Özdemir İnce… Özgür Edebiyat… Ne Var Ne Yok?
Edebiyatın İzinde

Özdemir İnce… Özgür Edebiyat… Ne Var Ne Yok?

İbrahim Berksoy

Özdemir İnce’yi ilkin şair olarak tanıdım. Şiirlerini okumaya başladığım 80’li yılların ilk yarısında Ankara’da ODTÜ’de öğrenciydim. Yenişehir’de Tuna Caddesi’ndeki Sanat Kurumu’na gider orada mümkün oldukça şairlerle, yazarlarla sohbet ederdim. O dönemde Sanat Kurumu’nun başında sanırım Anıl Çeçen vardı. Özdemir İnce’yle birlikte Ahmet Telli’yi, Adnan Yücel’i, öğretmen kökenli pek çok şair ve yazarı o günlerde ilk kez Sanat Kurumu’nda görüp tanıdım.  O dönemde, Yazko, diğer yazın ürünlerinde olduğu gibi Türk ve dünya edebiyatının seçkin şiir kitaplarını birbiri ardına titizlikle yayımlamaktaydı. Özdemir İnce’den Kentler’i (1981), Yedi Deryalar Geçsen’i (1983), Siyasetname’yi (1984) öğrenciyken Sanat Kurumu’na gidip geldiğim yıllarda alıp okumuştum.

 

O günlerden beri Özdemir İnce’nin şiirlerini, şiir üzerine yazılarını, deneme ve eleştirilerini, güncele dair gazete yazılarını olabildiğince okumaya çalıştım. Uzak görüşlü, yeniliklere açık bir yayın yönetmeni olarak Telos’tan yayımladığı kitapları da izlemeye, yetişebildiğim kadarıyla da alıp okumaya çalıştım. Yazarın bütün yapıtları bugünlerde Sia Kitap tarafından yeniden yayınlanıyor.

 

Şiir, düzyazı, çeviri olmak üzere 120’den fazla kitaba imza atmış çok yönlü bir yazarla karşı karşıyayız. Özgür Edebiyat dergisinde yayımlanan Ne Var Ne Yok başlıklı, edebiyat içinden entelektüel değinilerini ilgiyle ve merakla okurdum.  Bu tadı damağımda denemelerin sonuncusunda (18. Ne Var Ne Yok)  şöyle yazmıştı:

 

“19. yüzyılda yaşamış, bence, çağdaş şiirin kaynağı olan en önemli üç şairi dilimize çevirdim: Aloysius Bertrand, Comte de Lautréamont ve Arthur Rimbaud. Başkaları tarafından en geç 1960’lara kadar çevrilmesi gereken bu üç şairi dilimize taşımak için hayatımın en azından 25 yılını verdim. Bir ödül olarak, bu üç kitap da artık “çeviri klasiği” sayılıyor.

 

  1. yüzyılın en önemli şairlerinden üçünü İoanna Kuçuradi ve Herkül Milas’la birlikte çevirdim: Konstantinos Kavafis, Yorgo Seferis ve Yannis Ritsos.

 

Konusu ve nesnesi edebiyat olan dört kuramsal kitap var: Şiir ve Gerçeklik, Tabula Rasa, Yazınsal Söylem Üzerine ve Şiirde Devrim.” (Ne Var Ne Yok, sayfa 324, 325)

Bir edebiyat okuru olarak Özdemir İnce’nin şiirlerini, çevirilerini, düzyazılarını hep ilgiyle, altını çizerek okudum.

***

 

Özdemir İnce’nin şu an elimin altında duran Edebiyattan Politikaya Türkiye’de Ne Var Ne Yok (Destek Yayınları, 2014) adlı kitabı Özgür Edebiyat dergisinde yayımlanan bir dizi eleştirel denemeden oluşuyor. Derginin Ocak-Şubat 2010 tarihli 19. sayısından Kasım-Aralık 2012 tarihli 34. sayısına dek üç yıl boyunca yayımlanan, hayata ve edebiyata dair “geniş spektrumlu” tam 18 yazı. Her biri, üzerinde ayrı ayrı durulması, düşünülmesi gereken denemeler, incelemeler, eleştirel değiniler, polemikler, tartışma yazıları… Kimi zaman dergi sayfaları arasında kalmış yazıları, o dergi sayfalarından derlenmiş kitapları açıp okumak güzel şey. Geçmişten bugüne daha geniş bir perspektif kazandırıyor insana.

