Kaçak Yazarlar
- 12 Eylül 2024
Ayla Kutlu
İnsan, doğduğu anda aldığı ilk soluğun ardından attığı çığlıkla “yaşıyorum” mesajını iletir: Dünyanın en yalın, en kişiye özgü, çevresine umut dağıtan ilk öyküsüdür bu.
Doğmak ve yaşıyor olmak tükenmeyen bir öyküdür.
Zaman, doğa, toplumsal değerler, yakınlarımız, içimizde köklenen ilişkiler, inançlar, sorunlar…Dahası, duyguların bağlaşmasından gelen olumlu, olumsuz birikimler, içsel çelişkiler…
Ve eklenebilecek daha pek çok şey, öykünün kaynakları olabilir. İnsanlık hallerini düşünsel ve duygusal algı sınırlarının sonuna kadar yorumlayan öykücü; yansıtma yeteneğiyle birlikte, özenli dil, farklı anlatım biçimleri, inandırıcı kurgu ile, öykü sanatının emekçisi olarak kendi farklı dünyasını yaratır.
Öyküyü; anlatı konularıyla, sınırları en geniş yazın türü olarak niteleyebiliriz. En oylumlu metin olarak nitelendirilen roman, teknik kurgusu yönünden öykülerden oluşan bir bileşimdir. Bu sanat, insanlığın her çağında var olan şeylerle; varsayılan kurgusallıkları kapsadığı gibi; canlı cansız, gerçeküstü, yalın gerçekleri de duygusal yönden derinleştirir. Yalnız yazarını değil, gözüne ve oradan içsel dünyasına ulaştığı okuru da sıradanlıktan çıkarır. Genellikle küçük oylumlu sayılan bu yazın türünün yaşamımızdaki yerini senede bir gün toplumsal etkinlikle onurlandırmayı, anlamlı bir değerbilirlik olarak nitelendiriyor, bu yolda harcanan emeklerin sahiplerine saygılarımı sunuyorum.
Metinlerin gözümüzün önünde sıradan işaretlermiş, harflermiş, sözcüklermiş gibi sessiz ve onurlu duruşlarından; yaşam boyu yorumlanacak duygulanımlar yaratanlara, yazının içerdiği “saklı cevher”i üreten sanatçılara ve okurlara ne mutlu. Gün bizlerin…
Yüreğin bir ince dalı var ki,
Öyküler sürgit titretecektir.
Yazarın emeği, yeni olay, algı, yorum ve anlatımla bütünleştiğinde; bilinen şeylerin başka yüzlerini keşfetmenin coşkusu, okura bir armağan olarak yansır. Dahası… Öyküde insanları tiryaki kılmak gibi bir özellik de vardır. Bu yüzden öykücüler, kuşaklar boyunca yeni anlatımları sanat dünyamıza sunarak, algımızı yüceltir, derinliğimizi artırırlar. Her yaştaki insanı etkileyen bu dal, onu daha duyarlı olmaya yönlendiren içerikleriyle; yaşamın her aşamasında okurun özlediği/ özleyeceği lezzeti sunarak; uzun- kısa, acı-tatlı, örseleyici yahut onurlandırıcı içerikleriyle… Ödüldürler. Paylaşıldıkça; bireyin, halkların, insanlığın ortak mirası olan dillerin sahipleneceği bu armağanlar kuşaktan kuşağa aktarılma onurunu kazanırlar.
Söz denen yoğun cevher, kendini sürekli üretip renklendiren zihinsel güçle birleştiğinde, billur bir kaynak gibi canlı ve coşkulu yeni gönül şenlikleri oluşturur.
Söz sanatının erken kanatlanmış yavrularıdır öyküler,
Engin özgünlükler yaratan duygularla,
Çatlayan tohumu, belleğimizin
Şiirle roman arası bir yolda yürür.
Bin bir kez çeşitlenir.
