Altan Öymen deneyimli bir gazeteci. Aynı zamanda bir dönem CHP Genel Başkanlığı da yapmış bir siyasetçi. Gazeteciliğe Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde öğrenciyken Ulus’ta başladığını daha önceki “anılı kitap”larından biliyoruz.
Altan Öymen, çocukluk yıllarından başlayarak yaşadıklarını, görüp geçirdiklerini, tanıklıklarını birbirinden ilginç fotoğraflar, belgeler, gazete kesikleri eşliğinde bir dizi “anılı kitap”la günümüz okurlarına anlatıyor. “Anılı kitap” nitelemesi kendisine ait. Öymen yazdıklarını “anı” olarak değil de “anılı kitap” olarak adlandırıyor. Yazdıkları çoğu yerde kendi kişisel hayat serencamını içerse de özünde bu yazılanları yurt ve dünyaya dair değerli birer “dönem tanıklığı” olarak değerlendirmek sanırım daha uygun olur. Bu değerli “dönem tanıklığı”nı Altan Öymen, dizinin ilk kitabı Bir Dönem Bir Çocuk’tan beri aynı akıcı ve canlı anlatımla başarıyla yürütüyor. Bunu yaparken dönemin gazete ve dergilerini, meclis tutanaklarını titizlikle gözden geçiriyor, ölçülü bir biçimde yer verdiği görsel ögelerle anlatımını güçlendiriyor, bu yolla kitap boyunca okurun ilgisini canlı tutmayı başarıyor.
Dizinin bugüne dek yayımlanmış tüm kitaplarını kitabevi vitrinlerinde görür görmez alıp ilgi ve beğeniyle okudum:
- Bir Dönem Bir Çocuk (2002),
- Değişim Yılları (2004),
- Öfkeli Yıllar (2009),
- … ve İhtilal (2013),
- Kayıp Yaz 2015 (2016),
- Umutlar ve İdamlar1960-1961 (2018)
Bir 27 mayıs günü (27 Mayıs 2025) bu yazıyı yazarken Altan Öymen’in anılı kitaplarından “… ve İhtilal”i elime alıp kitabın sayfaları arasında kaybolup gittim. Bu yazı, Altan Öymen’in anımsayıp bizlere anımsattıklarından yola çıkarak bende kalan izlenimlerin ürünü.
Altan Öymen, dizinin bu kitabında 1955-1960 yılları arasında yurt ve dünyada meydana gelen belli başlı olayları, olguları konu edinmiş. Anlatılan dönem hem Türkiye hem de tüm dünya açısından “kritik” bir dönem. Altan Öymen o dönemde 20’li yaşlarını süren genç bir gazeteci. Kitapta, o dönemde yurt ve dünyada meydana gelen önemli siyasal ve sosyal olaylar, “cemiyet hayatı”nın döneme damgasını vuran gelişmeleri, yer yer o genç gazetecinin kişisel yaşamı, yer yer yazarın izlenim ve gözlemlerine dayalı olarak, yer yer de yıllar sonrasının deneyimli gazetecisi Altan Öymen’in o dönemden bugüne “karşılaştırmalı” değerlendirmeleri odağında, yaklaşık 800 sayfa boyunca okurun ilgisini hep canlı tutan akıcı bir anlatımla yansıtılmakta.
“…ve İhtilal” tıpkı bir sinema filmi gibi kurgulanmış. Önce 27 Mayıs günü (1960) bir yedek subayın gözünden “ihtilal sabahı”nın Ankara sokakları anlatılır: Devir “radyo devri”dir. “Haftalardan beri lafı edilen, ama olmayacağı varsayılan şey” 27 Mayıs 1960 Cuma günü sabaha karşı olmuş, oluvermiştir! Dönemin Kurmay Albayı Alparslan Türkeş’in radyodaki sesinden ihtilal ilan edilmiştir. Apartmanlarda herkes ayaktadır. Ankara ve İstanbul’da sokağa çıkma yasağı konulmuş, sokaklarda askerlerden başka kimseler yoktur.
Altan Öymen o dönem yedek subay. Üniformasını giyer ve görev yeri olan Ordu Donatım Okulu’na gitmek üzere evden çıkar. Kamera kaydı yapar gibi, Atatürk Bulvarı boyunca Kızılay ve Ulus’ta gördüklerini anlatmaya başlar. O günkü Harp Okulu’nun bahçesindeki duruma da değindikten sonra, hem bir yedek subay olarak, hem de genç bir gazeteci olarak, olan bitenlerden, radyoda okunan “tebliğ”lerden, tebliğlerin altındaki sıfatlardan, isimlerden yola çıkarak “ihtilalin mahiyeti”ni anlamaya çalışır. Anlaşıldığı kadarıyla “Milli Birlik Komitesi” adıyla bir komite kurulmuştur ve bundan sonra yapılacaklar, bir anlamda “göç yolda dizilir” hesabıyla “icra edilecektir”.