 

Özdemir İnce, Dergide “Ne Var Ne Yok” başlığıyla yayımlanacak yazıları yazmaktaki “meram”ını “Öndeyiş”te açıklarken bir yandan da bizleri üç günlük Paris gezisine çıkarıyor. Rastlantı bu ya; Özdemir İnce’nin üç günlük Paris gezisini anlattığı “Öndeyiş”i okumazdan çok değil, daha 10 gün önce Paris’te, Özdemir İnce’nin anlattığı meydanlarda, sokaklarda, caddelerde, kafelerde, kitapçılarda dolaşıyordum…

 

Bu kitaptaki yazılar ilkin bir edebiyat dergisinde yayımlandığı için diğer dergilerde, gazetelerde çıkan yazılara epeyce gönderme var. Böylelikle okur, “Ne Var Ne Yok”taki yazıları okurken pek çok kitaptan, dergiden, yazıdan, polemikten, tartışmadan, şairden, yazardan haberdar oluyor.

 

Bilmem, Özdemir İnce ne der; öteden beri şairlerimizin, şiir eleştirmenlerimizin, “şiir ortamımız”ın giderek günümüz dünya şiirinden uzaklaştığını, içine kapandığını düşünüyorum. Günümüz dünya şiirindeki güncel tartışmalara, yetkin şiir çevirilerine öyle uzağız ki… Oysa, Özdemir İnce, şiir çevirileriyle, eleştirel denemeleriyle, incelemeleriyle, Telos’ta yayımladığı kitaplarla günümüz dünya şiirindeki gelişmelere öyle çok dikkat çekmişti ki.

 

Özdemir İnce’nin hayatında ve algı dünyasında Yannis Ritsos’un özel bir yeri olduğu bilinir. Kitapta yer alan “Yannis Ritsos’tan Öğrendiklerim” başlıklı bölüm oldukça öğretici. Okunsun isterim.

 

Özdemir İnce’nin şiir, şiir çevirisi, estetik ve şiir kuramı üzerine yazdıkları öteden beri ilgiyle okunmakta. Ancak, iş kişilere dair öznel değerlendirmelere, söylemlere, yargılara gelince Özdemir İnce’nin yazdıkları oldukça tartışmalı ve çoğu yerde kırıcı, incitici. Örneğin Bedrettin Cömert’i anlattığı yazısında, TRT’deki bir toplantı dolayısıyla, dönemin TRT Genel Müdürü İsmail Cem hakkında şunları yazıyor: “ İsmail Cem sanıldığının aksine çok kötü bir yönetici idi. Kendini çok beğenirdi. Ankara’yı köy, bizleri de köylü sanırdı. Bu nedenle yanında bizim “gurka” adını verdiğimiz dört beş danışman getirmişti İstanbul’dan. Tam anlamıyla bir Kemal Tahirci idi.” (sf. 73). Oysa, İsmail Cem 12 Mart 1971 sonrasında (1974-75) oldukça çalkantılı bir dönemde kısa bir süre (500 gün) TRT Genel Müdürlüğü yaptı. O dönemde 35 yaşındaydı. TRT Genel Müdürlüğü dönemindeki anılarını daha sonra TRT’de 500 Gün (1975) adıyla yayımladı. Türkiye’de Geri Kalmışlığın Tarihi’ni (1970) yazdığında henüz 30 yaşındaydı. Daha sonra Politika gazetesini çıkardı. Siyasete atıldı. Milletvekilliği, parti genel başkanlığı (Yeni Türkiye Partisi) yaptı.  Kültür ve Turizm bakanlığı, Dışişleri bakanlığı yaptı. Can Dündar, onun ardından, Ben Böyle Veda Etmeliyim adıyla bir İsmail Cem Kitabı (2010) yayımladı.

 

Öte yandan; Özdemir İnce’nin Mehmet H. Doğan, Yücel Kayıran ve Hilmi Yavuz hakkında yazdıkları, “şiir üzerine tartışma” bağlamında haklı ve tartışmaya açık yönleri olsa bile kişisel değerlendirmeler yönüyle incitici, kırıcı ve daha da önemlisi gereksizdi (sf. 97-110). Ayrıca, kişisel anılarından da yola çıkarak Özdemir İnce’nin İlhan Berk ile Ece Ayhan üzerine değerlendirmeleri de oldukça sorunluydu (sf. 228, 237, 248, 249, 255 vd.). Ancak, Mehmet H. Doğan’ın hazırladığı Türk Şiiri Antolojisi’nde yer alan ve yayımlandığı dönemde epeyce eleştirilen, antolojide yer alan şairlere dair kimi öznel değerlendirmelerin yersizliği üzerine Özdemir İnce’nin yazdıkları hemen herkesin katıldığı eleştirilerdi (sf. 100). Ayrıca, Özdemir İnce’nin, Mehmet H. Doğan’ın, hazırladığı antolojide dile getirdiği “Neden herkes yeni bir şiir, yeni bir şair arıyor?” sorusunun içerikten yoksun olduğunu, köklü bir şiir birikimi göz ardı edilerek yeni şiirin yalnızca genç şairlerden beklenileceği yönünde bir beklenti oluşturmanın yersizliğini tartışan görüşleri bugün de tartışılmaya değer önemli değerlendirmelerdi (sf. 104-105).

