Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın.
Yalnızca iki harfini öğrendim:
A
H!
Ah’lardan yaratılmış bir kadın, Ah’lardan bir şiir ağacı yaratmış bir şair ve “Ölen her kadın için şiir yazdım” diyen Kadın Şair; Didem Madak. Kadın olmanın anlamını, derinliğini, sırlarını şiirlerinde çıktığı içsel yolculuklarda olguları kavramlarla bağdaştırarak somutlaştırıyor. Zihnin ve kalbin ortaklığından doğan en samimi, en doğal, en yaşamdan hislerin yeniden bulunmasını sağlıyor. Öyle ki kendi yaşamını metafor olarak kullanıp imgeler denizinde cesursa, korkusuzca yüzdürüyor. Çocuk, anne, baba, kardeş olgularıyla ailenin yerinin ne kadar önemli ve kıymetli olduğunu ince bir üslupla kalbe kesikler atarak aktarıyor. Felsefe ve psikolojiyi çok iyi kullanarak insan ruhunun çözümlemesi şiirinin derininde kendinden yola çıkarak ben diliyle sunsa da herkesin ruhunda açılan bir yarayı, usul usul kaşıyor. Yaşamsal deneyimlerinin toplumsal olaylarla iç içe geçerek tarihe geçmiş kahırlı bir zamanın şiirini kendine has diliyle kuruyor. Yaşamdan besleniyor ki yaşamının zorluğu da onu şair yapmaya yetiyor.
Hayata hızlı alışmak zorunda kalan Madak; İzmir’in güzel kızı, 8 Nisan 1970 tarihinde, Füsun ve Yusuf çiftinin ilk çocuğu olarak doğar. Çocukluğunun büyük bir kısmını Anne ve babası öğretmen olduğu için Amasya ve Burdur‘da geçer. Altı yaşındayken, ‘Uzun siyah saçlı kız’ olarak da şiirlerinde sıkça bahsettiği, umudu, yoldaşı, kardeşi Işıl dünyaya gelir. Çocukluğundaki zorluklara birlikte göğüs gerdiklerini çok sonraları “Ay Işıl’a Sığınmıştı.” şiiriyle yazıya dökmüş ve dokunduğu kalbe ince bir sızı bırakır;
“Işıl çocuktu o zaman, ben de öyle,
Mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle,
Hani her çocuğu başka bir çocuğa yaklaştıran bir şarkı vardır ya,
Kıyıya yanaşan bir gemi gibi.
Zorlukla geçen çocukluk yılları, 12 Eylül olayları sırasında babasının Uşak‘a sürülmesiyle başlar. Didem Madak, annesi ve kardeşiyle birlikte Burdur’da kalarak sıkıntılı bir hayat geçirmeye başlar. Ülkenin çok karışık bir süreçten geçtiği bu dönem; Füsun Hanım ve kızlarının geçirdiği sancılı günlerdir. Sonrasında ise 1983 yılında, beyin kanseri sebebiyle annelerini kaybederler. Didem Madak’ın şiirlerine tesir edecek olan ilk büyük travma annesinin dünyasından aniden gitmesi olur ve asıl zor günler yeni başlar. Annesine ve annelere yazdığı şiirlerdeki sevgi ve özlemi hissetmemek mümkün değildir. Şairin çocukluk hatıralarını, annesine olan hasretini yoğun bir lirizmle dile getirdiği, dizelerine ilkin şöyle yansır;
“Ölen her kadın için şiir yazdım.
Onları Muc’a evin karşılığında verdim,
Çok ucuza.
Artık bütün üzgün oluşlarımın adı: Anne!”
Babasının kısa süre sonra tekrar evlenmesiyle birlikte yavaş yavaş ilişkileri kopmaya ve aralarına kalın bir duvar örülmeye başlar. İlköğretimine Uşak’ta, babasının yanında, başladıysa da ortaokul ve liseyi İzmir’de tamamlar.
Sonrasında babası için yazdığı yine yaralayan birkaç dize şöyledir;
“Babam…
Çıkarılmış bir adam bütün fotoğraflardan.
