Kulis Cadısı Meriç Bardakçı, Genç Kuşak Oyuncularımızdan Mihriban Başara İle Söyleşti….
Kulis Cadıları

Kulis Cadısı Meriç Bardakçı, Genç Kuşak Oyuncularımızdan Mihriban Başara İle Söyleşti….

Meriç Bardakçı

Bize, kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz?

   Bana göre; Voltaire’in de dediği gibi “tesadüf diye bir şey yoktur.

 

1994, Ankara doğumluyum. Ankara’da, 15 yaşında Mamak Kültür Merkezi’nde tiyatroya başladım. Daha sonra, birçok özel tiyatroda sahne aldım.

Kendinizi bulabileceğiniz ve ilk defa görünür olabileceğiniz durumlar / anlar vardır.

Benim için bu sahnedir. Bu yüzden, konservatuvar sınavlarına girdim.

Bülent Ecevit Üniversitesi, Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümünü, Konservatuvar birincisi olarak bitirdim. Üniversiteden sonra Ankara’ya tekrar döndüm ve şu an tiyatro yaparak geçimimi sağlıyorum.

Kendimi en iyi ifade edebildiğim yerin sahne olduğuna inanmaktayım. Mezun olduktan sonra birçok projede yer aldım. Bunlardan birisi gelmiş geçmiş en iyi Türk kadın şairlerinin hayatlarını anlatan bir tiyatro oyunuydu.

 

Geçen sezon Bacı mısın, Peri misin, Müz mü? tiyatro oyunuyla beş farklı kadın şairi canlandırdığım oyun benim için büyük bir anlam içermekte. Okumaktan keyif aldığım, o kadınlara hayat vermek tarifsiz bir histi.

 

Bu sezon için de Hayali Kumpanya’nın Şoför Nebahat adlı oyununda Şoför Nebahat karakterine hayat veriyorum. Bu oyunda, izlemekten keyif aldığım Yeşilçam filmlerinden birinin içerisinde baş rol olarak yer almak bana gurur veriyor. Sadece yetişkin oyunlarında değil, aynı zamanda çocuk oyunlarıyla da sahneye çıkıyorum. Ankara Çağdaş Sanat Tiyatrosunda ( AOÇS) çocuk oyunları ve yönetmenlik yaparak uzun süredir sahne alıyorum ve gelecek için harika seyirciler yetiştirdiğimizi görebiliyorum.

Oyuncu gözüyle, sizce tiyatro ülkemizde neden değerlidir? 

 

  Bir söz vardır; “Tiyatro, insanı, insana, insanca anlatma sanatıdır.” diye.

Tüm hikâyenin gerçek özetidir aslında. Tiyatro, ritüellerden günümüze değin değişmeyen bir iletişim ve anlatım aracıdır. Bu araç bir nevi aynadır.

Kendi dünyamıza ve topluma bir ayna görevi görerek çalışır.

Sartre şöyle demiştir: “Tiyatro insanın hem kendisini hem de başkalarını görebileceği bir aynadır.”

Sartre, tiyatronun varoluşçu bir boyutu olduğunu ve insanların kendilerini ve çevrelerini anlamalarına yardımcı olduğunu savunur.

Bana göre de tiyatro, insanları kendi varoluşları üzerine düşünmeye sevk eder. Tiyatro birçok durum için kullanıldı. Propaganda aracı olarak, eğlence unsuru olarak, düşündürmek ya da sağaltım yaşatma amacı olarak vs.

Amaç ne olursa olsun hepsinin temelinde ortak bir çıkış noktası var: İletişim. Topluma yön vermeyi amaçlayan bir iletişim aracının kullanılması.

Yüzyıllardır süre gelen yegâne insani aracımızın insan üzerindeki değeri ve etkisi yadsınamaz. İnsanlara ayna olabilmek ve küçük de olsa, onların hayatına dokunabilmek benim için çok değerli. Bu duygu, insana yaşamak için bile bir neden vermekte.

Tiyatro sahnesi, hayatın provasız bir şekilde yaşandığı bir yer.

O sahnede, her gece farklı bir yolculuğa çıkıyorum.  Bu yolculukta izleyicilerle birlikte olmak, onları bu deneyime ortak etmek, tiyatroyu benim için daha anlamlı kılmakta.

 

Genç kuşak oyuncu olarak, kaygılandığınız durumlar var mı?

 

Tabii ki var. Günümüzde, teknolojinin de ilerlemesiyle birlikte tiyatronun birincil kitle iletişim aracı olmaktan çıktığı yadsınamaz.

