Kulis Cadısı Meriç Bardakçı Altan Alkan’la Söyleşti
Kulis Cadıları

Kulis Cadısı Meriç Bardakçı Altan Alkan’la Söyleşti

Meriç Bardakçı

Meriç Bardakçı: Oyuncu, yönetmen ve yazar olarak birçok projede yer aldığınızı bilmekteyiz. Bize, biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Altan Alkan: Ben, Altan Alkan. 1970 Ankara doğumluyum. Başta TRT olmak üzere, NTV, Kanal B gibi tv kuruluşlarında çalıştım.

Scooter ile Tornet adlı çocuk kitabım, Bence Kitap Yayınları’ndan çıktı.

BBC Türkçe’de ve MAG dergisinde fotoğraflarım yayınladı. Çeşitli resim katalogları için fotoğraf çalışmaları gerçekleştirdim. 8-14 Mart 2016 Tarihleri arasında, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” konulu 1.Kişisel Fotoğraf Sergim; Sepa Sanat Galerisi’nde gerçekleşti.

Aşkla Dokunanlar ve Geç Erken Zaman, 4. Cemre Sanat’a karma sergilerine çektiğim fotoğraflarımla katıldım. Başta, Direklerarası Seyirci Ödülleri olmak üzere beş yılda pek çok ödül alan Kafka’nın Maymunu adlı oyunu yönettim.

Boş zamanlarımda film izlemekten, kitap okumaktan, fotoğraf çekmekten, seyahat etmekten; kişisel gelişim ve sağlıklı yaşam konularında araştırma yapıp bilgi sahibi olmaktan mutluluk duymaktayım.

Size göre, seslendirme oyunculuğu tam olarak nedir? Dublaj ile aralarında fark var mı?

Halk arasında, seslendirme ve dublaj detayları bilinmediği için genellikle aynı şey zannedilir.

Seslendirme ve dublaj sadece, film ve dizilere yapılan okumalar olarak düşünülür.

Ancak, seslendirme ve dublaj arasındaki farklar oldukça fazladır. Dublaj, profesyonel seslendirme sanatçıları tarafından yapılan okumaların kaydedilerek orijinal ses parçalarının değiştirilmesi veya ilgili dublajlı versiyon ile karıştırılmasıdır.

Dublaj genellikle çizgi filmler veya yabancı filmler için yapılır. Dublaj sanatçıları, görüntü ile sesin uyumlu olması için en az filmdeki oyuncu kadar rol yapmak durumundadır.

Dublaj sanatçısının teatral yeteneğinin olması gerekmektedir.

Dublajda dudak senkronizasyonu büyük önem taşır. Dublaj sanatçısıyla ekrandaki aktörün dudak hareketleri eş zamanlı hareket etmelidir.

Dudak senkronizasyonunun olmaması seyirciyi rahatsız eder. Bu noktada başarılı bir dublajdan da söz edemeyiz.

Dublaj yapan sanatçı, canlandırılacak olan karakterin özelliklerine göre bir oyunculuğa bürünür. Sahneye uygun role girerek, doğru bir Türkçe kullanımı ile okuma yapar.

Dublajdaki amaç; görüntüdeki oyuncunun ruh haliyle, jest ve mimikleriyle uyumu sağlayabilmektir. Seslendirmede ise böyle bir zorunluluk bulunmaması seslendirme ve dublaj arasındaki farklardan biridir.

Seslendirme tek bir ses kullanılarak arka planda duyulabilen orijinal ses kaydının üzerine kayıt yapılmasıdır.  Genellikle belgeseller, reklamlar, eğitim materyalleri ve haber yayınları için kullanılır. Genellikle herhangi bir karakter karşılığı bulunmaz, bu yüzden rol yapmayı da gerektirmez. Önemli olan sesin kalitesi ve diksiyonun düzgün olmasıdır.

Seslendirme genellikle belgeseller, reklamlar, eğitim materyalleri ve haber yayınları için kullanılır. Bu sebeple teatral yetenekten ziyade düzgün bir diksiyon gerektirir.

Dublaj yaparken aynı anda kulaklığınızdan orijinal sesi dinleyip, önünüzdeki metinden Türkçe metni okuyup bir taraftan da ekrandaki karakterinizin ağzına dikkat etmeniz gerektiğinden son derece pratik, hızlı ve dikkatli olmanız gerekmekte.

Bu yüzden uzun zaman çalışmak ve tecrübe ve yetenek isteyen bir iş. Ne şanslıyım ki ben bu işi duayen ustalardan; Sezai Aydın’ın ustalığında öğrenmek şansına sahip oldum.

 Oyunculuk ve seslendirme arasında organik bağ var mı?

 Kesinlikle iyi bir dublaj sanatçısının, öncelikli olarak; iyi bir tiyatro oyuncusu olması gereklidir.

Ekrandaki karakterin kimliğine bir anda bürünebilmek, hızla değişen duygulara uyum sağlayabilmenin temelinde iyi oyunculuk var.

