Birkaç yıl önce aramızdan ayrılan Marquez’i, Latin Amerika edebiyatına büyülü gerçekçilik eliyle kocaman bir adım attırıp bugünkü saygın ve ayrıcalıklı yerine oturtan yazar diye anabiliriz. Olmayacağına aklımızın ermesine rağmen gözümüze gerçekten daha gerçek gibi görünen olayların anlatısı, diye kısacık özetleyebileceğimiz büyülü gerçekçilik akımı, aslında Marquez’in icat ettiği bir şey değildir. Ondan önce yine Latin Amerikalı Rulfo, Asturias gibi yazarlardan bu üslupla yazılmış romanlar okuyorduk. Hatta büyülü gerçekçiliği, Usta ve Margarita’nın yazarı Mihail Bulgakov’a kadar yaslamak mümkün. Ne var ki söz konusu akım, konu komşudan alınan borç parayal Arjantin’deki yayıncıya postalanabilen Yüzyıllık Yalnızlık nüshaların ardından roman 1967’de yayınlanınca patlamış, babaannesinden dinlediği hikâyelere benzer dille oluşturduğu romanın göreceği ilgiyi Marquez bile öngörememiştir. Buendida ailesinin yüzyılını (belki de sömürge tarihiyle birlikte dörtyüz yılını) anlatan Romanın içine dalmadan önce Marquez hakkında birkaç bilgi, yazarı tüm dünyanın neden bunca çok sevdiğine dair fikir verebilir.
Marquez inançlı bir sosyalistti ve Amerikan emperyalizmine karşı ilkeli bir tutum benimsemişti ama aynı zamanda Sovyet despotizmini ve Moskova modelini de kıyasıya eleştirmekten geri durmazdı. Diktatörler tarihimizin mitolojik canavarlarıdır diyecek ve Başkan Babamızın Sonbaharı romanında bu savı işleyecek kadar cesurdu. Hep halkın arasındaydı ve tam bir halk kahramanıydı. Edebi açıdan, Kırmızı Pazartesi romanında olayların sonunu başta söyleyecek kadar aykırıydı. Gerçekçi Tolstoy ile romantik Dostoyevski’nin muhteşem karışımı üzerine eser miktar büyü tozu serpilmiş haliydi. Fahişelerle sıkı dosttu ve bir zaman aralarında yaşamıştı ama ömrü boyunca Mısır asıllı eşi Mercedes’e aşıktı.
Bu adamı benim de, sadece edebiyatıyla değil, insanlığı ve hayata bakış açısıyla da çok sevdiğimi anlamışsınızdır. O kadar ki kendisi, Hayal Kurmak Bedava adlı çocuk kitabıma teşrif etmiş, varlığıyla satırlarıma ve genç kahramanlarıma onur vermiştir. Marquez’i anladık, hoş, güzel, iyi ama Yüzyıllık Yalnızlık’ı bunca sevmemize sebep ne ola ki? Bir dolu şey söylenebilir ama ben ilk sıraya, sentetik, Batı edebiyatının kalıplarına özenen bir metin olmak yerine yerel ayrıntıların ve sıradan, gündelik hayatın, olağanüstü ve imkansızla kaynaşmasını koyardım.
Yüzyıllık Yalnızlık’ta dünyayı alt eden kahramanlar yerine, mücadeleci ancak beceriksiz devrimciler vardır. Kadın düşkünü erkekler ve aşk düşkünü kadınlar arasında tek bir kişi, anaç ve bilge Ursula, geleneğin direğidir. Büyü bir yerde durur ama hayat bütün gerçekliğiyle sürüp gider. Büyülü gerçekçiliği ve Marquez’i anlama yönünde, ustanın şu fevkalade sade sözünü çok anlamlı bulurum;
“Gerçek domates fiyatlarından ibaret değildir,” der ve büyülü gerçekçiliği fantastikle karıştıranlar için ekler, “Fantastik kelimesinden hiç hoşlanmam ve sonuna kadar gerçekçiyim.” Bir Amerikalı yazarın, fantastik metinler İspanyolca yazılınca büyülü gerçekçilik diyoruz, şeklinde yorumunu okumuştum. Ne kadar da sığ olabiliyorlar bazen. Yüzyıllık Yalnızlık’ta mekân olarak seçilen Macondo da çök özeldir. Ailenin atalarının okyanusta karaya çıkışı evrimi, Amazon’un içerlerine ilerlerken ormanda başıboş dolanmaları, çölde başıboş dolanan Yahudileri anımsatır. Nehirdeki ilerleyiş biraz da tufandan kaçış gibidir. Ama Buendida’ların arasında bir Nuh yoktur. Kurulan kasaba ilk başta cennetten bir köşedir. Nesnelerin adı yoktur. Hoşgörü hakimdir her yana. Ve sonra modern zamanlar başlar ki …
Bir aile tarihiyle birlikte İspanyol istilasından itibaren Güney Amerika tarihini ve hatta yukarıda andığım şekliyle evrimden itibaren canlılar tarihini alttan alta işleyen romanda zamanın kullanımı büyüleyicidir. İlk cümlede üç farklı zaman dilimini okuruz. Sonda ise tüm olayların aynı zamanda kaydedildiğini anlarız. Büyüme ve çöküş kutsanmaz ve mutlak ironiyle ele alınır. Çünkü büyüme, zafer, çöküş, yenilgi dediğimiz şeyler bizim uydurmamızdır.
Roman, alttan alta bürokrasiye ve devlet kuramını, dinin toplumdaki rolünü eleştirir roman. Karşı tarafta merkezi devletle çatışan halk, Karayip folkloru ve her tür statükoyu reddeden bir ruh vardır.
Yüzyıllık Yalnızlık’ı ilk kez okuyacaklara küçük bir uyarıyla sonlandıralım. Birbirlerinin adlarını sürdüren karakterler, bir yerden sonra iç içe geçen olaylar, bu Jose şimdi kimin oğluydu ya da Güzel Remedios kiminle evlenmiş ama kime aşıktı gibi sorulara çok fazla takılmayın. Marquez bize, büyük bir insanlık ailesinin halkası olduğumuzu ve sona ererken başladığımızı hatırlatıyor belki de. O nedenle isimler bir yerden sonra önemsiz kalıyor.