Sır
Öykü

Sır

İlhan Gerimterli

Otogarın yeri değişmiş. Şehirden hayli uzakta. Yarı uykulu gözlerinle, üzerine sinmiş kesif koku eşliğinde iniyorsun otobüsten. Puslu ve kasvetli ocak sabahıyla karşılıyor şehir seni. Elinde tuttuğun paltonu giymelisin. Yakasını da boynuna kadar çek, sakın üşütme. Bir günlük geldiğin şu köhne yer hasta olmana değmez. Bu şehir soğuk, hep soğuktu zaten. Uykusuz geçen yolculuktan vücudun iyice ağırlaşmış. Zor yürüyorsun. Bir taksi çağırıyorsun. Sırt çantanın içini kontrol ederek oturuyorsun arka koltuğa. Eline almalısın onu, kaybedersen geldiğinin bir anlamı kalmaz. Yol boyunca uzanan apartmanlara bakıyorsun. Bu şehrin anaforunda kaybolan vücutların silik görüntüsüne bir iç çekiyorsun.

 

“Ne kadar da değişmiş her yer.”

“Kaç yıldır gelmiyorsun abi?”

“Öldüğüm günden beri,” diyorsun, gözlerin nemli.

 

Bir zamanlar onunla gizli gizli geldiğin lokantanın önünde duruyorsun. Bütün salaşlığını koruyor, hiç değişmeden yerinde. Çok severdin eskiden burada mercimek çorbası içmeyi. Aynı lezzeti bulma umuduyla mı yoksa onu düşlemek için mi giriyorsun kapıdan içeri. Değişmiş sahipleri ya da çocukları işletiyor artık. Yabancı olduğunu anladılar. Hâlbuki bilseler burada doğup büyüdüğünü bakmazlardı böyle ters ters. Bozulmuş, her şeyin bozulduğu gibi çorbanın da eski tadı yok. Yüzünün hali her şeyi anlatıyor.

 

***

 

Gözlerim açılır açılmaz anlıyorum yalnız olduğumu. Kendi nefesimi duymaktan acı çekiyorum. Masamın önünde oturuyor, dışardan gelen sesleri dinliyorum. Hiç sevmezdin gürültüyü. Ama bu sandalyede oturur dışarıya dalar, uzun uzun susardın. Bana da çok acımasız geliyor artık sesler. Karıcığım, neden perdeleri hep açık tutardın? Ben de kapattım, gittiğinden beri. Havanın nasıl olduğu umurumda bile değil. Senin kokun ağlatıyor beni. Ne atabiliyorum kıyafetlerini ne de birilerine verebiliyorum. Senin eşyalarınla yaşamak acı verse de en azından özlemin kalsın avuçlarımda. Fotoğrafına bakmamaya çalışsam da bakıyorum büyük bir hasretle. Hıçkırarak ağlamak rahatlatıyor mu beni yoksa daha da mı canlanıyor anılar, bilmiyorum. Bu evde her şey seni hatırlatıyor bana. Balkonda içtiğimiz kahveler, sesli olarak okuduğum kitaplar, ellerinden tutturmasan da yan yana yürüyüşlerimiz her şey sana götürüyor beni. Suçlu hissediyorum, neyi eksik yaptım acaba diye sorguluyorum her gece kendimi. Sevginin en alasını verdiğimi inanmama karşın, bodrum katının tavanında asılı mı bulacaktım o narin bedenini? Hazırlanmalıyım, her gün gibi. Beni beklemesen de yalnız bırakmamalıyım bugün de. Ant içtim, yağmur da yağsa, soğuk da olsa her gün gideceğim huzuruna. Sır misali kaybolsan da gözlerimin önünden, bırakmayacağım seni tek başına, seveceğim toprağını.