CUMHURİYETİMİZİN YÜZÜNCÜ YILININ ARDINDAN, 14 ŞUBAT DÜNYA ÖYKÜ GÜNÜNÜ VAR EDENLERLE YAŞATANLARI KUTLUYORUM.
Adnan Özyalçıner / Türkiye Yazarlar Sendikası Genel Başkanı
Savaş yok edicidir. Yakar, yıkar. Kentleri yerle bir eder. Yaşayanları toptan öldürür.
Genç, yaşlı, çoluk çocuk, kadın, erkek demeden. Yerlerinden eder.
Gündüzleri gökyüzü yırtılır jetlerle, güneş söner. Bombalar yağar yağmur yerine.
Geceler ateş toplarıyla aydınlanır, atılan füzelere. Ay ışığı yerine.
Savaş yangın yeridir. Denizler tutuşur yanar yüreklerimiz.
Ölen ölenedir savaş. Öldüren öldürene. Kazananı olmaz.
Dünya ekonomik, toplumsal, siyasal yokluğa düşer, yoklukla çalkalanır. Kazanan yalnız silah tüccarlarıdır. Kasalarını doldurur.
Barış geçici anlaşmalarla sağlanan ateşkes değildir.
Barış, emeğin, emekçinin yarattığı, uygarlığın zenginlikleriyle güzelliklerini eşitçe paylaştığı/paylaşabildiği bir arada,
kardeşçesine yaşayabilmektir.
Sömürüsüz, savaşsız bir dünyadır barış.
Özcan Karabulut / 14 Şubat Dünya Öykü Günü Kurucusu
Bugün 14 Şubat 2024. Dünya Öykü Günü’nün 2003’teki ilk kutlamasından bugüne 21 yıl geçmiş… Yola çıkarken yazdığımız Dünya Öykü Günü Bildirisi’nde, “İnsan öyküsüyle var… İnsan, öyküleriyle uzanıyor geleceğe. Tıpkı geçmişi öyküleriyle saklayabildiği gibi. Dünyanın dört bir tarafındaki insanları birbirine-sınırlara ve ulusal kimliklere aldırmaksızın- yaşanan öykülerin benzemezliği kadar benzerliği de bağlıyor…” diye dile getirmiştik.
Şimdi, şu anda size söyleyebileceğim tek şey, bugün burada, bu salonda, bu akşam, ya da sonraki günlerde, her kimle ve her neredeyseniz, sizleri dünyanın bütün dillerinde kısa bir öykü okumaya davet ediyorum. Bu mümkün. Öykü’yle on dakika, mümkün. Farklı inançların, farklı kültürlerin barış kültürü içinde kardeşçe, dostça yaşamaları mümkün. Savaşın olmadığı bir dünya mümkün! Okuduğunuz kısa bir öykü, protesto eyleminin ta kendisi olabilir. Sınırlarınızı zorlayabilir bir öykü, taşları yerinden oynatabilir. Bir öykü; size cesaret verebilir, yapabileceğiniz başka şeylerin de olabileceğini anımsatabilir. Bir öyküyle hem kendiniz hem de başka biri olabilirsiniz: Bir çocuk işçi, her gün ölmekte olan bir inşaat işçisi, cinayete kurban giden bir kadın, örneğin. Gazze’de ve dünyanın bütün bölgelerinde ölen bir çocuk, bir kadın olabilirsiniz, “Savaşa Hayır!” diyebilirsiniz.
Umudun düşmanlarına inat, “bir insanı sevmek”le, bir öykü okumakla başlayacak “her şey”. Evet, her şey ama her şey, bir öykü okumakla başlayacak, sonrası gelecek mutlaka.
14 Şubat’larda, savaşın ve sömürünün olmadığı bir dünyada; kuşlar, ağaçlar, kadınlar, çocuklar ve tüm insanlık olarak artık iyi olmak istiyoruz. Bugün, yarın ve daima; öykülerle, öykücülerle, öykü günlerinde, dünya öykü gününde buluşmak üzere hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.