‘Vasat’a dair sözlüğe edebiyatın ‘yataklık’ ettiğini söylemeye gerek var mı? Edebiyatın ‘tip’leri hayattan yansıyan ‘tipler’ değil miydi zaten? Buradan yürüyelim şimdilik, ne çıkacak önümüze, bakalım?
Türkiye: Kurnazlık ve ‘küçük hesaplar’la donanmış yeteneksizlerin, değerli insanları kendi hesapları için ‘organize’ ettikleri ülke…
Hin: Kurnaz, ufarak ‘oyuncuk’larla amaçlarına ulaşan acayip ‘akıllı’ tiptir. Yeteneği bununla sınırlıdır. Mesela şiir yazamaz, ama manzumelerini edebi mahfillere ‘şiir’ diye kabul ettirmek için ‘organize işler’ dahil, sergilediği ‘performans’ muhteşemdir! Gogol kusura bakmasın, bizim ‘hinler’ onunkilerden daha becerikli, onun Çiçikov’u ‘ölü canlar’ı listeliyordu, bizimkiler ‘canlı canlar’ı ‘mum/yalıyorlar’! -Yani, azizim Nikolay Vasilyeviç, bu zamanda yaşasanız işiniz ziyadesiyle ‘çetrefil’ olurdu!-
Lujin: Dunya’nın nişanlısı, hayır bildiğimiz Dünya’nın değil, Suç ve Ceza’daki Dunya’nın. Dunya onu sevmez, ona muhtaç olduğu için hayranlık ‘gösterir’; Lujin de bundan büyük zevk duyar elbette, ona ‘hayranlık’ duymalısınız zira! Dostoyevski’den sonra çok değişti, sadece Dunya’nın değil Dünya’nın da kendisine hayran olduğunu düşünmeye başlamış yazık! Şişkin ve mağrur tiptir, ‘kişileri’ ona tırmanır, yanlış okumadınız, evet tırmanır; ah, üstadım Fiyodor Mihayloviç, Lujin bir ‘dağ’dır artık!
Svidrigaylov: Suç ve Ceza’daki Dunya’ya sarkıntılık eden patron. Dostoyevski’den sonra bildiğimiz Dünya’ya da sarkmaya başladı! Muhtelif makam ve mevkide karşınıza çıkabilir. Patron, hoca, editör, barmen, yazar-çizer, şiir-bozar, okumaz-yazar, jüri şeysi, organizatör, hulâsa, ‘çağdaş yaşamın gereği’ olarak türlü kılıkta görebilirsiniz! ‘Çapkınlığı’ bir arkadaş veya ‘eşit’iyle ‘hoş şeyler’ yaşamaya değil ‘erk’ini ‘şey’ olarak kullanmaya dayanır. Muktedir olmalı, ‘üst’ olmalı illaki!
Başka ‘kâğıtlar’da buluşmak üzere…