Bir Duruşun Romanı: Taş ve Gölge
- 14 Şubat 2025
15 yaşıma kadar özgürdüm, dünyada iki farklı cinsiyet olduğu gerçeğinden ve bu gerçek etrafında dönen ön yargılardan habersizdim. Bir şeyi yaparken bunu kadın olmamla bağdaştırmazdım ya da karşımdaki insanların davranışlarından önce cinsiyetlerini görmezdim. Ergenlik, sosyal medya ve gözlemlediğim kadın-erkek ilişkilerinden sonra aklım karıştı, davranışlarımı cinsiyetçi bir şekilde analiz etmeye başlarken buldum kendimi. Kadın erkek cidden dendiği kadar farklı mı, bir cinsiyet diğerinden üstün mü, cinsiyetçi şakalar komik oldukları için mi genel görüş oldular yoksa gerçekçi oldukları için mi komik bilmiyorum. Bu kafa karışıklığı kendimi sadece insan olarak görmemi zorlaştırdı ve cinsiyetime fazla odaklanmaya başladım. Aslında bu ön yargılardan haberdar olmadan önce, hâlâ cinsiyetim kadındı ama kendimi eksik görmüyordum; demek ki eksik değildim, değilim ve hiçbir zaman da olmayacağım.
Kadınlar insanlık hakları için yıllardır savaşıyor. Büyük bir yol katedildi, sadece insan olduğumuz için gereken saygıyı görmeye başladık ama yol daha uzun. Bizim yıllardır insan gibi görülmek için verdiğimiz savaş, deneyimlediğimiz haksızlıklar ve maruz kaldığımız yargılayıcı bakışlar dalga malzemesi olmak için olmamalıydı. Etaf Rum’un Kadının Sesi Yok adlı romanında İsra’nın yaşadıkları gülünecek şeyler miydi? Eğer şakalar hazırlanacaksa özet geçelim; kitaplarını okuyarak bulunduğu ortamdan zihnini uzaklaştırmaya çalışan İsra, 17 yaşında evlendirilir ve Amerika’ya göç ettirilir. Kadın olarak ona verilen tek değer doğuracağı erkek çocuk sayısı üstündendir ve sadece kız çocuğu doğurur, bu hayattaki “tek” amacını bile gerçekleştirememiş gibi görülür. Kapana kısık bir hayat yaşayan İsra, çocuğunu bile bu kaderden kurtaramaz ve o da 18 yaşında evlendirilir. Bu kuşaklar arası travma, kadınların kapanıp kaldığı kısır döngü şakası yapılabilecek bir durum oldu bu günlerde. Cinsiyetçi şakalara tamamen dur demek zor çünkü insanların gülmeye çok ihtiyacı var, sosyal medyada en kolay şaka kaynaklarından biri cinsiyet ve insan bazen sorgulamadan, kasılmadan gülmek istiyor.
Ben bile kendimi ve kadın arkadaşlarımı bu şakalara katılırken görüyorum. İnsan belki de gülüyor, ortama uyum sağlıyor ve günü geçiriyor ama her bu tarz şakaya maruz kaldığımızda; kadınların bilinç altında bu şakayla karışık küçümsemeler ön yargı olarak yerleşiyor, aşağılık kompleksi oluşturuyor, kendimizden şüphe etmemize sebep oluyor. Mesela geçen sene ehliyetimi aldığımdan beri; hızlanırken, sinyal verirken, park ederken sosyal medyada kadınların araba sürememesiyle ilgili şakaları hatırlarım. Sanki her zaman izleniyorum, her an bir hata yaparsam bu internete düşer ve kadınlarla yine dalga geçilir. Hata yapmamı insan olmama değil de kadın olmama bağlıyorum. Daha da kötüsü, trafikte önümdeki arabaya sinirlendiğimde; bir saniyeliğine de olsa kesin kadındır bu diyorum, erkek çıkınca da şaşırıyorum. Bu kompleks öyle bir şey ki iyi araba kullanmama ve cinsiyetçi olmamama rağmen, ilk aklıma gelenler cinsiyetçi ve aşağılık ifadeler oluyor. Düşünmediğim, inanmadığım hatta savaştığım düşünceleri bile aklıma ön yargı olarak yerleştirebiliyorsa sosyal medya; bu şakalar ne kadar masum? Gül geç demek kolay ama toplumun yarısı üstünden dönen şakalar küçümsenmemeli. Dalga geçen insanlar belki de ben bu davranışlarda bulunmuyorum diye içlerini rahatlatıyorlardır ve şaka yapmayı kendilerine hak görüyorlardır. O zaman dünyadaki erkekler ikiye ayrılıyor, kadınların özgürlüklerini ellerinden alanlar ve bu durum hakkında şaka yapanlar olmak üzere. Dünyanın yarısı cidden bu kadar acımasız mı nüfusun diğer yarısına? Bu kadar polarize olmak yerine, cinsiyetlerimizden ziyade insan olduğumuz gerçeği üstünden bağlansak, iki yarı birbirini tamamlasa bütün dünya daha huzurlu bir yer olabilir. Bunu sağlamak tabii ki de kolay değil ve ancak herkes kendine dönerse huzur sağlanabilir. Polarizasyonu azaltmak için ilk önce kendinden başlayabilir insan. Bu şakaların benliğimizi etkilememesi için kendi değerimizi belirlememiz lazım ve cinsiyetimizden, yaşadığımız toplumdan, maruz kaldığımız şakalardan çok daha derinde yatıyor bu değer.
O zaman kendime dönüyorum; çocukluğuma, saflığa, daha ön yargılardan benlik algımın kirlenmediği günlere… O zamanlar hissettiklerimi hatırlamaya çalışıyorum, kendimi bir birey olarak değerlendiriyordum ve ilgi alanlarımı, başarı ve başarısızlıklarımı cinsiyet bağlamında analiz etmiyordum. Sosyal medyadaki şakalara bu kadar maruz kalmıyordum ve zihnimde ön yargılardan çok kendime tanımak için yer kalıyordu. Ben tek başıma varım, erkeklerin zıttı veya kadınların ortalaması değilim. Benliğime döndüğümde zihnim berraklaşıyor ve bir daha kendimden şüphe ettirmeyecek o kanıya varıyorum. Kadınlar ve erkeklerin fiziksel, duygusal ve biyolojik olarak farklıları var ama her iki taraf da basitçe insan olduğundan dolayı; insan haklarını, eşit yaşam standartlarını ve fırsatları hak ediyor. Kendimden şüphe ettiğim her anda bu cümleyi hatırlayacağım çünkü dünyada o kadar denenecek, başaracak ve hissedilebilecek şey var ki; yapılmaması gereken tek şey cinsiyetimiz yüzünden deneyimlerimizi kısıtlamak oluyor. Bir kadın olarak eksik olunursa nedeni cinsiyet değil hayatı yarım deneyimlemektir. Ön yargıların, yapay algıların ve görünmez sınırların kurbanı olmamalıyız çünkü kadın olmak basitçe insan olmaktır, insan olmak hayatı deneyimlemektir ve ancak bu birey, hiçbir dogmanın sarsamayacağı değerini belirleyebilir.