İşçi Bareti
Öykü

İşçi Bareti

Muzaffer Arslan

“Hepimiz hiçiz!” diye haykırdı. Ben daha yeni gelmiştim,  demek uzun süredir konuşuyordu. Etrafı kalabalıktı. “Hiç kimse kendi hayatını yaşamıyor. Bu hayatı bize başkaları dayatıyor. Başkalarının sistemi, başkalarının kuralları, başkalarının hukuku. Ya biz kimiz? Başkalarının yazdığı rolleri oynayan ama kendimizmiş gibi davranmaya çalışan zavallılarız. Devlet karşısında kimsiniz? Patron karşısında kimsiniz? Eşinizin, çocuğunuzun karşısında kimsiniz? En önemlisi aynanın karşısında siz kimsiniz, sahi kimiz biz?”

 

Cumhur Abi’yi tanırdım mahalleden, etliye sütlüye karışmaz, kimseye bulaşmaz bir adamdır. Gerçi “kafası kırıktır”  diyenler olurdu ama ben hiç bir taşkınlığını görmüş değilim. Böyle tumturaklı konuşma yapabileceğini hiç ummazdım…  Yolda belde gördüğümüzde, selamlaşırdık.  Şimdi, topladığı kalabalığa, onların anlamadığı ama ilgiyle dinledikleri bir nutuk çekiyordu.

 

Yine haykırdı: “Hiçiz!”

 

Onu bu duruma getiren nedeni   bilmiyorum, niye hiçti ve hatta hepimizle neyi kastediyordu, anlamış değildim. Ben en çok o “Hiçiz!” haykırışından sonra kalabalığın içinden gelen “Evet, doğru, haklı adam” seslerine takılmıştım. Hatta biri yüksek sesle “Ağzına sağlık, söyle, devam et!” dedikten sonra  çok sert bir ses tonuyla “Hiç olmayan varsa hemen ayrılsın gitsin buradan” dedi ve sustu. Kimse yerinden kımıldamadı. Demek herkes hiç olduğunu biliyordu. Ben tam ayrılacaktım.( Hiç değildim çünkü.) Ama ayaklarım gitmiyordu. Çakılıp kalmıştım olduğum yere. Kalabalığın gözleri Cumhur Abi’nin üstündeydi. Onlarca   göz onun ağzından çıkacak bir kelimeyi neredeyse  şehvetle bekliyordu. Benim olaya dahil olduğum ve Cumhur Abi’nin “Hepimiz hiçiz!” haykırışından bu yana on dakikadan fazla bir zaman geçmiş olmalıydı. Saate bakmayı akıl edememiştim. Fakat şimdi suskundu, gökyüzüne bakıyordu, birden bakışlarını ayakkabılarına çevirdi. Tüm kitle onun ayakkabılarına bakıyordu. Sonra birden tüm gözler bakışlarını kendi ayakkabılarına çevirdi. Ben de ayakkabılarıma baktım. Tuhaf ama çamurluydular. Oysa hiçbir yer ıslak değildi. Cumhur Abi’nin ve herkesin ayakkabıları  çamur içindeydi

 

Kısa süren bir dalgınlık yaşadım. Hani yogacıların yaptığı türden bir meditasyon  gibi, kafam adeta bomboştu. “Sevmiyorum ulaaannn!”  haykırışıyla kendime geldim. Cumhur Abi bağırırken sağ eli kalbinin üstündeydi.  Gözleri kalabalığı taradı, herkes bakışını kaçırıyordu. Ben de kaçırdım. Sanki kaçırmasam, “Hey sen!” diyecekmiş gibiydi.  Ürperdim. Elini kalbinden çekip kalabalığa salladı “Sevenler çekip gitsin.” Herkes birbirine bakıyordu. Bir suçlu yakalayacak gibiydiler. Çekip gidecek oldum. Daha doğrusu, bunu düşündüm.  Ama ayaklarım yine kıpırdamıyordu.  Halbu ki ben seviyordum.