O genç yedek subay, 27 Mayıs 1960 günü gördüklerini, işittiklerini, düşündüklerini anlattıktan sonra “DP’lilerin gözüyle o sabah”ı anlatır. Altan Öymen’in kamerası, bu kez, “ihtilal günü”nü ve sonrasındaki günleri yaşayan DP’nin ileri gelenlerinin daha sonra yayımlayacakları anılara dayanarak, DP cephesinde neler yaşandığına odaklanır. Bu bölümde Altan Öymen, dönemin aktörleri tarafından kaleme alınmış anı kitaplarından (hatırat) söz eder. DP cephesinden o dönemi ve sonrasını, ihtilalin mahiyeti ve mantığını anlamak isteyenler için bu bölümde belirtilen anı kitapları, yazı dizileri, yayımlanmamış bazı anılar önemli birer kaynak olup aynı zamanda yakın tarihimize ışık tutan birer belge niteliğindedir. Kitabın ilerleyen bölümlerinde gerek CHP cephesinden, gerek “askeriye” cephesinden, gerekse “matbuat” cephesinden ihtilalin öncesi ve sonrasını, mahiyetini ve mantığını anlamamıza olanak sağlayan başka anı ve değerlendirmelerden de söz edilmektedir. Kitabın sonundaki “dizin” bölümü 27 Mayıs dönemi ile ilgili kişilerin ne kadar geniş bir yelpazede yer aldığını anlamamızı kolaylaştırmaktadır.
Genç bir yedek subayın gözüyle “o gün” (27 Mayıs 1960 Cuma günü) anlatıldıktan sonra geriye, 1955 yılına, dönülür ve o günden başlayarak adım adım 27 Mayıs 1960 Cuma günkü “ihtilal günü”ne nasıl gelindiği anlatılır.
1955’ten 1960’a “iç siyaset”te olup bitenlerin yanı sıra, kitapta, o dönemde hemen herkesin ilgisini çeken “cemiyet hayatı”nın önemli olaylarına da yer verilir. O dönemde siyasal olaylar kadar cemiyet hayatındaki gelişmeler de ilgiyle takip ediliyordu. Örneğin İstanbul’daki Bağdat Paktı görüşmeleri kadar, Irak Kralı II. Faysal’ın kendisine eş olarak beğendiği Osmanlı hanedanından Prenses Fazıla’nın Hayat dergisindeki fotoğrafları ve bu konuda çıkan haberler de toplum kesimleri arasında merak uyandırıyordu.
Diğer bir örnek, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi ve Prenses Süreyya’nın 15 günlük İstanbul ziyaretinin cemiyet hayatımızda uyandırdığı heyecan. Kitapta halkın Prenses Süreyya’ya olan ilgi ve beğenisinin anlatıldığı bölüm oldukça renkli ve roman sayfalarında anlatılanlar kadar güzel…
1956’da olmayacak bir şey olur. O dönem dünyanın en güçlü futbol takımlarından Macar Milli Takımı’nı Türk Milli Takımı, İstanbul’da Mithatpaşa Stadyumu’nda (İnönü Stadyumu) yapılan özel maçta 3-1 yener. O maçta gollerin 2’sini Fenerbahçeli Lefter Küçükandonyanis, 1’ini de Galatasaraylı Metin Oktay atar…
Kitapta 1956 Avrupa’sı, Macaristan’daki halk ayaklanmasına atfen “Kanayan Avrupa” başlıklı bir bölümle bir başka bağlamda ayrıca ele alınır. Aslında her şey Kruşçev’in 25 Şubat 1956’da, Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin 20. Kongresinde Stalin’i ağır bir biçimde suçlayan konuşmasıyla başlar. Bu konuşma sonrasında Doğu Avrupa’da reform istekleri çeşitli yollardan dile getirilmeye başlanır. Altan Öymen, bu bağlamda, “yeri gelmişken”, Giovanni Guareschi’nin, İtalya’da Komünist parti ile Liberal Parti arasındaki siyasal çekişmeleri mizahi yönden ele alan ünlü eseri “Don Camillo ile Peppone”nin hikâyesini anımsatarak, reform isteklerini dillendirmek için Macaristan’daki sinemalarda “Don Camillo ile Peppone”nin hikâyesini konu alan filmlerin yeniden gösterime girdiğinden söz eder.
O dönemde Macaristan’daki ayaklanmanın Avrupa’daki yansımaları üzerine kitapta çok değerli bilgiler var.
