Roman Kahramanları’ndan Çağrı
- 06 Eylül 2024
Anlatmaz. Uzun uzun bakar. Göz kapakları hareket ediyorsa ağzının kenarında bir kıvrım varsa -dışardan bakanlar düş gördüğünü zanneder- ama annem düşlüyordur bilirim. Kalabalık akşam yemeklerini dertleri bitmeyen ergen oğullarını, kızlarını, gurbete gidenleri, acısıyla dönenleri… Bir an bile unutmamak için. İki odalı bu zeminin daracık baskısından kurtulabilmek için.
Onu buraya hiç getirmemeliydim. Sık sık evine götüreceğime söz verince benimle kalmayı kabul etmişti. Her gün ettiği birkaç kelimeyi sustuysa gitme vaktimiz gelmiştir. Ama yok, içerde değil. Her zaman bu kadar geç kalmıyordum. Seslendim, yanıt yok. Yatağından kalkmış. Bakıcı kadın yemeğini hazırlamış. Oysa bu saatlerde yemiş olmalıydı. Eski eve gitmiştir. Çıktım. Kasabaya kış erken gelecek gibi. Rüzgâr iliklerime kadar üşütüyor. Yağmur ıslattıkça paltomun ağırlığı çöküyor omuzlarıma. Kötü ihtimallerden sıyıramıyorum kafamı. Ah! anne nasıl çıktın evden? Biraz daha sabretseydin birlikte gidecektik.
İkiyüzlü bir yer burası. İki sokak ötede eski köy evleri. Beride daha yeni evler. İşte! tam karşımda birazdan yıkılacakmış gibi duran taş ev. Babam göçüp gittiğinden beri duvarları zamana direniyor. İlk zamanlar önünden geçip giderken pencereden siluetini görür gibi olurdum. Her gün bu duyguyla ürperir adımlarımı sıklaştırır uzaklaşana kadar göz ucuyla bakardım. Gidersen dönemezsin bu eve, dese de onun hiç bitmeyecek gurbet hikâyesi omuzlar üstünde şu taş merdivenden indirdiklerinde başlamıştı. Benimse bitmişti. Zor yetişmiştim cenazeye. Alt basamağa diz çökmüş adeta yolunu kesmek istercesine bekleyen annem tabutu açtırmış yıllar sonra babamın donuk yüzünü görmüştüm.
Taş merdivenlere nefes nefese geldim. Güz yaprakları kaplamış basamakları. Evin gövdesinden hafifçe ayrılmış, bir darbeyle yıkılacakmış gibi dursa da çıktıkça sağlamlığından kuşkum kalmıyor. Gövdeye bitişik dışarı uzanan merdivenlerde yavaşlıyor adımlarım. Yosun tutmuş basamaklardan çocukluğuma ilk gençlik yıllarıma çıkıyorum. Penceresiz camsız yapay sıradan ucuz küçük yaşamımdan hakiki gerçekliğime taşınıyorum. Duvarları kabarmış toprak damın bir kısmı çökmüş yer yer sıvalar dökülmüş Rüzgâra açılıp kapanan pencerelerin dışında her şey susmuş. Sahipleri göçüp gitmiş evlerin mezarlıkları anımsatmasına şaşırmıyor insan.
“Anne!” seslendim. Yanıt yok. Sessizlik varsa kimse yoktur. Ya da…
Kaç basamak çıktım bilmiyorum. Oysa çocukken hep sayarak inip çıkardım şu merdivenlerden. Kapı açık. İlk gençlik yıllarımda çarpıp çekip gittiğim kapı rüzgâra açılıp kapanıyor. Karanlık, eskimiş eşya, çürümüş tahta kokusu taşıyor dışarıya. Henüz kararmamış dışarısı. Aydınlıktan karanlığa adım atıyorum. El yordamı ile belirsiz nesneleri yokluyorum. Sağımdaki tahta kapının dili sarkmış ayağımla iteliyorum. Ladin ağaçlarının gövdesinden yapılmış taş duvarların soğuğunu kırmak için evi boydan boya dolanan lambirlerin üzerinde gezdiriyorum ellerimi. Bazı bölümlerde tavana kadar çıkıyor bazı bölümlerinde duvarların yarısına kadar yükseliyor. İç odadayım. Gözlerimin karanlığa alışması zaman alıyor. Tavandan sarkan naylon ve çadır parçalarını seçmeye başladım. Aralarından toprak dökülüyor tahta zemine. Kapı arkasında avuç içi büyüklüğündeki delik. Karanlık bir ağız. Yukardan yemeleri için bir şeyler atardık hayvanlara. Çocukça muzipçe. Ahır kokusu yayılıyor. Yanan bir soba gürültüsü. Bir çay kaşığının şıngırtısı. Abimin arka kapıda gizlice içtiği sigara kokusu. Arkaya yürüdüm, mutfağa. Soğuk zeminine aldırmadan babama yakalanmamak için nöbetleşe beklediğimiz bu bölüm sonradan eklenmişti eve.
“Anne!” yanıt yok. Mutfağa bitişik küçük odaya geçtim. Kırık camlardan geçen soğuk çarpıyor yüzüme. Uzanmış yatıyor. Arkası kapıya dönük. Yan yatar hep. Sırtında taşıdığı kamburu yaşlandıkça daha da belirginleşmiş. Tahta gömme dolabın kapağı açık. Küçük büyük herkesi mutlu edecek şeyleri bulundurduğu dolabın önünde kıpırtısız. Eğildim derin bir uykuda. Parmaklarının arasından eski bir resim sarkmış. Babam ince uzun gövdesi ile sarmaşık gibi sarılmış annemin beline. Çocuksu bir yüz ikisinde. Diğer resimler dökülmüş. Baktığı yerde çakılı, yeşil gözleri.
“Anne”! yanıt yok.