Ama her zaman iyi bir oyuncu mutlaka çok iyi bir dublaj sanatçısı olabilecek anlamına gelmiyor.

Geçmişte çok güzel sesi olup çok da yetenekli olduğu halde dublaj yapmaya uyum sağlayamayan kıymetli oyuncular oldu.

Bu işin en önemli noktalarından biri zamanla yarışmak. Özellikle günümüzde prova yapma şansı kalmadı. Hatta metinleri bile önceden görme fırsatı olmuyor. Bu nedenle stüdyoya giren sanatçı o anda karşılaştığı metin ve role hemen adapte olabilmeli. Çünkü seans seans çalışılıyor artık.

Size ayrılan belli bir zaman var. Sizden sonraki saatlerde başka sanatçılar gelecek.  Yani, bir bakıma zamanla da yarışmaktasınız.

Bize, oyunculuk kariyerinizden bahseder misiniz?

Tiyatroya 1987 yılında Altındağ Belediyesi Gençlik Tiyatrosu’nda başladım.

Burada Ankara Devlet Tiyatrosu’ndan; Yıldıral Akıncı ve Tayfun Orhon hocalarım oldu.

Onların yönetimlerinde: Ben Orhan Veli, Keşanlı Ali Destanı, Büyücü Hoca oyunlarında rol aldım.

Arkasından 1989 – 1994 arasında, Ali Hürol yönetiminde Ziraat Bankası Çocuk Tiyatrosu, Etibank Sanat Tiyatrosu ve Etibank Çocuk Tiyatrosu çatıları altında; İşte Paris, Hangisi Karısı, kendi yazdığım; Bir Çiçektir Dünyamız (Çocuk Oyunu), Başak Dede Mahallesi (Çocuk Oyunu) oyunlarında rol aldım.

1990 da TRT Ankara Televizyonu’nda seslendirme sanatçısı olarak çalışmaya başladım ki halen bu işi severek devam ettiriyorum.

1992-93 yılları arasında Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Sakıncalı Piyade ve 403. Km, yine aynı yıllarda Gökkuşağı Oyuncuları Tiyatrosu Özgürlüğün Bedeli ve Midirfillik oyunlarında görev yaptım.

Sonra bir müddet tiyatroya ara verdim ve radyo/TV sektörüne yoğunlaştım.

1996- 1997 TESK FM’de haber spikeri ve program yapımcısı ve sunucusu, 1997 de CapitalRadio’da haber spikeri,1997-1998 de NTV Haber Kanalı’da haber seslendirmeni olarak çalıştım.

Sonra içimdeki tiyatro aşkı yeniden kabardı ve kendi tiyatromu Tiyatro Hayal Perdesi’ni kurarak tiyatroya döndüm. 1998- 2002 arası Tiyatro Hayal Perdesi (Kurucu/Yönetmen) 1999- Unima Türkiye (Uluslararası Kukla Karagöz Derneği) Milli Merkez Üyeliği, 1999-2001 Ankara Devlet Tiyatrosu; Barış Gezegeni ve İki Kova Su isimli çocuk oyunlarında rol aldım.  Sonra yine tiyatroya ara vermek durumunda kaldım. Eğitim ve TV sektöründe çalışmaya başladım.

2002 – 2003 arasında Mustafa Kemal Üniversitesi’nde Diksiyon ve Etkili Konuşma okutmanlığının ardından 2003 – 2013 arasında Kanal B Televizyonu ‘nda Ana Haber Spikeri-Program Yapımcısı /Sunucu olarak görev aldım.

2013’e geldiğimizde ise bir kez daha ilk aşkım tutkum tiyatroya döndüm.

2014 – 2021 arasında Tiyatro 1112 Garaj da Yönetmen/Oyuncu /Eğitmen olarak çalıştım.

III. Riche -Şümürz yahut İmparatorluk Kuranlar- Bir Şair Bir Evlenme-Seçilenler- Beş Sevim Apartmanı oyunlarında rol aldım.

Yine 2013 de, Sadri Alışık Akademi’de   Diksiyon Eğitmeni olarak çalışmaya başladım ki bu görevim hala devam ediyor.

2021- Medya Sesi Derneği Yönetim Kurulu Üyesi oldum.

Aynı yıl Truva Akademi’de de Diksiyon eğitmenliğine başladım.2023 yeniden Unima Uluslararası Kukla Karagöz Derneği Denetim Kurulu Üyesi seçildim. Kaptan Kanca, Vişne Çekirdeği, Kafka’nın Maymunu adlı oyunları yönettim.

Sinema/TV alanında ise; Cahide, Yazılar Filmatik, Sarıkamış Çocukları, Behzat Ç. Ankara Yanıyor, Şevkat Yerimdar-2, Yıldızlar da Kayar ( Das Borak), Buğday Taneleri, Adresi Olmayan Ev, Yunus Çocuk

(Animasyon/Seslendirme) filmlerinde; Bizim Evin Halleri (TRT), Gamsız Hayat (SHOWTV), Beni Affet (STAR), Kumpas (TRT), Savunma Sanayinin Yalnız Dehaları (TRT) dizilerinde; Halk bank, Türk Telekom, Filli Boya reklam projelerinde rol aldım.