Kader neydi sanki o zaman,
Masada açık unutulmuş Turuncu kulaklı bir makastan başka…”
Ve babasına son sözleri;
“Yaşasaydın, hayatının ortasına Güller yığan bir adam olsun isterdim babam.”
Didem, kardeşi Işıl’la bir gün annelerinden yadigâr olmamasından yakınırken, teyzeleri onlara en değerli yadigarı getirir ve Didem’in hayatı değişir. İşte o an hayatın tutunacak belki de ne kalın en sağlam dalını teyzesi uzatır; el yazması bir şiir defteri ve Varlık Dergisi koleksiyonu… Şairliğinin ilk temeli burada atılır işte…
“Yüzüm güvercinlere emanet
Gecenin vitrinine konulmuş
Büyük bir yakut parçasıydı sabah” umudun simgesi gibi kalemine dökülen…
Üniversite sınavına girdiği ilk yıl Ege Üniversitesi Biyoloji Bölümünü kazanır ancak maddi sıkıntılardan dolayı çalışmak zorunda kalınca okulu bırakır. Daha sonra tekrar sınavlara hazırlanan Madak, bu kez Dokuz Eylül Üniversitenin hukuk fakültesine girmeyi başarır.
Babasıyla olan ilişkisinin bozulmasından dolayı birinci sınıftayken kaydını dondurur. Henüz on dokuz yaşındayken gizlice evlenip evi terk eder.
“Ardımda kırık bir ayna
Üvey anneleri hayatımın.
Batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu…
Evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı.
Hüzün neydi sanki o zaman
Artık kullanılmayan dikiş makinası annemden kalma.
Ölüm neydi sanki o zaman
Bir önseziden başka.”
Yaklaşık dört sene evli kaldıktan sonra boşanır. Çok zor dönemler geçiren Didem Madak, geçimini sağlamak için birçok farklı işte çalışır. Boşandıktan sonra maddi sorunlarla boğuşmaya devam eder ve yaşamaya başladığı bodrum katındaki halini; “Birden yazmaya başladım.” diyerek ifade eder. Bir söyleşide bodrum katından; “Rutubete dayanıldığı sürece şiir yazmak için çok iyi yerler.” diye bahseder.
Didem Madak, bu dönemde çok yalnız kalmış ve daha sonraları röportajında “Yalnız değilsem kesinlikle yazamıyorum.” demiştir. Kardeşi Işıl, sadece süt ve çikolata yiyerek ayakta durduğunu, hayattan memnun olmadığını, hiçbir şeyin istediği gibi gitmediğini anlattığını söyledikten sonraki üç yıl boyunca Madak’tan haber alınamaz. Sadece ara sıra kardeşi Işıl’ın yanına gider. Gidişlerinden birinde karşısına örtünmüş olarak çıktığında Işıl’ı çok şaşırtır; “Örtündüm ben… Her şeye karşı… Kadın kimliğimden de sıyrıldım. Bu beni rahatlattı.” demiştir.
Didem Madak, bu dönemde tasavvufla ilgilenir. Kardeşi Işıl Madak’ın bu dönemiyle ilgili “Çok umutsuzdu. Kapanarak bu durumdan bir çıkış yolu bulacağını umdu. Ablam o dönemden inanarak kurtuldu. Yoksa kayıp gidecekti. Hukuk Fakültesi’ni de bu dönemde bitirebildi.” demiştir. Bu durumu da şiirlerinde şöyle anlatmıştır:
“Allah benim çaresizliğimdi, artık konuşabileceğim kimsem kalmadığı için konuştuğumdu.”
Çok şey yaşadığı bu dönemi anlattığı, “Ah’lar Ağacı” şiirinin bir bölümü şöyledir:
“Ben acılarımın başını
Evcimen telaşlarla okşadım bayım.
Bir pardösüm bile oldu içinde kaybolduğum.
İnsan kaybolmayı ister mi? Ben işte istedim bayım.”
