Pencere
Öykü

Pencere

Selda Aktaş

İzbe iş hanının penceresinden insanları izliyorum. “Ateşle yaklaşmak yasaktır” yazan jeneratörün demir parmaklıklarına asılmış genç irisi oğlan, bağırıp çağırıyor. Şişman kız dikkat çekmeye çalışan bu oğlana kahkahalarla gülüyor.

 

Pencerelere yaklaşmaya cesaret edemeyen güvercinler bir anda havalandı.

 

Birbirlerinin ensesine şaplak atan dövüşçü oğlanlar Allah’ın her günü bu iş hanının etrafında dolanır. Burası sigara izmaritleri, yarım bırakılmış yemekler, teneke kutular, kediler nasiplensin diye atılan kasap artıklarıyla dolu. Okuldan kaçanların, ayyaşların, ayak üstü bir şeyler atıştıranların uğrak yeri.

 

Etrafa ağır bir kızartma kokusu yayılıyor. Pencerelerden atılan her şey öbekler oluşturmuş. Küçük bir kamyonet arkasına yüklediği sebze ve meyveleri kısa aralıklarla anons ediyor. Oğlan, kızı duvara yapıştırmış koca memelerini sıkıp sıkıp bırakıyor. Öfkesi burnundan çıkan boğa gibi nefes nefese.

 

Evlerinden uzakta bir şeyleri bahane edip yoksul kızları alıp buraya getiriyorlar. Hepsinin üstünde birbirinin aynısı kıyafetler. On altı- on sekiz yaşları arasındalar. Kızlar, evlilik hayalleri kurmayı seviyor.

 

Basık gökyüzünün rengi akşama döndü hava kararmak üzere. Gri bir karartı geçiyor. Uzun, upuzun kuyruğunu fark ettim. İri bir jardon. Gececilerin sidik ve kusmuk kokuları arasında geziniyor. Kediler uzun zamandır ortada yok. Bir süre sonra renk renk yavrularıyla dönerler. Demeye kalmadan kuyruğu kesik, iri kafalı küheylan ortaya çıktı. Saklambaç oynar gibi bir hali var. Jardon’u fark etmiş olmalı. Köpek havlamaya başlayınca ağaca tırmanıyor, fare çıktığı deliğe geri giriyor. Kedi, yerden birkaç metre yükseklikte dallardan birine asılmış bekliyor. Bir eylemin gizli tanığı olarak durduğum yerden onları izliyorum. Köpek havlamaya devam ediyor.

 

Çopur suratlı, uzun boylu kasap yamağı ters ters köpeğe bakıyor. Her gün yağlı artıklarını bırakırken elindeki çöpleri de usulca ağacın dibine koyar. Bu adamın hayvan sevgisiyle ilgisi yok. Bir sigara içimliği kapının önünde durup tekrar içeri girdi.

 

“Oğlum bıraksana şu kızı” diye bağıran arkadaşına aldırmayan Süleyman kızın eteğini yukarı çekmeye devam ediyor. Kimsenin kimseye aldırdığı yok. Etrafa saçılan çantalar, ceketler, kuşlara atılan ekmek kırıntıları hepsi bir arada. Onlarla aramda küçük bir mesafe var.

 

Ürkek bir kadın zayıf, pembe ellerini nasıl kullanacağını bilemeden içecek kutularını topluyor. Beni fark etti. Dudak kenarındaki çizgiler aşağıya çekildi, mahcuplaştı. Eli yüzü tertemiz, gözleri sıcak bir yeşil. İnce kumral saçları eşarbının altından belli belirsiz görünüyor.

 

Konuşmaya çekinerek “satıyorum bunları” diyor. Oğlumu yeni evlendirdim, borçlarını ödüyorum. İki yıla kalmaz biter bütün borçlarım. “Az kalmış” diyorum. Bak haberin olsun bu kutulardan yüz tane toplarsan bir kilo ediyor. Şehrin dışında bir ambar var oraya satıyorum.

 

Kadının yeşil gözleri hüzünle perdeleniyor.

 

“Poşet atayım sana.” Bir dahaki sefere eldiven kullan. At çantana bulunsun. Utanarak “Çöplerin içini karıştırmıyorum.” diyor. Biliyorum diyorum. Pembe ellerindeki şişkin mavi damarları fark ediyorum. Bir tutam kumral saçı eşarbın içine yerleştirirken bana bakıyor. Birbirimize el sallıyoruz. O yavaşça uzaklaşırken ben de öyküme isim düşünüyorum.

 

Pencerelerden biri çarparak kapandı. Hava iyice serinledi. Gençler çoktan gittiler. Jardon, kedi ve ben hâlâ buradayız. Birazdan ben de giderim.

 

Her gelenin kafasını kaldırıp baktığı noktadayım. Kimsenin şaşırdığı yok. Bakışlardan ürkmüyorlar. Her şey doğal akışında sürüp gitmekte! Sigaramdan son bir nefes çekip fırlatıyorum. Kırmızı ruj lekeli bütün izmaritler bir arada.

 

Uzaklardan akasyaların, ıhlamurların kokusu geliyor. Ara sıra bir şeylerin kıpırdadığı işitiliyor. Kedi hala ağacın dallarında asılı, miyavlamadan duruyor.

 

Gençler, gececilere yerlerini çoktan bıraktı. Yeni müdavimler tek tek geliyor. Gözleri yuvalarından fırlamış gibi duran kirli adam bana bakıyor. “O kadına çok üzülüyorum ben.” “Kime?” diyorum cevap vermiyor. Pencereyi kapatıp usulca içeri giriyorum.