Kara Kauçuk
Öykü

Kara Kauçuk

Tan Doğan

ucu lastikli zaman. tanrı çekiştirse anlardım. işim-gücüm-kuvvetim de kalmadı! sabahın körü, elimin körü: kalk, otur, dur dur, dır dır beynim-rûhum! hep güz’dür pencere; yaz olsa da mevsim, hep hüzün. yüzün ha var-ha yok camda: kim çekiyor lastiğini hayatın?! el’in de bir onuru olmalı. rastlamış mıdır o’na bana rastlayan? sürüp gider ömür ölüme dek. herhal hergele dünya hemen herkese.  dumura uğratır er-geç bedeni hayat. fakat çekişmeye gelmez ‘aşk.’ akan su neyse o, sâf ve tuhâf sevgi. ‘ceylan!’ mı dedi biri.. bilemedim! mesâfe fenâ: gönül ‘herhep’ dert. ten, arzû ile ten: deri de pörsür. her nokta bir îtirâf, her ân bin bir sır. ilk adıdır insanın ‘zifîrî.’ ama o mavi’ydi, ben kızıl: nerden çıktın sen ey mor.. mosmor! bükemiyorum  zaman’ı geriye.. el mahçûp. yalnızlık yalnızca yalana mahsûs. âh gerçek âh! öksüz-yetim kim? camı hohluyorum senin yüzünden. im parmağım kırık çizmeye. nereye kayboldun, hem neden? zâhirî bir nefes kadarım zaar. yol yok, yön yok, puslu pusula dahi: göl-çöl meğer! benden ermiş-derviş, bedevî-kâhin falan-feşmekân olmazdı, olmaz. pencereyi kırasım var demiş miydim? sanki bahar budayamamış beni hiç.. sonbahar! dönya gozeli idiydi ya yârim, gari yok şimdim. varı-yoğu yazsam ne hâcet! bir dize dillesem de öyle mi ölsem? günün havası yok.. katran kadar zâlimdir gece, ilk gece, her gece handiyse. kökü kırık dalın meyvesi çürük.. ne gam. tam ham halde can: camı kırmalı. peşim sıra rüzgâr, önüm sıra yağmur, çamur, harlı-kar: kış-kıyâmet cehennemim ben. inadına kınasın her bulut beni,  seni eksik andıkça, az-çok ağladıkça! ufkun ötesinde vahîm düş ki kevgir. içimde bıçkın bir hazan. iki ucu sivri, iki yanı keskin bıçak kan, kir, pas ve yas. nâfiledir dil belâda. zevzek ağzın tadı zehir dahi değil bak işte. düpedüz eğri kalem, kağıt yamuk, her harf it: git diyorum uyuza.. hoşt! kış dediğim kuş zaar yanlış anladı beni, vay beni. silik kanat vursa da çıt çıkarmaz o büyülü tüy. çırpınıp durmasa da soğuk, soğuktur.  hem kuyunun dibinde kopuk ip lime lime. delik deşik kovayı çıkrık ne bilsin!

 

su yanmış, su kurumuş, su susmuş-susamış. âh ceylan âh! tan vakti hele yükselsin göğe gönül de gör ey kör! lâl dedimse sağır da demişimdir şu dört duvara. önce çerçeve çatladı: uğur mu ne bu! idrâk yoksunu çatı bilmez. bir de ifâde yoksulu akıl aç-açık. sefîl-sebil ile muhabbet olmaz: için iç inimi kana kana… fare, baykuş, yarasa… ağ tutmuş mağara bir b‘aşk’a şölen yeri-yurdu! içki bedâva, esriklik serbest.. sapsarı safradan kusmuk kudurtsun sizi. her harf it diyorum, git diyorum.. ölürsünüz ha! avara kasnak şâhâne dönenirken dönya’da artık antik gam. şartı-şurtu olmaz ölgünün.. anlasanıza! kelâmda ısrâr kelimeye zül. gül ile bülbül kâfir kâfiye. zaman’da vicdan olsa ahlâk da ne insan’da! kaçııın! evi deviriyoruuum dedimse de, boş! sınırımın sızısına sığındım ya, anılacak anım ân ân kalmadı! özlem miydi adın suna, su muydu yoksa? zenci isem madam, size ne! atsineği gibi mösyö hem kişniyor hem vız, vız, vızzz! ve fakat rahat rahat ölemiyorum! kaç kuşak sardı seni, adam olamadın hâlâ şeytan hala! akraba mıydık sizinle yoksa ahbap mıydık gülperi ile hincin? a adında bir z ile nerde ağlaşmalı ey x? biz seninle maçka parkı’nda buluşmuş muyduk çay-cigara? birden ölü annem çıkageldi: “di yeter gari!” sâdece isyânın faydası var indimde dede, nine. bâri babamın gözü kör olsun varsa öbür dönyada! merâk ile saçma, sapanda bir çift kırık yaş taş. gece devriyesi camda dillidüdük! ben olsam ıslık çalardım da, yoğum. ne vakit nöbet yerini terk ettin sen ey ‘aşk!’ epeydir nemli pencere: küf de gelgeç küfür de. sarıdan mora çalmış güneş, derken zifîrî. yeşil yaprak, kızıl yaprak, sararmış-solmuş zenci! körkütük sarhoş bu ustura: iz sessiz! siz, siz olun oluşmayın sakın var. yazı’ya yazıklanan yazgı nerdeee! biz sizinle kordon’da sevişmiş miydik fıstık-çikolata? ömrü kısa suna turna’da güya rüya. sekiz sütuna manşet de hikâye diye, niye sus’cakmış ki kan!… ucu lastikli zaman. tanrı olsa çekiştirmezdi.