8 Mart – Kutlama Değil Bir Anmadır!
Rahat-sız

8 Mart – Kutlama Değil Bir Anmadır!

Anıl Çetinel Örselli

Rahat-sız köşesinde bu ayın konusu KADIN’ın ülkemizdeki durumu ve kültürel gözlüğümüzle kutlanası bir gün olarak baktığımız 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.  Bu güne dair tarihsel gelişimi bir zahmet araştıranlar tarihin kutlanmaya değil anmaya ve mücadeleyi öncelemeye değer olduğunu anlayacaklardır. Anmaya geçmeden de bazı rahatsız edici gerçeklere bakmakta fayda var.

KADININ EVİ YOK!

 

Sosyal mecralara bir iki cümlelik aforizmalar bıraktıktan sonra vicdanen hallettiğimizi düşündüğümüz, buzdağından hallice meselelerimiz var bizim. Bu coğrafyada; sözüm ona gündem dediğimiz, son sürat giden ve ne zaman kasnağından sıyrılacağı belli de olmayan bir at arabasının tekerleri içinde sürükleniyoruz. Durup düşünmeye vaktimiz de mecalimiz de niyetimiz de yok sanki. Belki o suni gündemi bile cinsiyet eşitsizliğine kurban verdiğimiz için “kadın” her daim ölüsüyle-dirisiyle ikinci planda!

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu-2023 verilerine bakıp canını sıkmak istemeyenler için amme hizmeti niteliğinde özet geçerek canınızı bilhassa sıkmak isterim. Verilere göre göre; geçtiğimiz yıl 2023’te 315 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, 248 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. Evet! doğru okudunuz! Rakamdan ibaret sandığımız hayatların içerdiği şiddetin yalnızca bir sonucu bu. İsmi, cismi, geçmişi olan, baskının kenarından da olsa nefes almaya çalışan kadınlar öldü/ölüyor yine. Kurmaca öykü karakterleri değil, bizzat kendi hazin öyküleri içinde etten kemikten karakterleri olan kadınlar ölüyor! İstatistiklere göre; sayısını saydığımız ama kendilerini insandan saymadığımız bu kadınların %42’i evli oldukları eşleri tarafından ve yine büyük çoğunluğu (%65) da evlerinde katledildi.  Kendi evlerinde! Kendi çatılarının altında… Kendi mahremlerinde… Kendi huzurlu limanlarında… Anlayalım artık; evler kadınlar için yalnızlık demek, çaresizlik demek.

Ya biz? Bizler evlerimize çekildiğinizde ne katliamlar yaşanıyor bilmiyoruz cılız ampullerin aydınlatamadığı viranelerde. Haberimiz yok süslü avizelerin parlaklığında kör olunan hanelerde neler olduğundan.  Belki de üst kattan gelen feryatları televizyon kumandamızın ses düğmesini kökleyerek bastırıyoruz. Eğitimli, eğitimsiz, fakir, zengin ama tekmili yalnızlaştırılmış ve dahi köleleştirilmiş, efendilerinin boyunduruğunda yaşayan eşler, kardeşler, anneler, sevgililer; neler neler yitiriyorlar kim bilir kapalı kapılar ardında? Yaşanan felaketleri ancak üçüncü sayfa haberlerinde; o yitik insanların var olduğunu belirten iki üç harfin peşi sıra okuyoruz. “S.Ç, eski eşi tarafından 18 yerinden bıçaklandı. “B.S, reddettiği sevgilisi tarafından sokak ortasında başından vuruldu”, “H. T. , çocuklarının gözü önünde katledildi” Sonrası beylik cümleler, yalandan sorgulamalar, uzaklaştırma emirleri, saman alevi gibi hızlıca yanıp sönen tweetler, storyler… Beyhude çırpınışlar, göstermelik empati kırıntıları… Ölmek bile bir ders ve bir çare değilken, Duygu Asena’nın öncesinde ve sonrasında hala daha “kadının adı yokken” bu topraklarda, biz “biz” olup da tutunamıyoruz birbirimize.

 

Şiddetin külliyatını, eşitsizliğin zemherisini yaşayan kadınlar, çocuklar varken; insanlıktan nasibini almamış kravatlı-takım elbiseli caniler ceza indirimleriyle sırıtabiliyorlar ekrandan. Adliyelerde, kelepçenin bile utandığı ama katilin utanmadığı sahneler yaşanıyor. Bir deprem, bir sel, bir heyelan gibi yıkıcı, insan yapımı afetler yaşatılıyor kadınlara.  “Sesimi duyan yok mu?” diye bağıranların, kendi evinin ve yuvasının şiddetten örülü enkazı altında kalanların yanında olmayacak mıyız? Ben kelimelerimle, sen şikâyetinle, diğeri ihbarıyla, susmayarak mütemadiyen destek çıksak ya birbirimize? Etten bir zincir gibi birbirimize bağlı, yekpare bir yürek olabilsek, “kadın kadının kurdu değil yurdudur” düsturuyla, kenetli ellerimizi çözmeye çalışanlara inat bir arada, omuz omuza durabilsek ya?

 

Artık kadının adı da evi de olabilse ya?

Kadın’a dair her ne okursanız okuyun benzer motifleri, birbirine yakın dertleri göreceksiniz. Edebiyatta, sanatta, sinemada, tiyatroda… Bu yüzden özellikle bir kaynak önerim olmayacak. İyisi mi okumaktan, izlemekten ve bakmaktan ziyade anlamak ve değiştirmek olsun düsturumuz. Emekçi kadınların bitmeyen mücadelesiyle 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde dünyayı kendi çabasıyla güzelleştiren tüm kadınları anıyorum.

 

Karnaval Dergi’ye ve RAHAT-SIZ köşesine ayırdığınız zaman için teşekkür ederiz.

Madem rahatsızız öyleyse varız!