 

Tüm bunlar olurken izlediler mi, yoksa yeni mi çıktılar, inşaatın balkonuna, bilmiyorum. Başları sarı baretli dört beş işçi yan yana dizilmiş kalabalığı ve Cumhur Abi’yi izliyorlardı. Meydana yakın eski köhne binayı satın almış, yeni beş katlı apartman yaptırıyordu tefeci Reşat. İşçiler işte o inşaatta çalışıyorlardı. En başta duran diğerlerinden daha iri yapılı kirli sakallı işçi, baretini çıkardı, beş on saniye  elinde tuttuktan sonra aşağıya, kalabalığın üstüne fırlatıverdi. Fırlatırken de Cumhur Abi’den bile daha fazla bağırdı “Ben seviyorum ulan birileri gidecekse sen ve şu etrafındakiler siktirsin gitsin!” Baret toprağa düşer düşmez, kalabalık sanki bomba atılmış gibi dağılıverdi. Ben alel acele çevrilmiş briket duvarın üzerine oturuverdim. Cumhur Abi bir asker edasıyla  barete doğru yürüdü, eğilip aldı, tozunu gömleğine silip başına taktı. Kahkaha atmaya başladı. Öyle kahkaha atıyordu ki hiç susmayacak sandım ama birden kesiliverdi kahkahalar, yine ciddileşmişti. İşçilere döndü:  “Şimdi anladım, ben de seviyorum, üstelik hiç değilim. Piçim ben piç hahahahaha.” Koşuyordu. Göz açıp kapayana kadar gözden kayboldu.

 

İşçiler de gülüyorlardı. “Mahmut Usta gitti senin baret. Şimdi Reşat bunu yevmiyenden keser” Bir diğer işçi: ”Usta ne güzel eğleniyorduk,  bıraksaydın da konuşsaydı adam, deliydi  herhalde?”  Adı Mahmut olan usta işçi çok kızgındı  “İbneler size eğlence lazım. Bu dallama konuşsa akşama kadar aylaklık yapacaksınız. Hadi işinizin başına.” Ben şaşkındım. Şimdi adı Mahmut olan o usta işçi aşağıya inip baretin hesabını benden soracak diye korkuyordum. Ayakkabılarıma baktım. Çok tuhaf! Çamurlu değillerdi. Cumhur Abi’nin gittiği yöne doğru koşmaya başladım. Kahvenin önüne geldiğimde nefes nefeseydim ve ciğerlerim acıyordu. Öksürdüm, balgam çıkardım. Ter alnımdan gözüme akıyor, gözlerimi yakıyordu. “Bu lanet olası sigarayı içmeyeceğim.” dedim, sesim kısık çıkmıştı. Cebimden paketi çıkarıp avucumda ezdim, ezdim, tüm hıncımı sigara paketinden çıkarıyordum. Tüm hıncım neydi tam olarak bilemiyordum aslında. Birden değişti ruh halim, bir sevinç kapladı benliğimi.  Yaşasın, sigarayı bırakmıştım. Cumhur Abi’ye, adı Mahmut olan usta işçiye, kalabalığa, herkese teşekkür ettim içimden. Birden masada sarı bareti gördüm. Cumhur Abi’nin kafasındaydı. Elindeki çayı güneşe tutuyor bir süre bakıp sonra yudumlayıp masaya bırakıyordu. Etrafını meraklılar sarmıştı. Cumhur Abi hiçbirini görmüyordu. Sanki yapayalnızdı masada.  İçerden gerneşerek çıkan Tefeci Reşat, hafiften alaycı bir gülümsemeyle: “Ne o lan Cumhur  kafaya tası takmışsın sonunda hahaha.”  Cumhur Abi bakışlarını Reşat’a kaydırdı, usulca ayağa kalktı, herkes hipnotize olmuş gibi bakıyordu. Kafasından bareti çıkarıp baktı, sağ eline aldı, ondan hiç beklemediğim bir çeviklikle Reşat’ın kafasına olanca gücüyle vurdu. Az önce damdan fırlatıldığında bir şey olmayan baret çat diye ortadan ikiye yarılıverdi. Reşat yere kapaklanmıştı, kafası kanıyordu. Cumhur Abi gözlerini yerde yatan Reşat’a dikti, elini salladı: “O tas değil lan orospu çocuğu, o işçi bareti!”