Ekim ayı tiyatroseverler için perdelerin açıldığı heyecan verici bir aydır. Uzun yaz günleri artık geride kalmış, işler güçler eşliğinde yerleşik hayat günleri başlamıştır. Bütün bir yaz merakla beklenen yeni sezonun oyunları nihayet ilan edilmiş, ekim ayıyla birlikte tiyatrolar birer birer perdelerini açmaya başlamıştır.
Bu heyecanı yıllardır yaşarım. Ancak bugünlerde ne yazık ki “özlemin eski tadı yok”… Nedenini biliyorsunuz: Her kurum gibi Devlet Tiyatroları da yozlaştırıldı. Artık o eski heyecanlı bekleyişleri yaratmaktan oldukça uzak. Devlet Tiyatroları böyle de İzmir Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları farklı mı? Antik çağlardan günümüze kendisini sürekli yenileyebilen “tiyatro sanatı”nı liyakatsiz ellerde “vasatlaştırmak” kime ne yarar sağlar ki? Neyse… (Bu arada ne güzel bir kitaptır ünlü sinema oyuncusu Simone Signoret’nin anılarını yazdığı “Özlemin Eski Tadı Yok” kitabı. Elinize geçerse okuyun, pişman olmazsınız.)
Yıllar önce yine böyle merak dolu bekleyiş günlerinden birinde Ankara Devlet Tiyatroları sahnelerinin ev sahipliğinde tam bir hafta boyunca “Çehov festivali”ne tanık olmuştum. Gerçek bir tiyatro şöleniydi, hiç aklımdan çıkmaz. Aradan yıllar geçse de Çehov’un, Shakespeare’in anısına düzenlenen o güzelim tiyatro festivallerini anımsamak doğrusu güzel şey.
Çehov şöleni kapsamında tam üç oyun izlemiştim o sıra: Şinasi Sahnesi’nde Vanya Dayı, Küçük Sahne’de Vişne Bahçesi, Cüneyt Gökçer Sahnesi’nde de Üç Kız Kardeş…Her üç oyunu da büyük bir ilgi, beğeni ve keyifle izlediğimi daha dün gibi anımsıyorum.
Çehov’un oyunlarını sahnede “izledikten” sonra bir de elimdeki kitaptan “okudum”: Anton Pavloviç Çehov, Büyük Oyunlar, Rusça Aslından Çeviren: Ataol Behramoğlu, İş Bankası Kültür Yayınları
Tiyatro kitapları arasında Çehov’un oyunları hep ilgimi çekmiştir. Elimdeki kitap 6. Basım. Ataol Behramoğlu’nun çevirisiyle Çehov’un bütün oyunları ilk kez Bütün Oyunları adıyla iki cilt halinde 1984’te Adam Yayınları’nca yayımlanmıştı. O günden bugüne kadar pek çok tiyatro topluluğu Çehov’un oyunlarını Ataol Behramoğlu’nun çevirisiyle sahneye koydu. Yine pek çok tiyatrosever, Çehov’un oyunlarını Ataol Behramoğlu’nun çevirisiyle okudu.
Tiyatro özünde bir sahne sanatı olsa da aynı zamanda bir edebiyat sanatıdır. Tıpkı roman, öykü, şiir gibi oyun yazarlığı da edebiyatın içindedir. Tiyatroseverler için, sahnelenen bir oyunu, izleyici koltuğuna kurulup izlemenin keyfi kuşkusuz bir başka. Bir de tiyatro oyunlarını sindire sindire okumanın keyfi var…
Büyük Oyunlar’ın önsözünde Ataol Behramoğlu’nun “Oyun Yazarı Olarak Anton Çehov” başlıklı bir yazısı var. Bu yazısında Ataol Behramoğlu, bir oyun yazarı olarak Anton Çehov’dan, oyunlarındaki tip ve temalardan, yapı ve biçim özelliklerinden söz eder. Unutulmaz repliklerden örnekler verir. Son derece aydınlatıcı ve öğretici bir önsözdür. Çehov’un oyunlarını anlama kılavuzu olarak da okunabilir. Bu “önsöz”le birlikte, Ataol Behramoğlu’nun, Ankara’da sahnelenen oyunların tanıtım kitapçıklarına yazdığı özel yazıları da burada anmak/anımsatmak isterim. Vişne Bahçesi kitapçığındaki “Vişne Bahçesi ya da Konunun İmgeye Dönüşmesi”, Üç Kız Kardeş kitapçığındaki “Üç Kız Kardeş Üzerine” ve Vanya Dayı kitapçığındaki “Vanya Dayı” başlıklı yazıları tiyatroseverlere bir oyun yazarı olarak Çehov’u ve oyunlarını daha yakından tanıma ve anlama olanağı sağlıyor.