 

Çeşitli dönemlerde çoğunlukla şiir eleştirmenlerince ve şiir üzerine yazılar da yazan şairlerce kimi zaman “genç şiir”, kimi zaman “yeni şiir” bağlamında dile getirilen ve özünde “yenilikçi şiir arayışları” diyebileceğim bir çabanın ürünü yazılar bir süre sonra evrile çevrile “genç şair tartışması”na dönüşür.  Kimdir “genç şair”; yaşça genç olan mı, zamanın ruhuna uygun hareket eden mi? Herhangi bir şairi “genç şair” olarak nitelediğimizde ya da geçmişte sıkça yapıldığı gibi “kadın şair” olarak nitelediğimizde şiire dair “ayrıca” ne söylemiş oluyoruz? Bu gibi kolaycı nitelemeler, – zararları bir yana- “şiir ortamımız”a bugüne değin ne yarar sağlamıştır? Bir de şiirde her türlü yeniliği yaşı genç “genç şair”lerden beklemek, dahası bu “genç şair”leri yaşlarıyla, birikimleriyle orantısız bir yükümlülüğün altına sokmak ne derece doğru? Ne Var Ne Yok’taki yazıları olurken aklıma takılan bu sorulara dair Özdemir İnce’nin “geçmiş şairleri okumak” üzerine yazdığı şu paragrafı okumuş olmayı kendi payıma bir kazanım sayıyorum:

 

“Şairler geçmişi sürekli okuyarak genç kalırlar! Yeniden ve kesintisiz okuma! Kim yapacak bunu? Herkes kendisinden önce geleni, gelenleri dikkatle okuyacak. Ancak belli bir modele göre, reçeteye göre okumayacak; dolayısıyla belli bir modele ve reçeteye göre de yazmayacak. Bir şiir ancak antolojinin sürekli, yeniden okunmasıyla, yeniden değerlendirmelerle ayakta kalır, pas tutmaz ve gelişir.” (sf. 121) Yıllar yılı aynı şiiri yazan, kendini yenileyemeyen şairler ve okurlar için okumaya ve yazmaya dair yerinde bir uyarı.

 

Kitapta aşk üzerine de bir deneme var. Özgür Edebiyat’ın yayın yönetmeni Metin Celâl, Özdemir İnce’den 14 Şubat Sevgililer Günü öncesinde kitabevi raflarında yer alacak sayı için “Ne Var Ne Yok”u bu kez aşk’a ayırmasını istemiş. Unutulmaz aşk filmlerinden, şiirlerden söz edilen denemenin bir yerinde Niyazi Akıncıoğlu’nun “Selam” adlı şiiriyle karşılaşmak beni mutlu etti. Yıllar önce Kayseri’de okuduğum dizeler yine aynı, yerli yerindeydi. Öylesine lirik, öylesine etkileyici, öylesine dostça:

“Selamın geçiyor besbelli,

Yeşerdi telgraf direkleri;”

Bir de “Tango” başlıklı bir deneme var kitapta: Anılarla, söz ve müziklerle, şiirlerle yakın geçmişte “kişisel” bir yolculuk denemesi… (sf. 175-180)

 

****

 

“Ne Var Ne Yok”taki yazıların ilk kez yayınlandığı iki aylık edebiyat dergisi Özgür Edebiyat, Kasım-Aralık 2013 tarihli 42. sayısıyla “dergiler tarihi”ndeki yerini almak üzere yayın hayatına veda etmişti.  Yayın yönetmeni Metin Celâl, yedi yıllık derginin son sayısına yazdığı “Tadında bırakmak…” başlıklı yazıda, öncelikle okurlar olmak üzere, emeği geçen şair, yazar ve çevirmenlere teşekkür etmişti. Güzel bir edebiyat dergisiydi Özgür Edebiyat. Edebiyatımızda kalıcı izler bıraktı. Bilinsin isterim.

 

***

 

Ne güzel sözdür şu “ne var ne yok”… Bir anlamda her derde deva: Uzakları yakın eder, sıcacık bir duygu bağı kurar, hal hatır sormanın ötesinde sözü söze bağlar, söze herkesi ortak eder…