Dahası, artık fotoğraf albümümüzü kucağımıza koyup arkadaşlarımıza göstereceğimiz bir oturma odasında değiliz. Instagram, Facebook, Tumblr, Pinterest gibi platformlar hayatımızın odalarını çoktan doldurdular.
Var ile yok arası 15 dakika
Bourdiue’dan yıllar evvel, 20 yy ortasındaki entelektüel hareketin etkisindeki tanımından hareketle, neyin fotoğraf olup olmayacağına dair yorumu şöyleydi:
‘birinin her gün gördüğü bir şeyin fotoğrafını çekmenin anlamı yok’ (1990, s34)
Haliyle O’na göre çekilen her resim, bir fotoğraf olarak sayılamazdı. Bourdiue, kişi için özel anların somutlaşması olarak fotoğraf ile estetik bir sanat dalı olarak fotoğrafın iki geniş sınırını çiziyordu. Günümüzdeki bu fotoğraf ve an bolluğu içinde, dijital fotoğrafların sınırlarının yeninden tanımlanması gerektiği aşikar. Keza dijital dünya, fotoğraf ile değil, an, paylaşım ve iletişim ile olan bağımızı yeniden tanımladı. Haliyle fotoğraf eski anlamlarında aşınmalar yaşadı. Muhakkak ki içinde bulunduğumuz histerik paylaşım dönemi, tıpkı analog fotoğrafın ilk dönemlerinde olduğu gibi, kendi dengesini bulacak.
Ama burada mühim olan, kendimizi bu kaos içinde nasıl konumlandıracağımız?
Eğer hayatımızın her anının özel olduğunu düşünüyor ve sıradan her anımızı tanıdığımız ve tanımadığımız insanlarla paylaşmaya değer olduğunu (akşam yemeğimiz, sabah trafiğinde araba içindeki duruşumuz, içtiğimiz bir kahve ya da okuduğumuz bir kitap gibi), bazı araştırmalara göre narsist ve olabildiğince yalnız olabiliriz.
Eğer paylaşımlarımız ailelerimiz ya da yakınlarımızla kaynaşmakla ilgili sosyal işlevini aştıysa, parasosyal döngüdeki bir kimlik arayışına girmiş, kendimizi ‘ünlü’ ya da ‘idol’ kişiler üzerinde tanımlamış olabiliriz.
Haliyle mutsuzluğa ve manipülasyona oldukça açık bir halde, ideal bir tüketici kıvamından da bahsetmek mümkün.
Milyar dolarlık şirket değerleri ile, üzerinde ciddi data analizlerinin, sosyal deneylerin, manipulatif paylaşımların olduğu bu yeni oturma odalarımızda, sırtımızı rahatça koltuğa yaslayıp, fotoğraf albümlerimizi yaratmadan evvel, kendimize ve paylaştıklarımıza sorgular gözle bakmaktan zarar gelmez. Belki de ait olmadığımız ve bizi bu ‘ideale’ zorlayan yeni bir kimliğe mi, yoksa kimliğimizdeki yeni katmanları keşfetmeye mi ihtiyacımız olduğu sorusu ile başlamak epey makul.
Neticede paylaşıyorum öyleyse varım ile paylaştıkça yok oluyorum arasındaki süre, Warhol’un meşhur 15 dakikası olabilir.
Kaynakça ve Öneriler
Barthes, R. (1981), Camera Lucida: Reflections on Photography, New York: Hill and Wang.
Bourdieu, P. (1990), Photography: A Middlebrow Art (trans. Shaun Whiteside), Cambridge: Polity Press.
Edwards, E. (2005), ‘Photographs and the sound of history’, Visual Anthropology Review, 21: 1–2,pp. 27–46.
Hjorth, L. (2009), ‘Photo shopping: A snapshot on camera phone practices in an age of Web 2.0’,
Petersen, S. M. (2009), ‘Common banality: The affective character of photo sharing, everyday life and produsage cultures’, unpublished Ph.D., IT University of Copenhagen, Copenhagen, Denmark.
Van Dijk, J. (2008), ‘Digital photography: Communication, identity, memory’, Visual Communication,
7: 1, pp. 57–76.
Simons, J. A. A. (2010), ‘Weightless photography’, in Johan Swinnen and Luc Deneulin (eds), The Weight of Photography: Photography History Theory and Criticism. Introductory Readings, Brussel: ASP Press, pp. 557–77.
Sontag, S. (1973), On Photography, New York: Delta.
Rubenstiein, D. and Sluis, K. (2008), ‘A life more photographic: Mapping the networked image’,Photographies, 1: 1, pp. 9–28.
Murray, S. (2008), ‘Digital images, photo-sharing, and our shifting notions of everyday aesthetics’,Journal of Visual Culture, 7: 147, pp. 147–63. Knowledge, Technology & Policy, 22: 3, pp. 157–59.