“Tiyatro / Öykü” İlişkisinde; Görünmez Bağlara Dair Bir Yolculuk…
Kulis Cadıları

“Tiyatro / Öykü” İlişkisinde; Görünmez Bağlara Dair Bir Yolculuk…

Meriç Bardakçı

“Dikkat!”

Burada insana dair bir sesleniş var!

“Hayatınız boyunca çeşitli olaylara, durumlara tanıklık edersiniz. Bazen, sadece

izleyicisi olduğunuz yaşamlara ‘yazma eylemi’ ile karşılık verirsiniz.”

 

Ulus Baker’e göre, bütün metinler -edebiyat, sinema, müzik, tiyatro- temelinde imajlara (görüntülere) dayanmaktadır. Zihinde beliren görüntüler, herhangi bir zemine aktarıldığında, bu görüntülerin deşifresi küçük ya da büyük ölçekte tamamlanmaktadır.

 

Bu bağlamda; duyduklarımız, tasarladıklarımız, görüp yaşadıklarımız; dünyayla iletişim kurabilmek adına kendimizi ifade etme yöntemlerinden sadece biridir.

 

Yeni bakış açıları kazandırmak adına, birbirinden bağımsız, aslında çok da uzak olmayan, farklı disiplinlerle birbirine bağlı iki tür; tiyatro ve öykü ilişkisi…

 

Aristoteles’in Poetica adlı eserine göre, bir tiyatro eserinde olaylar diyaloglarla ifade edilir.

 

Zaman, mekân ve kişi burada önemlidir. Metnin yapısını oluşturan unsurlardan biri, olay örgüsü /olaylar zinciridir.

Tiyatro ve öykü ilişkisine baktığımızda; kişiler, tematik olarak karşımıza çıkar.

Kişilerin karşıtlıkları; çatışmayı doğurur. Uzlaşma ya da çatışma; iki tür için olay akışını belirler.

Tiyatro; konuşma ve eyleme dönüktür.

Aziz Nesin’in Toros Canavarı eseri üzerine…

Emekli memur olan, Nuri Sayner’in üzerinden birey ve toplum çatışması işlenmiştir.

Yalnızlaşmanın konu edildiği oyun aynı zamanda tiyatro eseri olarak, Aziz Nesin tarafından oyunlaştırılmıştır.

Aziz nesin; Toros Canavarı adlı eserini, tiyatro metnine dönüştürürken şu ifadeleri

kullanmıştır: “Bilinen klasik tiyatro kurallarına uymaya çalıştım… Sekiz kere baştan yazdım.”

Tiyatro metninde; sahne dinamizmi vardır. Bu anlamda; sahne – seyirci ilişkisi doğar.”

“Tiyatro; insanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatıdır.”

 

İnsan, varoluşundan bu yana; kuşkusuz kendi kaderine sanatlan başkaldırmıştır.

 

Estetik bir tavır; aynı zamanda ruhun uyanışıdır. Ölümsüz olma isteği; yaratım süreciyle insanı buluşturan en büyük arzudur!

 

Modern Türk hikâyecisi, Sait Faik Abasıyanık’ a göre; bir yazar çoğunlukla   kendisinden yola çıkarak kendi özünü/ hakikatini anlamaya çalışır. “Lüzumsuz Adam” adlı hikâyede; Mansur Bey’in kalabalık şehir hayatından korkması nedeniyle yalnızlığı seçmesi ve durumun tüm hayatına bunalım şeklinde yansıması ele alınmıştır.

 

Sait Faik’in bu hikâyesinde, aslında kendine ve topluma yabancılaşmış bireyleri, Mansur Bey karakteri bir nevi başkaldırış üzerinden görmekteyiz.

 

İnsanoğlu, kendi varoluşunu anlamlandırmak için yazma eylemini, itici güç olarak hayatında var etmiştir.

 

Bir diğer bakış açısıyla; Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Maddona, adlı eserinde

insanın yalnızlığına tanıklık ederiz. Raif Efendi, toplum içinde silik bir karakter olarak karşımıza çıkar. Banka memuruyken sağlık sorunları yüzünden sanatoryuma gider. Tedavi süresince geçmişine inilerek, Raif Efendi’nin içsel yolculuğuna tanıklık ederiz.

Dolayısıyla kişinin özünü/ ruhunu bulabilmesi için önce kendine yabancılaşması gerekmektedir.

 

Öykü / tiyatro ilişkisi felsefi bir değer olarak vardır. Her ikisi de salt güzelliğe / iyiliğe ulaşmayı amaç edinmiştir.

Her iki türün; yazıya dökülmesindeki amaç, ötekine ulaşabilmektir.

Çünkü, yazmak aynı zamanda vicdani bir sorumluluktur.

Bunun içindir ki; “tiyatro ve edebiyatın birlikteliği; kişinin kendisiyle varoluşu

arasındaki görünmez bağlar gibidir.”

 

27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü’nüzü, Karnaval Dergisi ailesi olarak kutlarız.