Bu, beni kaygılandıran unsurlardan sadece biri. İnsani duygu ve düşünceleri canlı bir şekilde seyirciye sunabilmek, oyuncu olarak en büyük tutkum. Bunun için en temel şey ise oyuncu /seyirci buluşması.

Ancak, gün geçtikçe, eğitimli tiyatro seyircisinin azalması beni kaygılandırmakta. Tiyatroyu, sadece eğlence unsuru olarak gören, televizyon izler gibi tiyatro salonlarını dolduran, “sözde seyirci” kitlesi oldukça çoğunlukta.

Birçok yetenekli oyuncunun arasında kendimi kanıtlamam ve fark yaratmam gerektiğini biliyorum.

Her performansta en iyisini yapmak ve izleyicilere gerçek ve samimi bir deneyim sunmak, beni hem motive eden hem de kaygılandıran unsurlar arasında

Kadınların öne çıktığı oyun metinlerinde rol alabilmek hayalimdi. Genelde bir erkeğin etrafında dönen, kadınların ise o erkeğin hayat çizgisinde ne denli hizmet ettiğini destekleyen oyunlarda yer aldım. Bu, aslında, tiyatrodaki kadının yerini değil de toplumdaki kadının yerini yansıtıyor. Bahsettiğim ayna görevi işlevini gerçekleştiriyor. Ama inanıyorum ki birçok şey gibi bu da değişecek.

 

Tiyatro, toplumsal yozlaşmayı engellemek için çaba sarfeder. Bu anlamda, sizin düşünceniz nedir?

 

Toplumsal sorunlar ve yozlaşma genellikle göz ardı edilen, görmezden gelinen ya da normalleşmiş konular etrafında şekillenmekte Tiyatro ise, bu konuları sahneye taşıyarak, izleyicinin yüzleşmesi gereken gerçekleri gözler önüne serer.

 

Bir nevi toplumun vicdanını harekete geçirir.  Aristoteles’in “Tiyatro, insan ruhunun en derin duygularını dışa vurur” sözünü hatırlatmak isterim. Bu derin duygular, toplumun çürümeye yüz tutmuş yanlarını gözler önüne sermekte önemli bir rol oynar.

 

İnsanlar yaşamadıkları hayatları reddedip, kendilerine tabular koymakta. Bilmediği ya da tecrübe etmediği dünyalara karşı fazla ön yargılılar.

 

 

Örneğin, işe gitmek dışında evden çıkmayan birinin bir kafede oturup dostlarıyla vakit geçirme fikri çok boş gelebilir. Ya da koşmayı çok seven birinin, yürümekten bile keyif almayan birini anlaması beklenemez. Basitten zora, binlerce sempati yapılacak durumlar var. Bazen insanlar bu neden sadece benim başıma geliyor diye sorguladığı durumları, içinden çıkılamaz olayları, çözümsüz sandığı sorunları sahnede canlı bir şekilde izlediğinde birçok cevap ve çözümle çıkabiliyor.

 

Belki içsel bir sorununu çözmüş olarak, bazen de çözülmesi gereken bir sorunu olduğunu fark ederek. Her izlediğim tiyatro oyunu benim için bir eğitim ocağı gibi. İyi oyun ya da kötü oyun önemli değil.

 

Eserin mesajını almak, görsel anlamda hayal gücümü geliştirmek, bütünlüğün sihri büyüleyici geliyor.

Ankara’da tiyatro yapmanın zorlukları neler? Yeni nesil oyunculara öneriniz var mı?

 

Ankara’da tiyatro yapmanın zorluklarını hem maddi hem de manevi açıdan ele alabiliriz. Öncelikle, Ankara’da tiyatro yapmak, İstanbul gibi büyük bir metropolde tiyatro yapmaya kıyasla farklı dinamikler içeriyor. Seyirci kitlesi İstanbul’a göre daha sınırlı ve bu, maalesef tiyatroların sürdürülebilirliği için ek bir zorluk yaratıyor. Seyirciyi sürekli tiyatro oyunlarına çekmek için yaratıcı ve etkili projeler üretmek zorundasınız.

 

Ankara’daki tiyatro toplulukları genellikle maddi kaynak bulma konusunda da zorlanıyor. Sponsorluklar ve devlet desteği sınırlı olduğu için, birçok tiyatro grubu düşük bütçelerle büyük işler başarmaya çalışıyor. Bu da doğal olarak prodüksiyon kalitesini düşürüyor. Ancak, tüm bu zorluklara rağmen, Ankara’da tiyatro yapmanın kendine has bir çekiciliği de var. Buradaki seyirci, tiyatroya karşı son derece sadık ve bilinçli.