Didem Madak yarım bıraktığı hukuk eğitimini 2000 yılında tamamlar. Bu süreçte, edebiyatçı Müjde Bilir ile sıkı bir dostluk ilişkisi kurar. Müjde Bilir bir röportajda onun kaçışını şöyle anlatır; “Didem beni bir akşam aradı ve annesini özlediğini anlattı. Taksiye binip bana gelmesi için ikna ettim. Geldiğinde mahcup ve çekingendi. Anne şefkatine duyduğu özlem derinden belli oluyordu. ‘Çok mutsuzum’ dedi. Ertesi gün buluşmak için sözleştik. Ancak Didem gelmedi. Didem’in evine gittiğimde duvara iliştirilmiş bir not buldum. ‘Sevgili Müjde, Maviş Anne içimden hiçbir şey söylemeden gitmek geldi. Seni seviyorum. Dün gecenin şiiri zaten yazılmıştı, ben sadece kaleme alacağım.’”
Müjde Bilir için yazdığı şiirde şöyledir;
“İki kendim varmış maviş anne
Biri benmişim biri mutsuz
Ben ölürsem maviş anne, mutsuz için dünyanın bütün sabahlarına bir bilet al.
Ben ölürsem mutsuza iyi bak! “
Geri döndüğünde, kardeşi Işıl, ‘İnkılap Kitapevi 2000 Şiir Ödülü’ yarışmasından bahseder. Didem Madak bununla ilgilenmeyince kendisi bütün şiirlerini toplayarak yarışmaya gönderir. Üstünden bir süre geçtikten sonra “Grapon Kağıtları” dosyasının yarışmayı kazandığı haberi gelir. Ödül töreni için İstanbul’a giden Madak, yarışma öncesinde örtüsünü çıkararak kendi tabiriyle; “Kadın kimliğine geri dönüş” sürecine girdi. Didem Madak 1990 kuşağının en iyi şairleri arasında gösterilir.
Didem Madak, ödül töreninden kısa bir zaman önce internette bir edebiyat sitesindeki sohbette şair ve avukat olan biriyle tanıştığı Ali İhsan Özeren ile Manisa’da bir kafede buluşurlar. Yoğun, güzel bir günün sonunda genç adamın “İkimiz de bugünü anlatan bir şiir yazalım” önerisini Didem Madak kabul eder ve ikinci buluşmalarında bu şiirleri birbirlerine okurlar. Önce Genç adam okur şiirini; buluştukları kafe, meraklı garson olan şiirinde o günü anlatır. Sıra ona geldiğinde ise Didem Madak, kareli metod defterini açar ve kurşunkalemle yazdığı şiirini okumaya başlar. Örtünerek yaşadığı son üç yılı dile getirir bu şiirde. Yeni tanıştığı bir insana belki konuşarak anlatamayacağı her şey dizeleriyle dile gelir.
“Çok şey öğrendim geçen üç yıl boyunca
Alt katında uyumayı bir ranzanın
Üst katında çocukluğum…
Kâğıttan gemiler yaptım kalbimden
Ki hiçbiri karşıya ulaşmazdı.
Aşk diyorsunuz,
Limanı olanın aşkı olmaz ki bayım!”
Şiirini yani bildiğimiz ve sevdiğimiz “Siz aşk’tan n’anlarsınız bayım?” ismini alan bu şiirini okur. Ve herkesin son durağı olan söz bu şiirin de sonundadır;
“Siz aşkı ne bilirsiniz bayım
Aşkı aşk bilir yalnız!”
“Ah’lar Ağacı”’nın yayımlandığı o yıllarda Bursa cezaevinde yatmakta olan bir grup siyasi mahkûm, bir dergide Didem Madak’ın şiirlerini okurlar ve çok sevdikleri bu şairi izlemeye karar verirler. Bu kişilerden biri de Timur Çelik’tir. “Siz Aşktan N’anlarsınız Bayım?” şiirinden oldukça etkilenir. Yaklaşık on yıl süren hapislik hayatı sona erip de cezaevinden çıktığında İstanbul’da tesadüf sonucu Didem Madak’la karşılaşır. Yıllardır merak ettiği bu şairle sonunda tanışmıştır. Tanışmalarından bir yıl sonra 2006 yılında Didem Madak, Timur Çelik ile evlenir ve 3 yıl sonra annesinin adını verdiği kızı Füsun’u dünyaya getirir. Anne olduktan sonra şiir yazmayı bırakan şair bir süre edebiyattan uzaklaşır.
