Farkında
Öykü

Farkında

İlhan Gerimterli

Yine merdivenlerin ağrılı şefkati… Kapıya vardığımda unuttuğumu bile bile sayıyorum basamakları farkında olmadan. Hâlbuki ne kadar kolay dört kat, her kat iki aşamalı bir aşamasını bilsen çarpı sekiz al sana unutmazsın hiç. Ama ben o bir aşamayı bile unutuyorum ne demezsin. Arabanın kenarına kadar gelip de anahtarını unutan adamdan ne beklenir ki zaten.

 

Unutmasam anahtarı, karşılaşmayacaktım bu adamla. Yine boş sabahların hoş olmayan tutmaları… Ne anlattığını bilmediğim, odaklanmak zorunda hissettiğim üstüne de hafif tebessümle süslediğim bir muhabbet işte. Ayrılırken kafama takılan “acaba sohbet esnasında bana önemli bir şey söyledi mi?” aman boş ver söylese de unuturdum zaten.

 

Sigara almak için girdiğim bakkala “nasıl gidiyor abi işler?” dememem lazım çünkü uzayacak “nasıl olsun hocam ya’lar” ama soruyorum işte farkında olmadan.

 

Can’ı görüyorum.  “Kral nasılsın?” diyorum. Aynı soruyla karşılık alıyorum kral olarak. Acaba içten mi bu sözcük yoksa mutlu etmek için mi söylüyoruz, bence ikimiz de bilmiyoruz hatta farkına bile varmıyoruz.

 

Şu kavşağı dönüp, köşe başında meslektaşımı alacağım. Günaydının tonundan Ayşe Hocamın sıkıntısını anlayacağım. Sonuçta on yıllık bir arkadaşlık kolay değil. İnsanlar zamanla daha iyi mi anlıyorlar birbirlerini yoksa sonradan mı farkına varıyorlar bilmiyorum açıkçası. Üç kırmızı ışık sonra beş yüz metrelik yolda doksana kadar çıkıyorum. Bilmiyorum bu yolda bir şeyler var insanı kendine çeken. Çoğu zaman sonradan fark ettiğim, farkındalık yaratan hareketler yapıyorum farkında olmadan. Beni buna iten hangi güç? İnanın ki bilmiyorum. İnsanların ne düşündüğünü çok merak ediyorum, biraz da dert ediyorum. Yanlış mı anlıyorlar acaba beni diye.

 

Oturduğum yerde susuyorum. İnsanların konuşmalarına dalıyorum boş gözlerle. İçimden bazen “yorulmuyorlar mı” diyorum. Bana kızıyorlar irkiliyorum aniden. “sen neden katılmıyorsun” sorusu bence sohbete davet etmek değil, suskunluğumun altında yatan bir durumu çözmeye çalışıyorlar gibi hissediyorum.

 

Sınıf kapısını açtığımda bütün öğrencilerim ayakta gezer vaziyette bekliyorlar beni. Farkında olmadan gülüyorum. Bana bakıyorlar şaşkınca. Farkında olmadan güldüğümün farkındalar mı acaba?

 

Bazen farkındalıkları fark etmem gerektiği bekleniyor sonradan fark ediyorum bu durumu. Diğer gün telafi etmek için bir sürü saçma sapan davranışlar sergiliyorum. Hatta bazen kafam yerinde değilken, farkındalık yaratan birini yerin dibine sokuyorum farkında olmadan.

 

Boş zamanlarda erkek muhabbeti işte, goy goylar. Gereksiz, mesnetsiz ifadelerin oluştuğu kelimeler yığını. Biri anlatıyor, ben sadece yine boş gözlerle dinliyor gibi yapıyorum. Ne kadar gülmem gerektiğinin nicelini bilmiyorum. Bir de üstüne ayıp mı ettim acaba diye dert ediyorum. İnsanlar beni soğuk görmesinler diye sorular soruyorum cevabını dinlemediğim, hatta cevabını bildiğim sorular soruyorum maksat muhabbet olsun diye. Bazen dinlemediğim bir detayı farkında olmadan sorduğumda “ sen bizi götünle mi dinledin” lere maruz kalıyorum.

 

Kızımı almaya gidiyorum. Giderken on dakika erken olacağımı hesaplayıp, sigarayı arabanın dışında içmeyi planlıyorum. Arabayı park ediyorum ama sigarayı arabanın içinde yakıyorum. Sigara bitmeye yakın farkına varıyorum dışarda içmem gerektiğini, ancak iş işten geçmiş oluyor. Farkına varmamın bile sonradan farkına varıyorum.

 

Akşamların yorgun sessizliğinde, sohbetler kıt oluyor nedense. İş, güçler konuşuluyor. Hanım işini anlatıyor. Yüzde sekseni önceden bildiğim durumlar olduğu için yüzde yirmisine odaklanmaya çalışıyorum ama az buçuk odaklanıyorum. Kendini dinleyip dinlemediğimi tek bir soruyla ölçüyor eşim, artık uyanığım. “Ha” demiyorum. Anında yanıt veriyorum. Ama bu seferde ikinci bir soru geliyor ona da gözüm açık hemen yorumluyorum. Eşimi mutlu ediyorum aslında farkında olmadan. Ama bir durumda mat oluyorum.  Dolaptan bitter çikolata istiyor ve ben bulamıyorum. Sinirlenip yanıma geliyor “gözünün önündekini görmüyorsun,” deyip, gidiyor. Öff, sevemedim şu bitteri. Acaba sevmediğim için mi odaklanamıyorum ya da farkına varamıyorum.

 

Bunların hiçbiri üzmüyor beni. tek bir şey dışında.  Kendimi suçluyorum aslında ya da herkesi görmek istediğim gibi görüyorum. Bana bir şey söylendiğinde, o an için ne tepki vermem gerektiğini bilemiyorum. Bazen güzel bir şey söylendiğinde, gururlanmam gerektiğini anlayamıyorum.  O sözlerin gurur verici olduğunun sonradan farkına varıyorum. Acabalar savaşıyor içimde, bunları söyleyen kişi “Ne kadar da kibirli” diye düşünebilir. Bir de hakaret edildiğinde sonradan anlayıp üzülüyorum. “Ne salak adam,” diye de düşünüyorlar mı?  Benim tepkisizliklerim.  Bunu da sonradan fark ediyorum.