 2023 yılında, Nişantaşı Üniversitesi Müzik ve Sahne Sanatları Tezli Yüksek Lisans eğitimine başladım. Tez aşamam devam ediyor.

Seslendirme oyunculuğu, ülkemizde hak ettiği yerde mi? Dünyada nasıl bakılıyor bu alana?

Bu sanat, Türkiye’de ilk başladığı yıllarda büyük bir özen dikkat ve titizlikle yapılıyordu.

En uygun role en iyi sanatçılar seçiliyor. Mutlaka provalar yapılıyordu. Yönetmeninden, çevirmenine, denetmeninden oyuncusuna herkes Türkçeye son derece hakimdi.

Dünyada ilk sıralarda kabul edilen işler söz konusuydu. Dünya çapında bir ismin, bir sanatçı seslendirmesini üstlendiğinde o kişi ile bütünleşiyor aynı ismin farklı filmleri geldiğinde de yine sadece daha önce hangi Türk sanatçı konuştuysa devamında da o isim konuşurdu.

Örneğin Bruce Willis’i yıllarca Alev Sezer, Sylvester Stallone’nu Sezai Aydın, Marlon Brando’yu Nur Subaşı gibi ustalar seslendirirdi.

Yeşilçam filmleri de önceleri sessiz çekilip sonra dublaj yapılırdı.

Hülya Koçyiğit’i Jean Mahfi Ayral, Türkan Şoray’ı Nevin Akkaya’a Cüneyt Arkın’ı Toron Karacaoğlu seslendirmiştir yıllarca

Ancak Yeşilçam filmleri ve yerli dizilerin sesli çekilmeye başlaması önce buradaki devamlılığı bitirdi. Ardından özel kanalların çoğalması, paranın, karın her şeyin üstünde olması anlayışının yaygınlaşması ile Türkçeye ve iyi konuşan sanatçılara gösterilen özenin azalmasıyla dublaj eski başarısından uzaklaştı. Sanatçılar sendikalaşıp bu konularda hem kendi haklarını arama hem de iş koşullarının düzeltilmesi için çabalasa da vahşi piyasa koşulları ne yazık ki istenilen sonuçların alınmasını engellemektedir.

Artık Walt Disney’in ve bazı özel Hollywood filmlerinin dışında dünya çapında örnek olabilecek işler çıkmamaktadır.

Oyuncu olmak isteyenlere önerileriniz var mı?

Dijital bir çağda yaşıyoruz artık. Özellikle pandemi sürecinden itibaren her sektör bu durumdan çok hızlı bir şekilde etkilendi.

TV, sinema ve oyunculuk sektöründe de kamerasından seslendirmesine pek çok alana yazılımlar ve robotlar adım attı.

İş alanı giderek daralacak. Belki de gün gelecek oyuncuya ihtiyaç kalmadan programlar ve yazılımlarla filmler yapılacak. Eskiden de çok büyük paralar kazanılamayan bir iş koluydu (birkaç özel isim hariç).

O yüzden meslek seçilirken çok iyi düşünmek lazım. Bir de eskiden yapacaksan yap ama hobi olarak yap denilirdi gençlere.

Hiç olmazsa farklı bir alanda diploması olsun ki yarın aklı başına geldiğinde pişman olduğunda bir işi olsun diye avutulurdu. Gerçekten de sabredebilen dayanabilen oyuncu olurdu.

İmkânları elvermeyip de devam edemeyen de diplomasına göre başka iş seçerdi. Ancak artık bizim alaylı diye tanımladığımız yani oyunculuk bölümü okumadan sektöre girmeye çalışanlara kapılar iyice kapanmakta.

Belediyelerin şehir tiyatroları bile alaylı oyuncuları kadrolarına almamakta. Sınava dahi girmelerine izin vermemekte.

Yani Darülbedayi geleneği de yavaş yavaş tarih olmakta. Hal böyle olunca gençler seçimlerini çok daha titiz ve planlı yapmalı.

Oyunculuk bir meslek değil sadece bir hayat biçimi.

Güzel yönleri olduğu kadar hatta belki daha da fazla güç tarafları var. Sadece hevesle yapılabilecek bir iş değil.

Adanmışlık, çok çalışma, okuma ve sabır işi. Bir hayat duruşu dünya görüşü olmalı.

Evet, oyuncu su gibi her kabın şeklini alabilmeli.

Ama unutulmamalı ki; su, gaz, sıvı ya da katı haldeyken de yine bir hidrojen 2 oksijen atomundan ibaret.

Özünü hangi kapta hangi halde olursa olsun değiştirmiyor. Binlerce yıldır birikip gelen insanlık kültürünün taşıyıcı ve aktarıcısı olmak için akıl, yürek ve sabır gerek!

Bu keyifli sohbet için, Karnaval Dergisi olarak teşekkür ederiz.