Tiyatroda Var Olan Bir Kadın: AFİFE
Tiyatro

Tiyatroda Var Olan Bir Kadın: AFİFE

Hatice Akalın Açoğlu

Sahneye çıkan ilk Müslüman kadın tiyatro sanatçısı Afife Jale’nin hayatını merkeze alan ve Serdar Biliş yönetiminde sahneye konan Afife, tek perdeden (120 dk.) oluşuyor. Oyunda Afife Jale’yi başarılı oyuncu Demet Evgar canlandırmış, ayrıca oyunun kadrosunda Tilbe Saran, Necip Memili gibi usta oyuncular da yer alıyor. Gönül rahatlığıyla diyebiliriz ki buusta sanatçılar performanslarıyla oyunun seyir keyfini oldukça yukarılara taşıyor. Kalabalık bir kadroya sahip bu oyun, hareketli sahne tasarımı ve müzikalleri anımsatan atmosferiyle de göz dolduruyor. Biz bu yazıda, oyuncuların başarısı, oyunun izleyiciye bir dönem seyri sunuyor oluşu, yönetmenin tercih ettiği kamera tekniği ve bunun oyuna katkısı gibi konulara değinmeye çalışacağız.

 

Bir kadın tiyatrocunun sahneye çıkmak için verdiği mücadeleyi merkeze alan oyun, bir yanıyla da seyirciye Mütareke Dönemi İstanbul’unun atmosferini tüm cömertliğiyle gösteriyor. Bu toprakların en eski sorunlarından biri olan kadının eğitim hayatına ve toplumsal hayata katılmasına dair oyunun söyleyecek çok sözü var fakat diyebiliriz ki yönetmen bunu göze parmak sokan bir anlatımla yapmamış. Bunun aksine bize Afife’nin ruhundaki çatlaklara sızabildiğimiz, sadece onun değil bütün bir “tiyatora”nın sorunlarına eğilebildiğimiz bir oyun bahşetmiş.

 

Bilindiği üzere Osmanlı Devleti’nde tiyatro sanatının ilerleyişinde gayrimüslimlerin rolü çok önemli. İslamiyet’inkadının sahneye çıkmasına dair takındığı katı tutum sebebiyle, Ermeni ve Rum asıllı kadın tiyatro sanatçıları sahnedeki kadın oyuncu ihtiyacını karşılamaya çalışmış. Fakat azınlık statüsünde görülen bu sanatçılar da tiyatroya destek vermek konusunda dönem dönem zorluklar çekmişler. Performansıyla bir kez daha kendine hayran kaldığımız Tilbe Saran, oyunda Afife’nin yakın dostu Ermeni bir tiyatro sanatçısını, Kınar Hanım’ı, canlandırıyor. Tiyatroya yapılan polis baskınından kaçarken de karakterimize yardım eden Kınar Hanım burada özel bir parantezi hak ediyor. Zira kendisi Darülbedayi’nin ilk kadın tiyatro sanatçılarından Kınar Sıvacıyan. Biz kendisineEce Ayhan’ın dizelerinden de aşinayız. Necip Memili ise oyunda Afife’nin nezdinde Müslüman bir kadının sahneye çıkmasına, biraz da kişisel menfaatleri için, engel olmaya çalışan bir komiseri canlandırıyor. Yönetmen, bu komiser üzerinden yasak, sansür, günah vb. kavramlara dair de bizi bolca soruyla baş başa bırakıyor. Sadece Afife değil yasaklar ile başı dertte olan. Oyun boyunca başta Kınar Hanım olmak üzere birçok sanatçının bir “tiyatora”yı ayakta tutabilmek için verdiği mücadeleyi izliyoruz. Burada, yönetmenin oyunu sadece bir biyografi olarak sunmayışı, hem bize bu topraklarda tiyatronun gelişmesi için verilen onca mücadeleyi hatırlatıyor hem de oyunu çoğulcu bir bakış açısıyla yorumlayabilmemizi sağlıyor.

 

Bizler oyun boyunca Afife’nin ardına takılıp İstiklal Caddesi’ni arşınlıyoruz, babasının tüm yasaklarına rağmen sahneye çıktığı tiyatronun kulisine ve dahi sahnesine konuk oluyoruz. Onun heyecanını, sahnede kullanılan Steadicamtekniğinin de katkısıyla, tüm kalbimizle hissedebiliyoruz.Burada belirtmeliyiz ki Afife kendini arayan bir kadın. Yaşadığı dönemin kadınlara sunduğu kısıtlı imkânlar da göz önüne alındığında bu arayışı onu ara ara hırçınlaştırıyor da. Polisin tiyatroya yaptığı baskınlar ve Afife’nin her şeyi göze alarak sahneye çıkması, kendini var etmeye çalışan bir kadının mücadelesini anlamak adına seyircide bir farkındalık yaratıyor. Sahneye çıkan Afife, ailesine yalan söyleyip arkadaşlarıyla bir akşam Maksim Gazinosu’na gidiyor. Muhafazakâr bir çevrede büyüyen Afife için bu mekânı,bambaşka bir dünyayı gözlemleme fırsatı bulduğu bir yer olarak yorumlamak mümkün. Maxim Gazinosu sahnesi, dönemin ışıltılı gece hayatını anlayabilmemiz adına oyunda karşımıza çıkan önemli ayrıntılardan biri. Mütareke Dönemi olduğu için İtilaf devletleri askerlerinin şehrin eğlence hayatına dâhil oluşunu ve bunun insanlarda yarattığı gizli tedirginliği de yönetmen incelikle ele almış. Bizler bu renkli yaşama ilk kez şahit olan Afife’nin o gece içine düştüğü ikilemi de hissediyoruz. O, bir yanıyla bu yeni deneyimi yaşamaya hevesli diğer yanıyla da ürkek ve çekingen davranıyor. Demet Evgar da karakterin yaşadığı bu duygu geçişlerini izleyenlere başarıyla aktarabiliyor.

