“Yol güzeldi.”
Uğur Günel imzalı Maliyeciler Kampı 2024 yılında Alden yayınlarından çıktı. Kitapta 15 hikâye yer alıyor. Yazar, “Deprem Yapan Çocuk” ve “4 Temmuz: Zerrin Abla’nın Bağımsızlığı” dışındaki hikâyelerinde bireysel konuları işlerken ben diliyle okuru 90’lara davet ediyor. Aynı zamanda karikatürist olan yazar, güçlü mizahıyla kaleme aldığı hikâyeleriyle okuru güldürürken düşündürür.
2000’lerde dijital devrimin gerçekleşmesinden önce sosyo-kültürel olarak var olduğumuz son dönemdir 90’lar. 99 Marmara depremine rağmen o yıllara dönme isteğimiz acıların da mutluluk kadar yüz yüze, can cana paylaşılmasından olsa gerek diye düşünüyorum. Ortak bir bilinç ve vicdanımız vardı, milenyum çağıyla yitirilen ortak paydadaki değerlerdir.
Yazarın açtığı kapıdan içeri girelim: Uğur Günel “Kent Sineması” hikâyesiyle kapıda bizi karşılar ve elimizden tutup Cüneyt Arkın, Tarık Akan afişli yazlık sinemaya götürür. Burnumuza kadar gelen patlamış mısır kokusuyla beyaz perdede bir Kemal Sunal filmi izletir, Kent sineması 90’lar gibi hafızamızda izler bırakıp silinirken Cahit Berkay ezgisi eşliğinde kırılan gazoz şişeleri gibi yıkılır. Yazlık sinemadan çıkıp 90’ların sokaklarında sevdiği kız Fulya için Rama Nebati Yağ yazan uzun ve derin karton kolinin içindeki kedileri kaçırırız. Bel çantalı, walkmanlı yabancı arkadaşlarımızla iletişim kurmak için birkaç İngilizce kelime söylemeye çalışırız: Komyıl, komhir gibi…
Kitaba adını veren “Maliyeciler Kampı”yla 94 yazına ışınlanırız, ekonomik sıkıntılara rağmen tatilde kamp şansını yakalarız. Kampta Süper Baba’yı izleyip ekonominin en çok babaları ilgilendiren bir mesele olduğunu idrak edip yine de bana masal anlat baba deriz. Tarkan’dan “Gül Döktüm Yollarına” şarkısını dinleyip aşkın en masum, gerçek olduğu yılları anımsarız. “Akşamüstü” hikâyesiyle 95 mayısına ışınlanıp ‘Cames’ topla sokaklarda oynadıktan sonra Videobander hikâyesiyle ‘VHS’ kasetlerden “Indiana Jones” serisini Almanca dublajlı izleriz. Niye diye merak ettiyseniz o da 90’lar fragmanı olsun filmin tamamı hikâye kitabında.
“…zaten denk gelsem de izlemem sanırım benim filmim hepsinden güzel, aşırı masum bir aşk filmiydi, üstelik kanalı değiştirecek öpüşme sahnesi bile yoktu.” Alıntısıyla 90’ların masum, içten, sıcacık aşklarına ışınlanırız. “Beni Kravatımdan Tutup Çekerek Kimse Öpmedi”, “Ama” ve “Nehir” hikâyeleriyle 90’lardaki ilk aşkımızı hatırlarız. Telefona sevdiceğimizden başkası çıktığında kapattığımız, onu bir kez görebilmek için sokağında beklediğimiz o yıllara bir ah be! Çekeriz, toy bedenlerdik sonuçta. Bir de hayallerimizin peşinden gidecek kadar gözü karaydık. “Toybedenler Kulübü” de gözü kara, beyaz perdeye âşık gençlerden oluşur. Birer birer gruptan ayrılmalar olur çünkü aşk tek kişiliktir Uğur kalır ve dilinde tek bir replik: “…”olmadı baştan alıyoruz.” Yazar, “Benim Bütün Masalarım”da çıktığı yolu, yolda olma halini anlatır.
Bütün güzellikler yaşandıktan ve hatırlandıktan sonra aydın bir insan olan Zerrin Abla’nın hikâyesiyle aydınların yakıldığı Madımak olayını hatırlarız. Gazetede kocaman puntolarla “Sivas’ta 35 Ölü” yazısıyla verilen haber başlığı hikâyenin sonunda UnutMADIMAKlımda yazısıyla tamamlanır. Zerrin istemediği bir adamla evlenmez ve üniversiteyi kazanıp lisansını tamamlar. Yazar bunu “4 Temmuz: Zerrin Abla’nın Bağımsızlığı” şeklinde sanki kocaman puntolarla yazılan bir haber başlığıyla verir çünkü kadınların bağımsız olması haklı bir mücadeleyi mecbur kılar. Lisansı iptal edilen Zerrin’in haberiyle hikâye sona erer. Niye, niçin soruları okura bırakılır. Kadın olmanın zorlukları Madımak gibi hatırlansın diyedir belki de.
92 Seferihisar depreminin işlendiği “Deprem Yapan Çocuk” hikâyesiyle 99 Marmara depremini de hatırlıyoruz. Başlık oldukça manidar bir doğa olayı insana yükleniyor, depremi bir doğa olayı olmaktan çıkarıp felakete dönüştüren insanların ihmalkârlığıdır. Bir günahın kefareti olarak bir musibetin başımıza gelmiş olduğu inancı da çok yerinde işlenmiş.
90’lara açılan kapıdan girip özlem gidereceğiniz kâh sevinip kâh üzüleceğiniz nostalji tadındaki hikâyeleri okumalısınız.