 

***

 

Donuk bir ifadeyle bakıyorsun sokaklara. Yüzüne anlamsız bir bakış yerleşmiş, belli ki tez elden görevini yapıp defolmalısın bu şehirden. Aşk uğruna verdiğin savaşın sonunda yenik bir savaşçı misali kaybettirdin kendini bu topraklardan. “Gururumdan taviz vermedim, haliyle yenilmedim. Bu şehirden gitmem onun mutluluğu içindi.” dedin. Karşılıklı ve coşkulu bir aşktı bu. “Ben ölürsem, gamzenin çukuruna gömsünler beni” dediğini hatırladın mı? Lokanta da gördüklerinde sizi kopmuştu kıyamet. Tehditlerle, bir gece yarısı doğduğun yere veda etmek zorunda kalmıştın. Bırakmıştın aidiyetini kaçtığın yerde. Mecbur muydun? Belki de değildin. Ama bu aşkın olmayacağı belliydi ve her halükârda duramazdın bu şehirde. Gittin ya da kaçtın. Yapayalnız bıraktın onu. Ondan kalan son kalıntıyı da vereceksin. Yavaş yavaş yürü. Düşün! İyi düşün karşısına çıktığında ne yapacağını. Sorgulama ve sorma. Ne sevginin derecesini sor ona ne yargıla ne de neden böyle bir şey yaptığını. Kendini sonsuzluğa elleriyle yolladığı için suçlama onu. Onsuz geçirdiğin yılların sorumlusu ne sensin ne de o. Korkuyla kaybedilmiş aşkın kurbanlarısınız ikinizde. Yapacaklarını görevmiş gibi bil. Sadece çık huzuruna ve göm toprağına ondan kalan tek hatırayı.

 

Yenilenmiş yollar ve kaldırımlardan başın öne eğik yürüyorsun. Yaklaşmaktasın. Boşuna kapatma yüzünü kimse tanımaz seni burada. Etrafına da bakma öyle, çekinme. Dile kolay koskoca on beş yıl. Zaman, unutmanın ve de unutturmanın en büyük celladı.

 

***

 

Ezberledim yolunu, bu rahmetli mahallesinde çalışanlar da tanıyor beni. Acıyarak,

 

“Yine geldi bu adam, hala bıkmadı mı gelmekten” diye düşünüyorlardır. Ama bu halim rahatlatıyor beni. Tamamlanmamış bir sevda göçtü yüreğimden. Eksiksiz sevdim, karşılığında donmuş bir yürek ve tenle karşılaştım. Ona rağmen sevgimden gram eksilmedi. Hep bir gün sevecek ümidiyle vazgeçmedim. O yüzden bıkmadan gelmeye devam edeceğim.

 

***

 

Mezar taşına, isminin üzerine bir buse konduruyorsun. Sana özenle yaptığı andızlı bilekliği çıkarıyor, son defa bakıyorsun ona. Birlikteyken kolundan çıkarmadığın, gittikten sonra da hiç takmadığın bu hediye artık onun toprağına gömülmeli. Bir avuç toprak alıp koyuyorsun açılan yere yıllardır sakladığın çemberi. Duygularının karmaşıklığında ellerin titrek, düzgün kapatamadın toprağı ama önemi yok. Senden çıktı artık bu hatıra. Uzaklaşıyorsun, duyguların depreşti, gözyaşlarının yanaklarından süzüldüğünden belli. Silme öyle kalsın. Özgür bırak onları. Son kez üşüsünler bu şehrin soğuğunda. Hadi dön, bir kez daha bak, varlığını yaşayamadığın, yokluğunda da nefessiz kaldığın yârine son kez göster gamzeni.

 

***

 

Arkasını dönüp karımın mezarına gözlerindeki yaşlarla mütebessim bir edayla bakan bu adam da kim? Niye bakıyor? “Sen kimsin?” deme hakkım var mı, bilmiyorum. Nereye gidiyor? Zihnimin bulanıklığı, dilimi köreltti. “Dur sen de kimsin?” demeye dermanım yokken, hesap sormaya nasıl cesaretim olsun? Yüreğimin gitmek istediği mezara, ayaklarım hiçbir tepki vermiyor. Anılar, bakışlar, duruşlar, beklemeler kuşku girdabına sürükleniyor, dayanak arıyor kendine. Bir film gibi geçiyor önümden, sevdiğim dediğim kadının bütün eylemleri ve sözleri. Siliniyor aşkım bilincimden. Hükmedemediğim yüreğinde kayboluyor bütün iyi niyetlerim. Yıllardır pencere önünde yolunu gözlediğin ve suskunluğuna neden, bu adam mıydı? O zaman neden sevdirdin kendini? Senin tapılmaya layık olduğunu düşünmüştüm her zaman. Şimdi sonsuza kadar lanetli mi olacağım?