Uğur Mumcu, “demokratik sosyalizm” odağında 1987’de Brüksel’de Behice Boran’la uzun bir söyleşi yapmış, söyleşi Bir Uzun Yürüyüş (1988) adıyla yayımlanmıştı. Bundan bir süre önce Uğur Mumcu, Türkiye İşçi Partisi (TİP), sosyalizmin sorunları ve “güleryüzlü sosyalizm” odağında Mehmet Ali Aybar ile de bir söyleşi yapmıştı. Bu söyleşi de Aybar ile Söyleşi (1986) adıyla yayımlanmıştı. Her iki söyleşide de Uğur Mumcu, Mehmet Ali Aybar’a da Behice Boran’a da 1956 “Macaristan Ayaklanması”nı, 1968 “Çekoslovakya İşgali”ni sorar… Gerek Behice Boran’ın gerekse Mehmet Ali Aybar’ın Uğur Mumcu’nun “kritik” önemdeki sorularına verdikleri yanıtlardan oluşan bu iki söyleşi kitabı çeşitli dönemlerde ülkemizdeki sosyalizm anlayışlarını değerlendirmek bakımından bugün artık değerli birer anı-belge niteliğindedir. Bu vesileyle meraklılarına anımsatmak isterim.
Dünya yalnızca Avrupa’dan ya da Batı’dan ibaret değil kuşkusuz. O dönemde Asya’da, Afrika’da halk hareketleri var. Birbiri ardına devrilen yönetimler var. Darbeler, isyanlar var. Kitabın “Ortadoğu’da cepheleşme ve Irak’ta ihtilal” bölümünde, yanı başımızdaki ülkelerde, Türkiye’yi yakından ilgilendiren olayların o dönemde nasıl değerlendirildiği ile ilgili ilginç gözlem ve izlenimlere yer veriliyor. Bu bölümde Altan Öymen’in Kahire ve sonrasında Bağdat’taki gazetecilik “macera”larını okumak benim için hayli ilginçti.
Özellikle 1957 seçimleri sonrasında ülkenin nasıl adım adım 27 Mayıs 1960’a “sürüklendiği”ni Altan Öymen’in “o günkü” ve “bugünkü” gözlemlerinden, kitapta yer verdiği gazete ve dergi kupürlerinden (kesiklerinden), meclis tutanaklarından, çıkarılan kanunlardan, konulan keyfi yasaklardan, anti-demokratik pek çok uygulamadan anlamak pekâlâ mümkün. Kitapta konu edilen Vatan Cephesi, CHP’nin kapatılması girişimi, Tahkikat Encümeni ve Yetki Kanunu, İnönü’nün Meclis’ten çıkarılması, Meclis’te polis baskını, “28-29 Nisan olayları” (İstanbul’da ve Ankara’da üniversitelerde yapılan protesto gösterileri) ve sonrasında ilan edilen sıkıyönetim… Tüm bu olup bitenler “27 Mayıs 1960 İhtilali”ne giden yolun kilometre taşlarıydı.
Üniversite öğrencilerinin, üniversite hocalarının, öğrencilerin anne ve babalarının Beyazıt Meydanı’ndan yükselen özgürlük çığlığı ihtilal öncesinde aslında her şeyi özetliyordu:
“Olur mu böyle olur mu
Kardeş kardeşi vurur mu?
Kahrolası diktatörler
Bu dünya size kalır mı?
…Ve sonra ihtilal oldu. Altan Öymen’in, kitabın başında anlattığı, ihtilalin ilk gününde “göç yolda düzelir” hesabıyla hareket edildiğine dair gözlemi önemlidir. Altan Öymen, ihtilalden sonra olup bitenleri de yine kendi izlenim ve gözlemlerine dayalı olarak Umutlar ve İdamlar1960-1961 kitabında anlattı. Milli Birlik Komitesi günleri, orduda ve üniversitedeki tasfiyeler ve bunların vahim sonuçları, iktidarı kısa süre içerisinde sivillere devredip devretmemekle ilgili olarak “ihtilalciler” arasındaki görüş ayrılıkları, ihtilalden sonra açılan 401 sanıklı davanın yankıları, Kurucu Meclis günleri, yeni anayasa ve “hemen seçim” hedefi, 9 Temmuz 1961 günü halkoyuyla onaylanan “61 Anayasası”, “ihtilalin ruhu”na gölge düşüren idam cezası kararları ve maalesef “telafisi” hiçbir zaman mümkün olmayacak şekilde infaz edilen üç idam cezası kararı…
Altan Öymen’in “… ve İhtilal” ile “Umutlar ve İdamlar 1960-1961” adlı anılı kitapları o günleri, öncesi ve sonrasıyla 27 Mayıs’ı anlamak isteyenlere geniş bir perspektiften panoramik bir bakış açısı sunuyor…