Didem Madak’ın ödül töreni sırasında tanıştığı arkadaşı Şükran Yücel’e gönderdiği e-postadaki metin şöyledir:
“Canım Kızım Sana mektup yazacağım. Çünkü artık başka bir şey yazamıyorum. Bu konuda pek de dertli değilim doğrusunu istersen. Sen bana belki bugüne kadar yazdığımdan başka türlü bir yazı yazmayı öğretirsin. Kendimi bir sonbahar ağacı gibi hissediyorum. Mutlu bir sonbahar ağacıyım ben. Yere düşen yapraklarımı eğilip topluyorum. Saçıma tutuyorum. Bakın yakışmış mı diye soruyorum. Sonra yaprakları havaya savuruyorum. Ben iki kişilik bir kabilenin me isimli kölesiyim. Çünkü sen acıktığında me diye ağlıyorsun ve bu ismimi seviyorum reis! Canım kızım, cehaletimden şair oldum…
Annesizlikten.
Sen sakın şair olma!”
Didem Madak “Ah benim nergis kokulu cehaletim…” diyordu AH’lar Ağacı’nda da…
Didem Madak kadın şairlerin biriciğidir, çünkü çiçek kokan şiirlerin ve annenin kıymetinin derinden hissedildiği kalemiyle aşkı da acıyı da samimi bir dille anlatıp okuyucuya en yakın kadın arkadaş gibi olur. Şiirlerinde imgeler çok mühim bir yer tutar. Madak, kelimelere yeni anlamlar yükleyerek, sanatsal bir üslûpla kendine özgü bir şiir dili oluşturur.
“Annem çok sevinmelerin kadınıydı.
Bazen sevinince annem gibi,
Rengarenk reçeller dizerim kalbimin raflarına.
Annem çok sevinmelerin kadınıydı,
Sıcak yemeklerin.
Başına diktikleri o taş,
Ne zaman dokunsam soğuktur oysa.
Ben okşadığımda ama, ısınır sanki biraz.”
Ve sonra annesini kaybettiğinin farkına vararak;
“İç ses!
Bu bahsi kapa!” sözleriyle acıyı saklamak için şiirine böyle devam eder.
Dünyaya ne kadar kırıldığını şu dizeler belki anlatmaya yeter. Kalbinin en doğusundaki yalan dünyayı gösteren belki de oraya sığınan bir kadının aklının ve kalbinin ince süzgecinden geçerek yazıya dökülen, okuyanın kalbine batan şu sözler “Kalbimin en doğusunda” şiirinden;
“Kim bir şairi kırsa
Şair gider uzun bir dizeyi kırar mesela
Bilirim kim dokunsa şiire
Eline bir kıymık saplanacak.”
Madak şiirlerinde; anne özlemi, çocukluk özlemi ve baba figürü, yalnızlık ve yabancılaşma, rutubet ve tek başınalık, kaybolma isteği ve kendini arama, ümit, ümitsizlik, vazgeçmişlik konularını, dilin imkânlarından mümkün olduğunca yararlanarak dizelere işler. Şairlerin kadını AH’larla donattığı şiirinde “Aşkı yalnız aşk bilir” der ve en kuvvetli kelimenin “AH” olduğunu şu dizelerle doğrular.
“Ne diyecektin ne söyleyecektin
Şairlerin şahı olsan,
Bir AH’dan başka”
Geleneğe bağlı kalmadan serbest bir nazımla kurduğu şiirinde masalsı bir anlatım sezilmekte olup ölüme yaklaştıkça ya da yaşarken öldüğü vasiyeti de şiirdedir;
“Güçlü bir el silkeledi beni sonra
Sanırım tanrının eliydi,
Sayamadım kaç ah döküldü dallarımdan,
Çok şey geçmiş gibi başımdan
Ah dedim sonra,
Ah!
