Dün akşam, Mehmet Esatoğlu’nun yazıp yönettiği “Fosforlu Cevriye Yazarını Arıyor” adlı tiyatro oyununu izledim. Bu deneyim, benim için sadece bir sanat etkinliği değil, aynı zamanda derin düşüncelere dalmamı sağlayan bir yolculuktu. Öncelikle, farklı zaman dilimlerinde yaşamış ve eserler vermiş yazarların, kendi dönemlerine tanıklık etmenin yanı sıra, benim yaşadığım çağla olan benzerliklerini gözlemleme fırsatım oldu. Ne garip bir durumdur ki, bu ülkenin aydınlarına yönelik tavır, geçmişte olduğu gibi günümüzde de değişmemiş; hâlâ aynı “cadı avı” zihniyetiyle hareket edilmektedir.
Oyun sona erdiğinde, içimde derin bir duygusallık belirdi. Suat Derviş’in manevi oğlunun da izleyiciler arasında yer alması, geçmişe bir yolculuk hissi yarattı. Bu an, izlediğim tarihsel bağların ve anıların kesiştiği bir noktada beni yakaladı.
Tiyatro Simurg tarafından sahnelenen bu eser, yalnızca bir edebiyat uyarlaması olmanın ötesinde, Türkiye’nin kültürel ve toplumsal tarihine ışık tutan güçlü bir anlatıydı. Suat Derviş’in yaşamı ve edebi mücadelesini merkezine alan oyun, yazarın tanıklık ettiği toplumsal değişimleri ve bireysel direnişini sahneye taşıyor.
Fosforlu Cevriye karakterine Hale Üstün, Suat Derviş rolüne ise Gül Gülsün Yıldız hayat veriyor. Her iki oyuncu, karakterlerine duygu ve derinlik katmayı başarak seyirciyi etkileyici bir atmosferin içine çekiyor. Özellikle Gül Gülsün Yıldız’ın Suat Derviş yorumu, yazarın düşünce dünyasını ve iç çatışmalarını başarıyla yansıtırken; Hale Üstün’ün Fosforlu Cevriye performansı, karakterin neşesi ve hüznü arasında ustalıkla gidip gelen bir denge kuruyor.
Oyun, diyalogların gücü ve Suat Derviş’in fikir dünyasını sahneye taşıma biçimiyle dikkat çekiyor. Eser, Suat Derviş’i yalnızca bir yazar olarak değil, aynı zamanda dönemin politik ve toplumsal olaylarına tanıklık eden bir figür olarak sunarak anlatıyı derinleştiriyor. Replikler, Suat Derviş’in kaleminin gücünü ve onun dönemine karşı eleştirel bakış açısını ortaya koyarak izleyiciye sorgulayıcı bir perspektif kazandırıyor. Aslında yazarın bir eserinde “Başkalarının mutlu olmadığı bir dünyada tek kişi mutlu olamaz” sözü, buna güzel bir örnektir.