 

Oyuna dair bir başka ayrıntı ise sahnede Demet Evgar’ın sesiyle hayat verdiği şarkılar. Sanatçının sesinin hoşluğu bir yana, şarkıların sözleri de Afife Jale’nin ruhundaki sancıları anlayabilmemizi sağlayacak cinsten. Sezen Aksu imzalı Küstün mü Sen?  isimli şarkıyı dinlerken Afife’nin duygularıyla bütünleşmemek imkânsız. Ayrıca Aslı Ilgın Kopuz’un sözlerini yazdığı Yollar Açık şarkısının yer aldığı sahne de bence övgüyü hak ediyor. Afife’nin bir erkekle ilk kez öpüştüğü, aşk ile tanıştığı bu sahnede karakterimizbisikletine atlayıp aceleyle evine dönüyor. O anda aslında bizler sıradan bir yolculuktan ziyade, bir kadının kendine varma yolculuğunu izliyoruz. Adeta Afife oluyoruz ve onun şarkısına eşlik edip, “ Yok dönüş artık buradan başka/ Hiç durmadan koşmalı/ Dua gibi her soluğum/ Hem akıl hem yürek razı/ Bu yol bizi nereye, nereye götürür/ Hayaller gerçeklere ne zaman dönüşür,” diye sesleniyoruz dünyaya. Burada Steadicam teknolojisi aracılığıyla kamera, Afife’nin tüm yüz hatlarını yakalayıp sahne arkasına konumlandırılmış olan dev ekrana yansıtıyor. Birçok sahnede kullanılan bu teknik imkân oyunun seyirci üzerindeki etkisini de kat be kat arttırıyor.

Oyunun başarısında şüphesiz ki yönetmenin rolü çok büyük. Serdar Biliş, son yıllarda sahneye koyduğu Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Aşık Shakespeare, Aydınlıkevler, Alice Müzikali gibi nitelikli yapımlarla adından söz ettiriyor. Kendisi, bulunduğu projelerde alışılmış bir oyun kurgusunu kullanmayı sevmiyor. Biliş, tercih ettiği sahneleme teknikleriyle son yıllarda tiyatro alanında dikkatleri üzerine çeken bir isim. Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde de kullanılan hareketli sahne ve dekor kullanımı Afife oyununda da bizi karşılıyor. Ana karakterimiz Afife ve onun “tiyatora” arkadaşlarının yaşamını, bahsi geçen sahne tasarımı sayesinde görebiliyoruz. Oyunun tek perde oluşunu göz önüne alırsak bir an tiyatro kulisine dönüşen dekor, bir an bizi Beyoğlu’na ve İstiklal Caddesi’ne götürebiliyor. Bu hareketliliğin sağlanabilmesinde şüphesiz asıl maharet oyunun teknik ekibinde. Çünkü birçok sahnede ekibin uyumlu çalışması ve dakikliği sayesinde büyük dekorlar bile selametle yer değiştirebiliyor. Bu da oyunla alakalı takdir edilesi bir ayrıntı bence.

 

Yönetmenin tiyatro diline dair bahsedilmesi gereken bir başka unsur ise hikâyeyi anlatma biçimi. Biliş, Afife Jale’nin yaşamını anlatırken ona tarafsız bir noktadan yaklaşmış diyebiliriz. Biz, seyirci olarak çoğu anda Afife’yle duygudaş oluyoruz fakat onun yanlışları, zaafları olduğunun da farkındayız. Yani yönetmen metni kurarken bir Afife Jale güzellemesi yapma derdine düşmemiş. Bilindiği üzere Afife Jale şiddetli sinüzit ağrıları çekiyor ve bu ağrılardan kurtulabilmek umuduyla morfin kullanmaya başlıyor. Fakat bu durum bir süre sonra ne yazık ki bir bağımlılığa dönüşüyor. Oyunda karakterin gerçeklikle bağının yer yer koptuğunu da izliyoruz. Bu noktada yönetmenin düş- gerçek ikilemine bizi bilinçle çekmeyi amaçladığını seziyoruz. Bir an Afife’yi uğrunda çok mücadele verdiği tiyatrosunda sahnede görüyoruz, bir an hasta yatağında eski günleri yâd ederken.

 

Sahne önü ve arkasında kalabalık bir ekibin ürünü olan Afife, izleyiciye görsel ve işitsel şölen sunuyor fakat başarısını sadece bu “ışıltılı” yanına borçlu değil. Yönetmenin ve Demet Evgar’ın proje tasarımını birlikte yaptıklarını da bildiğimiz oyundaki asıl başarı bence tüm ekibin yapıma ve Afife Jale’nin macerasına duydukları inanç. Bu inançla hareket edilince de hem şeklen hem de öz bağlamında lezzetli bir seyir izleyicileri bekliyor diyebiliriz. Kişiyi “tiyatora”nın büyüsüne çeken bu temsili herkesin izlemesi dileğiyle.