İç ses, diye söylendim.
Gel!
Ahlar ağacından sen de biraz meyve topla.
Vasiyetimdir:
Bin ahımın hakkı toprağa kalsın…”
2010 yılında kolon kanserine yakalanır ve bir yılı aşkın süredir mücadele etmesine rağmen hastalığa yenik düşerek 23 Temmuz 2011 tarihinde hayata veda eder. Son nefesinin şiirini de kaleme almadan göçmez bu dünyadan. En derinden izlerin bekçisi şiiriyle hayatı ve ölümü bir kez daha anlatır herkese;
“Anlatarak bitiriyorum hayatımı
Bilmiyorum başka nasıl bitirilir bir hayat.
Bir çiçek çizdim bu akşam avucuma,
İsmini her şey koydum.
Simli ojeler sürdüm yalnızlıktan sıkıldığımdan,
Müsveddesi gibi şimdi tırnaklarım,
Yıldızlı bir gecenin”
Madak’ın çağdaşı olan kadın şairlerden farkı şiirlerinin teşekkülünde de son derece mühim olan mizacı ve kadına has, özgün politik duruşudur. Kadın olmanın doğallığından ortaya çıkan ‘feminizmi’ içeren Didem Madak şiiri, 90’lı yıllarda dergilerde sert eleştirilere sebep olan ‘kadın şair’ tartışmalarına noktayı koyacak, cevap verecek niteliktedir. Kadına yüklenen toplumsal rolleri ve görevleri şiirinde sorgulamış, cesur bir yazın sanatının kapısını aralar. Bir röportajında; “Şiirlerim ütüsüz ve buruşuk gezdirdiğim ruhumun diyeti bence. Bu yüzden hepsi benden parçalarla dolu. Bu yüzden biraz ‘kadınsı’, durup dururken bağıran şiirler.” derken içinde parlayan taşın isyanını, bütün kadınların isyanına sunar. Şiirinin mihenk taşı olarak kadın oluşunu gören şairin ortaya koyduğu Grapon Kağıtları (2000), Ah’lar Ağacı (2002), Pulbiber Mahallesi (2007) adlı kitaplarında kadınlığın bütün hâllerinin çocukluk- ergenlik- yetişkinlik üzerinden imlendiği görülür. Didem Madak, ayrıca kadın sorunsalını eleştirirken mizahî ve samimi bir üslûp kullanır ki bu da onu çağdaşlarından farklı kılan tarafı olarak değerlendirilir.
8 Mart Dünya Kadınlar Gününde şüphesiz ki; kadının, kadın olmanın güzelliğini kutsallığını göz ardı etmeden, kadının nahif duruşuyla ve kelimelerin gücüyle yaptığı haklı isyanla kadın olmanın zorluğuyla açılan tüm yaralara usulca merhem süren, şair Didem Madak hatırlanmalı… Yine bir 8 Mart’ta kadınların ötekileştirilmediği, öldürülmediği, kadın kimliğinden sıyrılmak yerine kadın olduğu için özgür ve mutlu yaşayacağı, şairlerin de cinsiyetine göre “Kadın şair” olarak ayrılmayacağı bir dünya özlemiyle…
Her kadın biraz da “Ah” tır. Bunu hatırlattın ve iyi ki geçtin bu dünyadan Didem Madak…
Kaynaklar:
- Didem Madak’ın Hayatı ve Şiirleri Üzerine Bir Çalışma, Yüksek Lisans Tezi, Gülşah Ak, Gaziantep – 2018
- Didem Madak Şiirlerinde Kadın Duyarlığı, Yüksek Lisans Tezi, Kadriye Keskin, Bursa – 2019
- Didem Madak’ın Şiirlerinde Kadın Kimliği, Yüksek Lisans Tezi, Enver Rüzgâr, Van – 2020
- Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, Didem Madak
- Vikipedia, Özgür Ansiklopedi, Didem Madak
- Grapon Kâğıtları (2000) Didem Madak
- Ah’lar Ağacı (2002) Didem Madak
- Pulbiber Mahallesi (2007) Didem Madak