Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf’ta bu haftaki konuğum sevgili Gamze Güller.
Gamze Güller’i 2008 yılında yayımlanan ve öykülerden oluşan ilk kitabı İçimdeki Kalabalık, 2012’de Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü kazanan Beşinci Köşe, 2015’te okurla buluşan kısa romanı En Çok Onu Sevdim, 2020’de yayımlanan Durmuş Saatler Dükkânı ve 2024’te yayımlanıp 2025 Notre-Dame de Sion Edebiyat Ödülü finalistleri arasında yer alan son öykü kitabı Zürafanın Bildiği ile ağırlıyorum.
“Ama sen ormanı hiç görmedin ki.
Sen hep buradaydın. Kafesi getirip senin üstüne koydular.”
Orhan Kemal Öykü Ödülü (2013) sahibi Gamze Güller, dört duvar arasına sıkışmış ya da sıkıştırılmış gibi görünenlerin, akıp giden hayatın bir parçası olmaktan çok gözlemcisi konumunda bulunanların, ancak kendi evreninin siperleri gerisinde soluklanabilenlerin öykülerini anlatıyor: Bir plazanın yirmi beşinci katındaki çay ocağında, son nefesi bekleyen bir hastane odasında, otoparkın karanlığına sığınmış bir arabanın içinde ya da uzak bir ülkenin metro istasyonunda karşımıza çıkan ama daima “dünyanın kenarında” duran karakterler var Zürafanın Bildiği’nde.
Bilip de susar hayvanlar. Her yerde gözleri var, her yerde kulakları. Dünden bugüne, bugünden yarına evrenin zamansız bilgisi var onlarda. ( Zürafa’nın Bildiği tanıtım bülteninden.)
1.Kitabınızı/ Kitaplarınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?
Son kitabım “Zürafanın Bildiği”ndeki “Beklerken” öyküsü hayatım boyunca yazdığım en zor şey oldu. Babamı 2017 yılında kaybettim. Uzun hastalık dönemi boyunca önce evde sonra hastanede birlikte yaşadık. Bu öykü çok kısa olmakla birlikte o süre boyunca hissettiklerimi, hesaplaşmalarımı ve ölümle imtihanımızı anlatıyor. O dönemde çok şey öğrendim ama yazmak için üzerinden zaman geçmesi gerekti.
2.Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?
Öykü okuyanla birlikte tamamlanır bence. Boşluğun ve sessizliğin gücü okura davettir. İşaret eder, sezdirir, tamamlanmayı bekler. Anlattığından çok anlatmadığı yerdedir. Onu bulup çıkarmak okura düşer. Roman gevezedir, öykü suskun. Her şeyi söylemez. Bu yüzden okuması daha zordur. Boşluk derken, içine düşüp kaybolacağınız boşluklardan söz etmiyorum elbette. Yerinde, dozunda ve bilinçli sessizlikler kastettiğim. Ben de okuyanlar öyküme katılsın isterim. Benimle birlikte yol alsınlar, bir şekilde anlatının içine sızmayı başarsınlar. Öykü bittiğinde onlarda bitmesin, akıllarında ve kalplerinde sürsün.