin, o aldatan maskeleri gün gelip yok edeceğine inanıyorum…”

 

__________________________

*Sait Faik’in bir öyküsü