Tahsin Yücel’in Metinlerinde Yabancılaşma
Tehlikeli Metinler

Tahsin Yücel’in Metinlerinde Yabancılaşma

Bayram Sarı

Öykü, roman, deneme, eleştiri, inceleme ve çeviri metinleriyle çağdaş Türk edebiyatının önemli isimlerinden Tahsin Yücel, ilk öyküsünü 1950 yılında “Yeni Hikâyeler”de yayımlayarak yazın hayatına başladı.  Metinlerinin merkezine yerleştirdiği birey ve toplumun takıntıya varan tutkularını, değişim ve dönüşüm sürecinden geçen karakterlerinin kendi öz varlıklarına yabancılaşmasını, metinlerindeki çok katmanlı anlam örgüsü içinde keskin bir ironi ile kurguladı.

 

Tahsin Yücel’in karakterleri başarısız, pasif, bir yerde beceriksiz bile olsalar büyük tutkuların peşinde sürüklenmektedirler. Yaptıkları işe, sahip oldukları nesne ve duygulara kendilerini yok edecek ya da felakete sürükleyecek bir tutkuyla bağlıdırlar. Metinlerde, karakterlerin nesneye olan bağımlılığı ve onu kaybetme tehlikesinin kişi için ne anlam ifade ettiği ana izlektir. Yazarın, özellikle Bıyık Söylencesi ve Kumru ile Kumru romanlarının karakterleri nesneye bağlılık ile onu kaybetme paradoksunu uç noktalarda yaşar.

 

Yücel, üçüncü romanı Bıyık Söylencesi’nde, fantastik bir imge tasarımı olan ‘bıyık’ üzerinden bağımlılık/adanmışlık vurgusu yaparak ana karakterin bıyıkla ilişkisi çerçevesinde bir alt kimliğe bölünmesini, bedenine ait bir parçayı yüceltme gücünü, kendini bir nesneye ne ölçüde adayabildiğini gerçeküstü bir dille kurgular. Kumru ile Kumru metnindeyse feodal, ataerkil yapıdan çıkarıp görece modern ve şehirli bir yapıya soktuğu Kumru karakteri üzerinden tüketim toplumunun eleştirisi yapar. Cumali Kırıkçı’nın, modern karşıtı gibi görünen bıyık nesnesine karşı, modern olabilme safhalarını tecrübe etmemiş ve çağa hükmeden değerleri içselleştirmemiş olmasına rağmen, şehirde zenginleşmeyi başarmış Kumru’nun biçimsel değişimi benzer bir paralellik taşır.

 

Dış çevrenin insan kaderi üzerindeki etkileri, tensel ve tinsel olarak kendini herhangi bir şeye adamanın hep daha fazla çaba gerektirdiği, adanmanın ruhsal dünyayı giderek yoksullaştırılmasının anlatıldığı “Bıyık” metninde hayatı düş kırıklıkları içinde sona eren Cumali Kırıkçı, merkezde görünse de aslında gerçek karakter, onun ve ailesinin yaşamına yön veren, varlığıyla olayların gidişatını belirleyen “bıyık”tır. Anlatı boyunca kasaba halkı tarafından, “Çifte Çengelli, Karapala, Zemberek, Sustalı, Mübarek, Arslan” ve benzeri sıfatlarla adlandırılan bıyık, kadın, erkek, çocuk, büyük nerdeyse tüm kasabalıların hayranlık duyduğu bir nesnedir: “Şu memleketin en güzel toprağı sende, en güzel dükkânı sende, en güzel evi sende, en güzel urbası sende, en güzel bıyığı da sende…”

 

Tahsin Yücel, köyden kente göç eden Kumru karakterinin karşısına koyduğu görece kentli tiplemeler aracılığıyla tüketim ediminin türevleştiğini, farklı sosyo-ekonomik çevrelerde farklı boyutlara evrildiğini betimler. Yücel, kurguladığı bu yapay cennet içinde Kumru’nun kendisinin de yapay bir yaşam sistemi içine dâhil oluşunu, kapitalizm çıkarımlarının hemen hepsini özne üzerinde deneyerek ve sınayarak biçimlendirir: “Elinde bir uzaktan kumanda bulunsun istiyor, herkes gibi. Alacak uzaktan kumandayı eline, dünyalara kumanda ettiğini düşünecek, gerçekte uzaktan kumandanın ona kumanda ettiğini, kendisinin uzaktan kumandaya çalıştığını hiçbir zaman bilemeyecek, herkes gibi.”

 

Cumali Kırıkçı’yı bireyleşememek, taşıdığı bıyığın uzantısı durumuna gelip varlığının içinde erimek onun gerçek trajedisini oluşturur. Cumali’nin kendi bedeni üzerinde yaptığı değişikliklerle deneyimlediği acı, gurur, sevinç, onu içi boşalmış, biçimci bir gösterinin parçası haline getirir.  Bu tutku, aynı zamanda onu kendine karşı derin bir yabancılaşmaya sürükler. Fetiş unsuru haline getirdiği bıyık nesnesiyle arasında kaygılı-ikircikli bir bağlanma yaratır.

 

Metalaşmış düzenin içinde biri bıyığı, diğeri lüks tüketim maddeleriyle yer edinmeleri, karakterlerin kişiliklerini silerek ötekileştirilmeleri anlamını taşır. Cumali ve Kumru, varoluşlarını metalaştırdıkları nesnelere tutunarak önceleyebilirler.  Farklı metinlerin karakterleri olmalarına rağmen her ikisi de metaların peşinde değişmez bir nokta gibi kendilerini durmadan yok oluşa çekerler. Bu yok oluşa çekiliş, her iki karakterin özünün kaybına neden olurken aynı zamanda da kolektif belleklerinin tahrip edilip, tükenmesi anlamına gelir. Tahsin Yücel’in diğer kitaplarında da olduğu gibi insanın, maddenin elinde yok oluşu bu noktada da seyrini devam ettirir.

 

 

Kaynak:

Kumru İle Kumru; Tahsin Yücel, Can Yayınları- 2018

Bıyık Söylencesi; Tahsin Yücel, Can Yayınları- 2019