Büyük Oyunlar’da Çehov’un 6 oyununa yer verilmiş: İvanov, Orman Cini, Vanya Dayı, Martı, Üç Kız Kardeş, Vişne Bahçesi. Bir oyun yazarı olarak Çehov’u anlamak için satır satır okunmayı bekleyen 6 büyük oyun…
Daha dün gibi hatırlıyorum: yağmurlu bir akşam Küçük Sahne’de Vişne Bahçesi’ni izledikten sonra Eskişehir Yolu üzerindeki DSİ lojmanlarındaki evime gitmek üzere otobüs beklerken Madam Ranyevskaya’yı düşünüyordum. Hani şu çocukluk anılarıyla dolu vişne bahçelerini istemeye istemeye satmak zorunda kalmanın derin hüznünü yaşayan, insanın içine işleyen repliklerle bu hüznü sahnede bizlere de yansıtan Madam Ranyevskaya… Çevre duyarlığını şiirsel bir anlatımla topluma mal edebilen eşsiz bir oyundur Vişne Bahçesi. Her izleyişimde ve her okuyuşumda etkisini derinden hissederim üzerimde. Yaşar Kemal’in Deniz Küstü romanı da böyledir. Türk edebiyatında çevre duyarlığını uyarıcı bir dille topluma mal eden belki de ilk romandır Deniz Küstü. Son derece ilerici ve öncü bir romandır. Bu nedenle Vişne Bahçesi ile Deniz Küstü hep yan yana durur evdeki kitaplığımda.
Şinasi Sahnesi’nden Meşrutiyet’teki otobüs duraklarına giderken de aklımda hep Vanya Dayı vardı. Sonya’yla ne güzel söyleşiyorlardı hayatın anlamı üzerine… Bir de Üç Kız Kardeş Var. Olga, Maşa ve İrina. Taşranın mutsuz üç kız kardeşi. Taşranın kıstırılmışlığında hep Moskova’ya gitmeyi düşleyen üç kız kardeş. İlk kez bu oyunu izlediğimde üniversitede öğrenciydim. Büyük Tiyatro’da izlemiştim üç perdelik bu görkemli oyunu. O zamanlar Cüneyt Gökçer Sahnesi henüz yoktu…
***
Ankara’daki “Çehov şöleni”nin hatırına Büyük Oyunlar’dan birkaç unutulmaz replik:
Doktor Livov: “İnsan işte bu kadar kolay ve anlaşılır bir makine… öyle mi? Hayır doktor! İnsanların ilk bakışta, ya da bir-iki belirtiye bakarak birbirleri üzerine yargı vermelerini sağlayacak kadar çok sayıda çark vida ve supap yok hiçbirimizde…” (İvanov)
Andrey: “Moskova’da bir restoranın muazzam büyüklükteki salonunda oturursun, kimse tanımaz seni ve sen kimseyi tanımazsın, ama yinede yabancı hissetmezsin kendini. Burda ise herkesi tanırsın, herkes seni tanır; yine de yabancısındır, yabancı… Yabancı ve yalnız…” (Üç Kız Kardeş)
Olga: “Oh Tanrım! Zaman geçecek, sonsuzca geçip gideceğiz bizler de; unutacaklar bizi, yüzlerimizi unutacaklar, seslerimizi, kaç kişi olduğumuzu; fakat acılarımız bizden sonra yaşayanlar için sevince dönüşecek, mutluluk ve esenlik gelecek dünyaya ve iyi sözlerle anacaklar bizi, şimdi yaşamakta olanları kutsayacaklar…” İrina: “Gün gelecek, büyün bunların, bu acıların nedenini öğrenecek herkes, hiçbir şey gizli kalmayacak, fakat yaşamak gerek şimdi… çalışmak gerek, sadece çalışmak…” (Üç Kız Kardeş)
İrina: “Çalışmak gerekir, çalışmak. Emeğin ne olduğunu bilmediğimiz için mutsuzuz böyle, yaşam böylesine karanlık görünüyor bize. Bizler çalışmayı hor gören insanlardan doğduk.” (Üç Kız Kardeş)
Lopahin: “Şu Rusya’da, ne için var oldukları belirsiz ne kadar çok insan olduğunu bilir misin?” (Vişne Bahçesi)
Son söz:
“Her şey basit olmalıdır… Tümüyle basit… Teatral olmamaktır esas olan” (Çehov)
Anton Pavloviç Çehov, Büyük Oyunlar, Rusça aslından çeviren: Ataol Behramoğlu, İş Bankası Kültür Yayınları, Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi, 461 sayfa