Bununla birlikte, Buñuel’in müdahale etmesiyle bir sonraki rasgele sahnede, karakterlerin yürüyüşü kısa tutması özdeşleşmeyi bitirir. Karakterlerin birlikte yemek yeme arzusu, bir dizi gülünç olayla sürekli olarak engellenir. Buñuel, bu sahnelerde yoğun bir şekilde anlatı devamlılığını bağlar gibi görünse de, hikâyeye güvenilmesini engeller ve filmin anlamını ortaya çıkarmak için beklenti içine giren seyircinin mantık-takip dizilerini keser.
Buñuel’in filminde ideal yaşam, kahramanlarının iki saat uyanık kalması ve geride kalan yirmi iki saatin uyurken hayaller aleminde kalması üzerine kuruludur. Anlatımında sembolik olabilecek tüm imgeleri ortadan kaldırarak, bilinçaltının açık olan- olmayan görüntülerinden filmin çerçevesini çizer. Seyirciyi, akıllarının uçurumlarında gizlenen korkutucu travmalarla yüzleştirebilmek için rüyaların en derinine çeker. Hem seyirci, hem de filmin kahramanları tarafından rüyalar, günlük yaşamın tek gerçekliği olarak kabul edilir; bilinç ve bilinçdışı arasındaki çizgi Buñuel tarafından kaldırılır. Filmin yapısı, Japon Modüler Origami’si tarzındadır. Altı ana karakterin, birbirine benzeyen parçalarını birleştirerek çok katmanlı bir anlatımı perdeye yansıtır Buñuel. Karakterlerin benzer parçalarını değiştirip, tekrardan dağıtarak çok katmanlı başka benzerlikler kurar. Her parçalanıp birleştirilen katmanlar başka hikâyelerin de kapısını açar. Gerçeklikten oluşuyormuş gibi görünen karakterlerin, üst üste bindirilen hayalleri, seyirciyi aldatıcı bir geziye çıkarır. Rüya gören “Diplomat” karakteri uyandığında, seyircinin inanmaya başladığı tuhaf gerçeklik de rüyanın değil, yaşamın kendi gerçekliği olur.
Buñuel, filmin “anti-biçem”ini (statükonun simgesi olarak görülen müze ve galerilerin Modernist ve elitist tavrına tepki ) oluşturabilmek için, hikayenin yapısındaki kopmaları sıradan ama komik bir araç olarak kullanır: Piskoposun, bahçıvan ve aynı zamanda intikam peşindeki bir katil olması; restoranın cenaze törenine dönüşmesi, ama aynı zamanda müşteri kabul edebilmesi, yemek odasının tiyatro sahnesine dönüşmesi ve perdenin kalktığında grubun belli bir performansın parçası olduklarını anlamaları gibi uyuşmazlıklar hikayenin kesintiye uğratılmasıdır.
Buñuel, burjuvaziye karşı bir ajitatör olarak, hikayeyi her bükmesinde ve dönüştürmesinde, uygarlığın istikrarsız olduğunu şiddetle anımsatır. Geleneksel sanatsal ideallere karşı, isyankar reflekslerini devreye sokar ve sinemanın eğlence anlayışına hikayesini uydurmaya çalışmaz. Film ters karşıtlıkların toplamıdır: Burjuvazinin Gizemli Cazibesi, sinema sanatında, biçemin ve anti-biçemin bir arada olabileceğini göstererek, “Modernist ve elitist” tarza muhalifliğini sergilemektedir.