“Bana her yer kaçış evi”
Eksik Paragraf: Erkan Karaaslan’dan Kaplumbağalar Ölmesin
- 13 Mart 2025
“Bana her yer kaçış evi”
Hakan Bıçakcı imzalı Silinmiş Sahneler romanı 2022 yılında İletişim Yayınları’ndan çıktı. Romanın konusu gerçek kesitlerden izler taşırken kurgusu oldukça orijinaldir. 2023 yılında NDS Liseliler Edebiyat Ödülü’nü kazanmıştır.
Roman beş bölümden ve beş bölüm de beş kısımdan oluşur. Roman konusu ve bölümleriyle bir kaçış evi oyununa benzer. Kaçış evi oyunu bireyin çevreyle baş edebilmesi için kullandığı bir mekanizmaya benzer. Sinemacı olma hayaliyle yola çıkıp sansürcü olan kurgu operatörü karakterimiz de çevreden, sevmediği sansür işinden kaçıp tutkunu olduğu sinemaya sığınır. Karakterin bir adı yoktur. Hayat sahnesinde var olmaya çalışan bir oyuncudur. Kurallarını bilmediği bir oyuna katılmak zorunda kalan karakterimiz gittiği her mekânda, her olayda, her duyguda kaçış evi olan dünyasına sığınır. Sinema dışındaki her şeye kayıtsız ve tahammülsüzdür.
Yazar romanın ana konusu olan sansür gerçeğini, biçim kalıplarını bozarak, okur için daha etkili, daha inandırıcı kılmaya çalışmış, böylece okurda hayatın saçmalığı düşüncesini uyandırmıştır fakat yaşamın saçmalığı, uyumsuzluğu düşüncesi giderek güvensiz bir dünya anlayışına dönüşür. Roman absürt bir hal alırken şaşkınlık yerini korkuya bırakır. Düşünce, toplumdaki bireylerden kendi varlığı üzerine çevrilmiş, kendi korkuları üzerinde odaklanmıştır. Sansür, bir durum saptaması olmaktan çıkmış, kişiyi doğrudan etkileyen toplumsal bir olgu olmuştur. Sansürü tuhaflıklar adıyla gerçek hayata taşıyan yazar, karakteri zorlayan anları büyülü gerçeklik ögeleriyle rahatsız edici ve görünür kılar. Üslubu da buna uyar.
“Çoktan yaşanıp bitmiş bir ana, bir yerinden eklenmeye. Bile bile.”
Birinci bölümde “Beni temsil eden mavi noktaya bakıyorum” cümlesiyle kurgu operatörü sahneye girer. Karakteri rahatsız eden şeyler daha ilk bölümden başlar, karakterimiz kasaptaki kanlı kuzu etini görür ve onu hayalinde canlı kanlı yapar. Genç Werther’in Acıları sesli kitabıyla kulaklarını gerçek dünyaya kapatır. İlk sahnede karşımıza çıkan puzzle ile parçalanıp tamamlanacak hikâyemiz başlar. Sansür işine girmesiyle de kesip biçmeye, döngüye girer.
“Yüzlerce plağım vardı, pikabım bozuktu.”
İkinci bölüm dostlarla meyhane faslıyla devam eder. Rutinleşen sansürleme işi yüzünden karakterimiz bocalamaktadır. Bocalamanın içinde ona nefes aldıracak Esra’yla tanışır. Sevişti kaçtıdan “uzun zaman sonra kafamda dönüp duranları biriyle paylaşmak istiyorum” a dönen bir ilişkileri olur, sansürsüz ve şeffaf…
“Kısa bir sessizlik oldu vedalaşmamız mı gerekiyordu?”
Üçüncü bölümde karakterimiz gerçek hayatta da sansürlediği ve tuhaflıklar adını verdiği olayları Esra’yla paylaşmaya karar verir. Paylaştığı için eski olan sevgilisi aklına gelince paylaşmaktan vazgeçecek mi anlatacak mı? Üniversite yıllarındaki eski aşkıyla karşılaşır. Aşkın sansürsüz ve şeffaf olduğu yıllara döner.
“Üniversite öğrenciliğim boyunca âşık olduğum ders çıkışlarında pusuda bekleyip yemeyi içmeyi unutup sayısız karışık kaset çektirip hediye ettiğim onun sevdiği yazarları sevebilmek için gözlerim yanana dek okuduğum aşkım. İçimde hem tuhaf, hem tanıdık hem de yabani bir duygu. Yakıcı bir neşe.” (s.95)
“Bir yerde durdukça oradan uzaklaşmak zorlaşıyor.”
Dördüncü bölümde karakterimiz bardağı taşıran son damla olan bir filmdeki siyah heykelin memelerinin sansürlenmesinin istenilmesi üzerine bir kalemde istifa eder. İstifa etmesiyle yönetmen Suna’nın film montajlama işini kabul eder. Satılık balkonunda keyfince kahvaltı edip Esra’yla yeni bir eve çıkmaya karar verir.
“Eskiyle yeni arasında bir tür arafta”
Beşinci bölümde yazar karakterimize dört bölümde yaşadıklarını anımsatır. Karakterimiz korkular gibi tuhaflıkların üzerine gitmeyi onlarla başa çıkmayı öğrenebilecek mi?
Yazar okurlara maskeyle gerçek yüzün ayırt edilmediği bir dünya sunmuş onu da gerçek yaşamın bir parçası yapmıştır. Okur da artık sahnededir.