Düşüncenin Düşünme Edimi
Tehlikeli Metinler

Düşüncenin Düşünme Edimi

Bayram Sarı

Aristoteles, var olma ideasının kendiliğinden veya doğuştan var olamayacağını, insanların pek çok var olanı gördükten sonra oluşturdukları bir değer olduğunu öne sürerek, varlık kavramını, türünün, tüm ortak özelliklerin toplamı olarak tanımlar. “Doğanın dışında herhangi başka bir yerde ana kalıplar deposu olamaz,” der; “Biçimler” nesnelerin içindedir: ayırt edici özellik, biçimlerdedir. Bir başka deyişle, var olan ideasının, “var olmadan önce var olduğu görüşüne ve doğuştan edinilen bilgiler” kavramına, şiddetle karşı çıkar.

 

Aristoteles’ten farklı olarak Platon, öğretisini insanın görünene bakışı (Doğa); insanın kendisine bakışı (İnsan); “idealar” ile bunlara bir de diyalektik bakış açısını ekleyerek “İnsanın görünmeyene bakışı” (doğaüstü, metafizik) olarak kurar. İslam tarihinin en nüfuzlu şahıslarından Din Âlimi İmam-î Gazali ise yazdığı bir dizi ikna edici reddiye ve risaleyle Platon’a yakın ama Aristo’nun felsefesine karşıt kuramlar oluşturur. Örneğin, matematiği “Şeytan Felsefesi” ilan eder. Bilimsel düşünceyi dışlayarak İslam’ı dünyevilikten soyutlayacak tarihi olaylar dizisini bu şekilde başlatır. Akla dayalı incelemenin yerini tartışmaya kapalı vahiy ilmi alır; ilahiyat üzerine çalışmak zorunlu kılındığından İslam âlemindeki tüm bilimsel hareketler çöker.

 

Söz konusu çöküşten önce “Endülüs-İslam” düşünürlerinin, Avrupa’da felsefenin gelişmesine de önemli etkileri olur. Avrupa, eski Yunan felsefesiyle Müslüman felsefeciler aracılığıyla yeniden buluşma olanağı buldu. İspanya’da yetişmiş İslam felsefecileri arasında Zaragoza doğumlu rasyonalist düşünür İbn Bacce (ö. 1138), İbn Bacce’nin öğrencisi Granada doğumlu hekim ve düşünür İbn Tufeyl (1106-1185) ve Cordoba doğumlu ünlü Aristo yorumcusu İbn Rüşd (1126-1198) sayılabilir. Batı’da Aristo’nun mirasının yeniden keşfedilmesi, İbn-i Rüşd’ün eserlerinin 12. yüzyıl başlarında Latinceye çevrilmesiyle başlar.

 

On üçüncü yüzyılın ikinci yarısından itibaren Endülüs’ün düşünce yaşamında görülen gerilemenin bu felsefecilerin artık hayatta olmamaları gibi çok sayıda emirliklere bölünmüş İslam toplumundaki çözülmenin de etkisi oldu. Fakat esas belirleyici olan İmam-î Gazali’nin geliştirdiği akımdır. Gazali (1058-1111), “İhya-i Ulum ud-Din” (Din Bilimlerinin Dirilmesi) kitabında, akıl yürütmeye dayalı eğitim ve öğretimin, din duygularını öldürdüğünü iddia eder, bilimsel düşüncenin egemenliği kırılmadıkça dinsel duyguların dirilmeyeceğini savunur. Kitabında genç Müslümanlara şöyle seslenir: “Ey oğul! Elinden geldiğince, hiç kimse ile herhangi bir konuda düşünsel tartışmaya girişme! Çünkü düşünsel tartışma, birçok yıkımlara neden olur. Zararı yararından büyüktür. Çünkü düşünsel tartışma ikiyüzlülük, kıskançlık, büyüklenme, düşmanlık, böbürlenme gibi çok kötü huyların kaynağıdır.”

 

“Tahafüt’ül-Felasife” (Filozofların Tutarsızlığı) adlı kitabında da felsefenin gereksizliği ve zararı üzerinde durur: “Akıl ile inancı uzlaştırmaya çalışmak boşunadır. Akıl ile inancın karşıtlığını kabul etmeyen düşünürler, kaçınılmaz olarak hakikatten uzaklaşacaktır. Tanrı’yı akıl ile açıklamaya çalışmak, Tanrı’yı yadsımaktır. Neden-sonuç ilişkisinin araştırılması, Tanrı’nın iradesini inkâr sonucunu verebilir. Akıl ve felsefe sorularına yanıt bulmaya çalışırken çelişkiye düşüldüğüne göre hakikate ulaşmak imkânsızdır.”

