Kâmil Erdem Söyleşisi
- 06 Aralık 2024
1961’de İstanbul’a doğan şair Turgay Kantürk’ün ilk şiirleri 1981’de Oluşum dergisinde yayımlandı. 80 kuşağının önemli şairlerinden olan Turgay Kantürk’ün 1991’de Korsan Yayıncılık tarafından basılan ilk şiir kitabı İlk Gibi Son, aynı sene Behçet Necatigil Ödülü’nün sahibi oldu. 1990’da Mimar Sinan Üniversitesi Tiyatro Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalından mezun olan şair, şu an Bakırköy Belediyesi Tiyatrolarında Genel Sanat Yönetmeni.
Turgay Kantürk; şiir, yazı, resim, tiyatro, dizi ve sinema filmleri gibi birçok disiplini heybesinde taşıyan bir entelektüel. Şairin hiçbir zaman kopmadığı şiirindeki göstergeler arası bağlam ve kolaj tekniği bu minvalde okunabilir. Yine şairin yer yer sanal ortamda paylaştığı şiir eskizlerini ve karalamaları görünce şiirlerini acele etmeden yazdığını ve yazılanları da mantık süzgecinden geçirerek bir yapı inşa ettiğini gözlemliyoruz. Şiirde yeni bir söylemin peşinde olan şair, özellikle şiirselinde yer verdiği gerek tek dizelik birimler gerek konuşma çizgileri ile bir yandan şiire nefes aldırırken bir yandan da yükselen sesle alımlayıcıyı pür dikkat şiirin sahnesine çekiyor. Birçok disiplin -tiyatro, sinema ve resim- tekniğine hâkim olan şair, şiirselinde özellikle de yapı ve görsellik konusunda ayrıca titizlenmekte.
Turgay Kantürk’ün Öteki Sahne adlı şiir kitabının ilk baskısı 1996’da BDS yayıcılık tarafından yayımlanmış. İkinci bakısı da Peri Çıkmazı/Bütün Sihirler adlı toplu şiirlerinin içinde 2010 Sel Yayıcılık tarafından yayımlanmış. Üçüncü baskısı ise kitap tasarımını Savaş Çekiç’in yaptığı ve kendisin de desenleriyle katkıda bulunduğu Öteki Sahne/ Şiirler[1], 2021 yılında pandemi koşullarında sevgili Kadir Aydemir’in Genel Yayın Yönetmeni olduğu Yitik Ülke Yayınları tarafından gerçekleştirilmiştir. Turgay Kantürk’ün Öteki Sahne/ Şiirler adlı şiir kitabı, okura göstergeler arası bir şölen sunuyor. Zira sözsel töz, çeşitli desenler sayesinde gerek resimsel gerek teatral olanla (text içeren desen ve es verdiği konuşma çizgilerinin düştüğü iz, sahnede oynayan ben ve başka’nın devinimini içermekte sanki) alımlayıcıda estetik bir haz, coşum uyandıyor. Dışsal dünyada nesnesi olmayan, boşlukta dolaşımda olan arzunun temsilleriyle bilinçdışı arzunun peşinde olan şair öznenin meslekî birikimin avantajıyla -bu durum bazen bir handikaptır, nitekim şair özne hem şiir bilgisiyle hem de kültür bilgisiyle bunu aşmaya çalışıyor- kurduğu göstergeler arası bu ilişki şairin biçem oluşturma çabasının yanında bölünmüş öznenin bilinçdışından fışkıran imkânsız jouissance’ını işaretlemekte. Bu çerçevede Öteki Sahne/ Şiirler’den alınan acıya içkin bazı pozlarla kaygı düzeyini yükselten şair özne, şiirselinde psikanaliz, ontoloji, dilbilim ve göstergebilim arasında karşılıklı disiplinler arası, metinler arası ve göstergeler arası geniş bir çözümleme zemini sunuyor. Gerisi alımlayıcının epistemik birikimine, psikanalitik ve ontolojik durumuna kalmış bir şey. Çeşitli örneklerle şairin şiirseline misafir olabiliriz.