 

Ankara izleyicisi, kaliteli ve düşündürücü projeleri takdir eden bir yapıya sahip, bu da sanatçıların yaratıcı projelerle kendilerini ifade etmeleri için büyük bir fırsat.

 

Ankara’da tiyatro yapmak, her zorluğa rağmen bir tutku işi olduğunu düşünüyorum. Bu zorluklar, bizi daha dayanıklı, daha yaratıcı ve daha kararlı kılıyor. Sahneye koyduğunuz her oyunda, yaşadığınız tüm zorluklara rağmen izleyiciyle buluşmanın verdiği tatmin, tüm çabaların karşılığını almamızı sağlıyor.

 

Tiyatro, sadece yetenekle değil, aynı zamanda büyük bir özveri, çalışma disiplini ve dayanıklılıkla yürütülen bir sanat dalıdır. İlk olarak, kendinize her zaman dürüst olun ve sanatınıza saygı gösterin. Siz kendinize saygı göstermezseniz başkasının bunu yapmasını asla beklemeyin. Bir oyuncu olarak, her karakteri ve her sahneyi derinlemesine anlamak, onun özüne inmek için zaman ayırın. Yüzeysel bir performans izleyicide iz bırakmaz; bu nedenle, sahneye koyduğunuz her şeyi küçük rol büyük rol diye ayırt etmeden büyük bir ciddiyetle çalışın.

 

Kendinizi sürekli geliştirmekten asla vazgeçmeyin. Eğitim, bir oyuncunun kariyerinde bitmeyen bir süreçtir. Çeşitli teknikleri öğrenmek, farklı oyun tarzlarını deneyimlemek ve sürekli olarak kendimizi zorlamak hem sanatsal hem de kişisel gelişimimiz için çok önemlidir. Yetenek tek başına yeterli değildir; bu yeteneği sürekli olarak beslemek ve geliştirmek zorundasınız.

 

Yetenekle belki birkaç rol kapabiliriz ama önemli olan onun üzerine sürekli çalışarak bir şeyler koyabilmek ve geliştirebilmektir. Ayrıca, sadece kendi alanımızla sınırlı kalmamalıyız; edebiyat, müzik, resim gibi diğer sanat dallarıyla da ilgilenmeliyiz. Farkında bile olmadan birçok estetik düşünce, fikir ve bilgiyi başka dallarla bünyemizde zenginleştiririz. Sanatın farklı alanları, oyunculuğumuzu derinleştirerek ve zenginleştirir. Bunun yanı sıra, oyunculukta esneklik ve uyum sağlama yeteneği de çok önemlidir.

 

Tiyatro dünyası, her zaman değişen ve gelişen bir yapıya sahiptir.

 

Farklı yönetmenlerle, farklı ekiplerle çalışmak zorunda kalacaksınız ve her projede farklı zorluklarla karşılaşacaksınız. Bu süreçte uyum sağlama yeteneğiniz, sizin başarınızı belirleyen önemli bir faktör olacak.

 

Eleştirilere açık olun ve bunları bir gelişim fırsatı olarak görün. Her performans, her prova size bir şeyler öğretebilir. Yapıcı eleştirileri dinlemek ve bu geri bildirimleri performansınıza yansıtmak, sizi daha güçlü ve yetkin bir oyuncu yapacaktır.

 

Son olarak, birlikte çalıştığınız insanlara karşı her zaman saygılı ve anlayışlı olun. Tiyatro bir ekip işidir ve başarı, ekip üyeleri arasındaki uyum ve iş birliği ile gelir.

 

 

Birlikte çalıştığınız insanların deneyimlerinden faydalanın, saygıyı elimizden bırakmadan onların görüşlerine değer verin ve her zaman destekleyici bir tavır içinde olun. Yeni nesil oyunculara, bu zorlu ama bir o kadar da tatmin edici yolculukta asla pes etmemelerini, her zaman sanata ve kendilerine inanmalarını tavsiye ediyorum. Bu yolda karşınıza çıkan her engel, sizi daha güçlü bir oyuncu ve insan yapacaktır.

 

Karnaval Dergi olarak, bizimle iletişime geçtiğiniz için teşekkür eder, sanat hayatınızda başarılar dileriz.