Yazarların metinleriyle, kitaplarıyla ilişkisini merak ettiğim Eksik Paragraf başlıklı bu röportaj serisinde bu haftaki konuğum sevgili Ümit Aykut Aktaş. Ümit Aykut Aktaş’ı 2024 yılında Metinlerarası Kitap etiketiyle yayımlanan Kaplumbağa Ayaklanması isimli ilk öykü kitabı ile ağırlıyorum.
“Uykunun yaşamımızdan usul usul çıkarılması öyle hızlı bir şekilde değil, yavaş yavaş, sinsice tezgâhlanmış bir plandı. Uyku ve aylaklık yok edilmesi gereken hastalıklar olarak kabul edilir oldular. Gerinme, yatak, esneme, rüya ve daha birçok sözcük, uyku çağrışımı yaptığı gerekçesiyle resmi sözlükten zamanla çıkarıldı. Hatta üzerlerinde hastalıklarla ilgili deneyler yapılma bahanesiyle kış uykusuna yatan hayvanların neredeyse tamamı katledildi…
Kaplumbağa Ayaklanması, başkalarının zihninde dolaşan, rüyalarında gezinen, görmezlikten gelmeyi bir anı silme yöntemi olarak kullanan, kendine yer bulamamış karakterlerin çarpıcı öykülerinden oluşuyor.
Ümit Aykut Aktaş, karakterlerini kâh kitapların içinde kâh filmlerin ve müziklerin arasında kaybolan sesler olarak konumlandırıyor. Ancak bu metinlerarası sesler, zorlu dünyada var olmaya çalışıyor.
Sözcüklerin bu savaştan daha dirençli çıktığını görmek isteyen okurlar için, Kaplumbağa Ayaklanması dikkate alınması gereken bir eser.” (Tanıtım bülteninden.)
1-Kitabınızı yazarken sizi en çok zorlayan öykü hangisiydi ve neden?
Uykunun yaşamımızdan usul usul çıkarılması öyle hızlı bir şekilde değil, yavaş yavaş, sinsice tezgâhlanmış bir plandı. Uyku ve aylaklık yok edilmesi gereken hastalıklar olarak kabul edilir oldular. Gerinme, yatak, esneme, rüya ve daha birçok sözcük, uyku çağrışımı yaptığı gerekçesiyle resmi sözlükten zamanla çıkarıldı. Hatta üzerlerinde hastalıklarla ilgili deneyler yapılma bahanesiyle kış uykusuna yatan hayvanların neredeyse tamamı katledildi…
Kaplumbağa Ayaklanması, başkalarının zihninde dolaşan, rüyalarında gezinen, görmezlikten gelmeyi bir anı silme yöntemi olarak kullanan, kendine yer bulamamış karakterlerin çarpıcı öykülerinden oluşuyor.
Ümit Aykut Aktaş, karakterlerini kâh kitapların içinde kâh filmlerin ve müziklerin arasında kaybolan sesler olarak konumlandırıyor. Ancak bu metinlerarası sesler, zorlu dünyada var olmaya çalışıyor.
Sözcüklerin bu savaştan daha dirençli çıktığını görmek isteyen okurlar için, Kaplumbağa Ayaklanması dikkate alınması gereken bir eser.Hiç şüphesiz Kaplumbağa Ayaklanması zira Gezi sürecinde AltKitap’ta yayınlanan hali daha sloganist ve manifesto niteliğindeydi. Yoğun distopya okuyup programlar yaptığımız dönemde, ana metni daha geniş bir kurmacaya yedirdim. Tanrı anlatıcı, sen anlatıcı ve manifesto bölümleri bu şekilde ortaya çıktı. Söz gelimi benim için zorlu olan sen anlatıcı dilini oluşturabilmek için de George Perec’in Şeyler ve Uyuyan Adam kitaplarını tekrar okuduğumu hatırlıyorum.
2-Öykülerinizde sessizliğin, anlatılmayanın ya da boşlukların yeri nedir? Okura bıraktığınız kısım için neler söylemek istersiniz?
İkinci sorudan başlayayım, kendi seveceğim metinleri yazmaya çalışıyorum, o anlarda okur olduğunu hiç düşünmüyorum.
3-Kitabınızın bir yazar olarak size öğrettiği en önemli şey nedir?
Tamamen kendim için yazdığımı fark ettim, başka hiçbir ses duymadım yazarken.
4-Yazma ritüeliniz metninizi ne şekilde etkiliyor?
Aslında belirgin ritüellerim yok.