“Ne gün, ne gece;/ Eşzamanlı bir mızrak geçiyor –hızla, aramızdan/ Çarşaflar terliyor; sen rüzgâra övgüler düzüyorsun/ Ben –seni yazmaktan; yoruldum; yoruluyorum/…/” (Öteki Sahne, 5. Bölüm, s. 11)
“Unutuyoruz yeryüzünü –ben yüzümü; kırılıyor dümen/ boyun eğiyor; geçmiş ve gelecek/ Bilim –dağlara çekiliyor; kanıyor/ Artık şenlik ateşleri de yakılmıyor; sevişmek için./…/” (Öteki Sahne, 11. Bölüm, s. 19).
“Artık her şeye katlanabiliyorum; sağır geceler, kötü/ şiirler, -kim bu kuytuda ağlayan fiil?-/ Artık her şeye katlanabiliyorum; ey çocuk yüzlü/ ölüm, sende çok ben buluyorum!/ Biterken başlıyor hep oyun. Sönüyor ışıklar;/ salon boş…/ Yalnızım öteki sahnede;/ beni/ incit!” ( Öteki Sahne, 18. Bölüm, s. 26).
“Yalan söylüyor şiirler; ne yazsam ezberliyorsun. Başım/ Düşse göğsüne, sıçrayarak uyanıyorsun; parçalanıyor gece,/ Yazmak ölüm geliyor –dilim çorak; dilim adın; dilim toprak.” (Beyaz K’ağıt, 4. Bölüm, s. 30).
“Yavru bir tavşan gibi uyurum eşikte.” (Aıl Eşik, 3. Bölüm, s. 35).
“Tanrım, nasıl da yanıyor harita!” (Dudak Külleri, s. 39).
“20. Gir! Dolaş labirentimde –yavaş!- oh tanrım!/ 21. Tanrı zaten bizimle değil!” (Yirmibir, s. 49)
“Kiliselerde yankılanan ezanlar giriyor düşlerime,/ terliyor içimdeki bayrak –kent düşüyor;/ hâlâ barut kokuyor üstüme çektiğim yorgan/ ve bulut./ Yalan bir çoçukluk benimki; yağmalanmış/ -toprak!” (Bir Toprak Kendir, Bir Uşak, İki Senek, 3. Bölüm, s.52).
“Yaşayıp ölmek içindir bitkiler, kahverengi bir/ hüzünle yıkanmış topraklardan geliyorum/ sana, sen bana yaprak! –susuyorsun. Sustukça büyüyor içimdeki diken, ben sana anlatılmamış bir öyküyüm, şiirlerde gezinen./ Çoktan battı teknem, olmayan bir maviden/ geliyorum sana, sen bana liman! –Aman! Görmesin/…/” (Sensiz – Çıplak, s. 55).
Maviden umudun kesildiği hüzünle yıkanmış bu topraklarda yaşanan çıkışsızlık, şairin içindeki sessizliği büyütüyor; ve şair psişik, varoluşsal sancılarını şiirle sese açıyor. Bu, belki de şairin kendisini bir çeşit sağaltma yolu; belki de hâlen şiire olan inancını şiir burcunda şiirle çoğaltma çabası ve okura içkin bir davet. Zira Ben, Öteki’nin sahnesinde kapanan perdeyi dünyasallık ve zamansallık bağlamında tekrar aralamaya çalışıyor ve Ben, Öteki’nin sahnesinde kuruluyor.
Kısacası, Tanrıyı sorunlaştıran, yer yer erotik, kentli ve seküler söyleyişi ve temi olan Turgay Kantürk’ün “Öteki Sahne/Şiirler” adlı şiir kitabı, dünyaya fırlatılmış ve terk edilmiş yersizyurtsuz okuru düşünüş ve eyleyiş içinde başka’nın sahnesindeki ben’in acılarına ve hiçliğine sabitliyor ve kendini yeniden okutuyor. Zira şair öznenin yitirdiği bilinçdışı arzunun yarattığı Jouissance; alımlayıcının Jouissance’sının semptomlarını da işaretleyebilir.
*Turgay Kantürk, Öteki Sahne/ Şiirler, Sensiz – Çıplak, İstanbul: Yitik Ülke Yay., 3. baskı 2011. S. 55
[1] Turgay Kantürk, Öteki Sahne/ Şiirler, İstanbul: Yitik Ülke Yay., 3. baskı 2011.