 

Gazali, akla dayalı düşünce içinse şöyle der: “Aristo’nun felsefesini aktarırken, hem bu filozofları hem de onların İslam filozofları arasındaki İbni Sina ve Farabi gibi yandaşlarını imansızlar olarak addetmeliyiz… Örneğin bir parça pamuğun ateşle yandığını ele alalım. İnançsız düşünürler, pamuğu yakan şeyin ateş olduğunu söyleyeceklerdir. Bunu inkâr ediyor ve diyoruz ki: O pamuğu yakan ateş değil, pamuktaki siyahlığı ve kısımlarının ayrışmasını yaratan Tanrı’dır. Çünkü ateş, bir eylemi olmayan cansız bir şeydir; ayrıca ateşin yanmanın aracı olduğunu gösteren ne gibi kanıt vardır ki? Gerçekte Tanrı’dan başka bir neden yoktur, pamuğu yakan Tanrı’dır.”

 

Gazali’nin reddettiği Aristoteles öğretisi, yöntemsel olarak, Platoncu “ilkel bakışı” kendi doğru bakış açısına dönüştürür. Görünmezden görünene bakma (tümdengelim-doğrulama) ve görünenden görünmeyene bakma (tümevarım-araştırma) ismini verdiği, “doğru bakış” olgusunu gerçekleştirmek için, düşünmenin bilimden yararlanması, bir başka deyişle, “düşünce – doğa- bilim” diyalektiğinin gerektiğini söyler. Tanrı inancı, Aristoteles’e göre, “Düşünmenin düşünmesidir.” Bir başka söylemle, “kendi kendisini düşünen düşüncedir.”  Düşünce, zihnin özü olduğuna göre de gerçek olan salt zihindir. Bu bağlamda, “akıl, düşünce, zihin, ruh ve Tanrı”da özdeşleşmektedir.

 

Dünyevileşme, birbirlerini oluşturan sebepler zincirinin başından beri vardır. Ama dünyevileşme olgusunun başlama zamanından önce, dünyevileşme ereğinin var bulunduğu anlamına gelmemektedir. Zira erek, ya da biçim, tümeldir. Tümeller ise, zaman ve uzay dışıdırlar. Zaman ve uzay içerisinde yokturlar. O halde zaman ve uzay içerisinde bulunmayan, yok demektir. Tümeller, “var” bulunmayan varlıklardır. Gerçek olanlar da bunlar olduğuna göre, asıl gerçek var olan değil, var olmayandır. Var olan görünüşlerin gerçek dışılıkları ve sahtelikleri de bu düşüncenin mantıksal çıkarımıdır. Diğer yandan, zaman ve uzay dışı olan ise mutlaktır.  Asıl gerçek varlık, bu mutlaklıktır.

 

Düşünce yapımızı görünenden kendimize yöneltip, sonrasında görünmeyenin sırrını çözme yolunda gireceğimiz yol ne kadar tehlikeli olsa da karanlığı yenme uğruna aydınlanmanın gerçekleşmesi felsefenin varabileceği son noktadır. Çünkü karanlığın, zaman ve uzay içinde bulunması onun olmadığının kanıtıdır: Aydınlık var olabilendir. Aydınlığın (Tanrı’nın), zaman ve uzay dışı mutlaklığı da onun aslında var olduğunun kesinliğidir ki, Aristoteles’in bu yaklaşımı, İmam-î Gazali ve Platon’un teoride oluşturdukları kuramlarını kökten çürütür.

 

 

Kaynak:

 

İhya-u Ulumid’din: İmam Gazali; Çevirmen: Sıtkı Gülle; HUZUR YAYINEVİ, 2021

Aristoteles Felsefesi: Temel Kavramlar ve Görüşler: Muttalip Özcan; BİLGESU YAYINCILIK, 2012

Aristoteles: David Ross; Çevirmen: Prof. Dr. Ahmet Arslan; KABALCI YAYINLARI, 2017