Bir dergi ve düşündürdükleri…
Karnaval Sahaf

Bir dergi ve düşündürdükleri…

İsmail Kün

Rafları karıştırırken olmaması gereken bir yerde buldum dergiyi. Basım tarihinden bu yana geçen uzun yıllara direnirken, sapır sapır dökülen kapağıyla bir sinema dergisi bu. Yok, yanlış duymadınız, Yedinci Sanat Aylık Sinema Dergisi. Dergiyi elime aldım ve kapağına baktım uzun uzun. Sonra gözüm basım tarihini aradı, 1974’müş. Derginin 15. sayısı, demek ki 1973 yılının ilk aylarında 1. sayısı yayımlanmış diye geçti aklımdan. Bir de o yıllar düştü aklıma. Henüz on iki yaşımdayım.

 

İçinde yer alan konuların, haberlerin bazılarını kapağına taşımıştı dergi. Maalesef şimdilerde yayımlanan sinema dergisi kalmadığından 70’li yıllarda nasıl da güzel ve çeşitli bir kültür ortamımız varmış diye hayıflandım bir an. Derginin kapakta duyurduğu konular oldukça ilgi çekiciydi. Umut tartışması, Sempozyum Üstüne, Akad’ın Son Filmleri, son olarak da Boğaziçi Kısa Film Yarışması. Ne güzel değil mi? Konuları merak etmeme rağmen öncelikle kapak, kapak arkasındaki reklamdan ve “künye” ile “içindekiler” bölümünün yer aldığı ilk sayfadan söz etmek istiyorum sizlere.

 

Kapağın arkasında hemen sol üstte “Uskan Film Sunar” diye yer alan ibarenin hemen altında sayfaya ortalı, iri bir şekilde filmin adı “FELEK” yazılmış ve afişe konan görselde filmden bir görüntü kullanılmış. Aytaç Arman, Seyyal Taner ve Erden Alkan’ın başrol oyuncuları olarak isimleri afişin altına yazılmış ve yönetmenin de Arda Uskan olduğu belirtilmiş.

 

1987 yılının ilk günü bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden, film eleştirmeni Nezih      Coş’un ismini görmek beni şaşırtmadı. O yıllarda birçok sinema örgütlenmesinde adına rastladığım Nezih Coş, gazetelerde yazdığı yazılarla da ilk gençlik yıllarımdan bu yana unutmadığım isimlerdendi. Uzun zamandır sinemayla sıradan bir izleyici olarak dahi ilgilenmesem de künyede Nezih Coş ismine rastlayınca o ilk gençlik yıllarım, Yılmaz Güney efsanesi ve tabii ki 12 Eylül’ün kararttığı o dönem düşüverdi hafızama.

 

Derginin üç sayısı (1, 2 ve 15.) elimde olduğu halde, sizlerle bu 15. sayısını paylaşmamın da nedeni, bu sayıda Yılmaz Güney’in yer almasından başka bir şey değil. İçindekiler bölümünün hemen arkasında iki sayfaya yayılan Kısa Film Yarışması sonuçlarının ardından, hafızamda hep “yaşamak görevdir bu yangın yerinde yaşamak, insan kalarak” cümlesiyle yer eden Ataol Behramoğlu’nun Güney için yazdığı şiiri de ilk kez bu dergide görecektim ve son cümlesinde “Sen varsın. Çünkü Türkiye var.” sözüyle de artık ıslanmakta olan gözlerimi daha fazla engelleyemeyeceğimi anlamıştım.

 

5. sayfadan 21. Sayfaya kadar yer alan “Açık Oturum” notlarında dergi künyesinde de isimlerini gördüğüm Nezih Coş’tan başka, Engin Ayça ve Abdullah Akar’ın söyleşileri yer alıyordu. O yıllar Türkiye sineması üzerine çok anlamlı görüşlerin yer aldığı oturuma dair buraya alacağım çok güzel görüşler olduğu halde; derginin üstlendiği görevin önemini belirtmesi açısından buraya, derginin açıklamasını olduğu gibi almayı uygun görüyorum. Dergi açıklamasında, “Yedinci Sanat, bu sayısından başlayarak, Agâh Özgüç’ün soruşturması sonucu ortaya çıkan “En İyi On Türk Filmi’ni birer birer ele alıp, tartışmalı bir oturum biçiminde inceleyecek ve filmleri yeniden değerlendirmeye çalışacaktır. İlk olarak “en iyi film” seçilen UMUT üstüne düzenlediğimiz oturumu yayınlıyoruz.” O yıllarda mahallemizin sinemasında afiş edilmeden, gizli bir şekilde gösterime giren filmi izlerken sinemanın polis tarafından basılması, biz seyircilerin sırayla feci şekilde dövülmemiz, çocukluktan gençliğe geçiş maceramda izi hiç geçmeyecek bir yara olarak hâlâ belleğimde tazeliğini korur.

 

Ne diyeyim “Biz büyüdük ve kirlendi dünya” der ya bir şarkıda ünlü gurubumuz. Belki de dünya hep kirliydi…